Top
Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

17/03/2017

Kapalı dünyada müzik

Basit bir konser bile skandalsız, olaysız verilemiyor. İşler işte bu noktaya kadar gelip dayandı. Emeği geçen herkese bravo. Yussef Kamaal’dan bahsetmiştim burada, okurlar hatırlayacak (“Yussef Kamaal’ın büyüleyen sound’u”, 27 Kasım 2016). İngiliz caz-broken beat ikilisinin İngiliz DJ ve prodüktör müzik gurusu Gilles Peterson’ın firması Brownswood’dan yayınlanan albümü heyecan yaratmıştı. 

Yıllarca farklı ekiplerde müzisyenlik yapan iki isim ilk kez kendi müziklerini yapmak için stüdyoya girmişler ve bana kalırsa bu dönemin kendi türünde en nitelikli albümlerinden birine imza atmışlardı. Hiphop, caz, broken beat, afrobeat etkilerindeki bu “Black Focus” isimli albümü beğenerek dinliyorum ara ara.

İkili ve yetenekli enstrümancılardan oluşan ekipleri, bu yıl dünyanın en prestijli kültürel buluşmalarından SXSW’da (South by Southwest) performanslar sergilemeyi planlıyordu. Her şey hazırdı ancak, tam da günümüzün ruhuna uygun bir şey oldu. İkiliden Yussef Dayes, ABD vizesi alamadığından ülkeye sokulmamış. Bu yüzden performanslar iptal edilmiş. Bu durum kendisine son dakikada bildirilmiş.

Herkes eziliyor

Brownswood, ABD’nin bu kararını dini ve etnik kökenlere dayalı ayrımcılık olarak tanımlamış açıklamasında. İngiliz vatandaşı da olsanız, adınız, dininiz, kökeniniz alerji yaratabiliyor. 

İnsanları dinine ve ırkına göre ayırmak, seçmek, sınıflandırmak dünyada yaygınlaşan bir siyasi ilke, popüler bir kamu yönetimi prensibi haline geldi. Bu noktaya ne ABD ne de Batı tek başına ulaştı. Her din ve ırktan siyasetçilerin ortak tavırları bunu mümkün kıldı. Ne ABD’de ne Avrupa’da ne Türkiye’de ne de başka bir yerde. Gerisini siz hayal edin.

Göreviniz, işiniz, hayatta inandıklarınız, sevdikleriniz, yazıp çizdikleriniz, ürettikleriniz, hayatı ve dünyayı algılama tarzınız bunlar artık önemsiz. Yasalara uymak, uymamak da konu değil. Tercihleriniz, hayatta inşa ettiğiniz kimliğiniz önemsiz. Siz, seçmediğiniz, tercih etmediğiniz, içine doğduğunuz ülkeyle, dinle, etnik kökenle, isimle yargılanıyorsunuz. Ve hiçbir suçunuz olmadığı halde suçlu bulunuyorsunuz. Hayatımızdan artık çıkacağını umduğumuz bu ayrımcılık zamanla hortladı ve yeniden meşru hale de geldi. 

Hadise “Müslümanlar eziliyor” da değil. İşi buna indirgemek gerçekleri görmemek anlamına geliyor. Herkes eziliyor. Ermeni, Yahudi, Türk, Kürt, Hollandalı, Alman, zenci, beyaz olmanın bu ayrımcılık karşısında bir farkı yok. Yanlış (!) yerdeysen seni doğuştan gelen ve değiştiremeyeceğin özelliklerin için eziyorlar. Sadece Müslümanlar mağdur değil. Gücü, parası olmayan, taraf tutmak istemeyen, kendisine dayatılan menüyü geri çeviren herkes mağdurlaştırılıyor bu yeni dünyada. 

Yussef Dayes’in sırf Müslüman ve Arap kökenli olduğu için ABD’ye alınmaması, bir süre önce filmi Oscar kazanan İranlı yönetmen Asghar Farhadi’nin yine aynı ayrımcılık sonucu ödülünü almaya gidememesi sadece görünen bilinen olaylar.

