Top
Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

11/03/2017

“Kliktivizm”

ilgisayar başından kalkmadan aktivistlik yapanlara İngilizce’de “clicktivist” deniyormuş. Sosyal kampanyalar ya da protestoların internet ve sosyal medya üzerinde örgütlenmesini ifade eden bir teknolojik kavram. Geçenlerde okuduğum bir makalede bayağı saydırıyorlardı bu kliktivistlere. Oturdum düşündüm, niye kızıyorsunuz, hor görüyorsunuz kardeşim siz