İşler giderek istenmeyen noktalara giderken ülkeleri yönetenlerin de bu kötü durumu ortadan kaldıracak soğukkanlı önlemler almak yerine yangına körükle gittiğine şahit olduğumuz günlerdeyiz. 

Kayıp çok büyük

Anlık kazanımlar iştah açıcı olabilir. Ama asıl kayıp çok büyük. İnsanlığın yüzyıllar boyu uğraşıp didinip kanla terle bina ettiği medeni dünyayı, birey haklarını ve temel özgürlükleri birkaç yılda darmadağın etmek insanlık için çok büyük bir felaket. Ve sonuçları sanıldığından ciddi. Bu olan biteni giderek normal karşılamamız daha da korkunç.

80’ler World Music patlaması yaşanan yıllardı. Dünyanın dört bir yanından adları sanları bilinmeyen sanatçılar eserlerini Batı’nın büyük şehirlerindeki nitelikli kalabalıklara dinletmeye başlamıştı. Kültürel sınırların kalkmasıyla birlikte müzisyenlerin ve müziğin serbest dolaşımı geldi. Teknoloji, internet bunu kolaylaştırdı. Etkileşimler doruğa çıktı. Afrikalı, Asyalı, Uzakdoğulu, Ortadoğulu gruplar turnelere çıkmaya başladı. Müzik raflarında dünya müziği, etnik gibi kategoriler oluştu. Yerel ile global karışımı yeni tarzlar doğurdu. 

Etnik müzik sınırsız bir dünyanın müziğiydi. Hatırlayın her yerde, özgürlük, gezmek, dünyayı tanımak, keşif, farklı kültürlerle iletişim içinde olmak gibi kavramlar havada uçuşuyordu. 

Bugün işler tersine döndü. Sınırlar kapanıyor, kültürler arası iletişim azalıyor. Öğrenme ve tanışma açlığı ve hevesi yerini korkuya, endişeye ve düşmanlığa bırakmış durumda. Bu durum global müziği nasıl etkileyecek hep birlikte göreceğiz. 

Dinlemeniz gereken 3 şarkı

- “Tiwayyen” - Tinariwen: Çöl müziğinin dünyada en tanınmış ekiplerinden Touareg ekip Tinariwen, 2017 tarihli “Elwan” adlı albümünde Amerikalı indie-folk insanı Kurt Vile ve gitarist Matt Sweeney ile birlikte takılıyor bu şarkıda. Sonuç etkileyici.

- “Lowrider” - Yussef Kamaal: İngiliz ikilinin nefis funk beat’leri eşliğinde, şahane bir bas / davul altyapısı, sofistike armoniler içeren klavye tonları ve synthe’lerle zenginleşen enerjik şarkısı. - “P.O.W.A.” - M.I.A.: 2016 tarihli albümünün tanıtımı için ABD’den vize alamayan Sri Lanka asıllı İngiliz sanatçı M.I.A. politik eleştirilerini sakınmadığı, ABD pop kültürünü eleştirdiği bu şarkının klibini de kendisi yönetti.Masa üstünden notlar

“Yours Conditionally”  TennisTennIs’in benim için dikkat çekici yanı ne 70’lerin pop country müziklerini hatırlatan şarkıları ne Alaina Moore’un, Stevie Nicks tadındaki vokalleri ne kocası ve grubun diğer yarısı Patrick Riley’nin gitarları. Karı koca Cape Dory model 10 metrelik kotra yelkenliyle (ilk albümlerinin adı aynı zamanda) yaptıkları Atlantik seyahati yok mu, tek başına yeterli bu ikiliye saygı duymak için. Aynı dinginlik, aynı berrak vokaller ve gitarlar ikinci albümde de devam ediyor. Kulak verin.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp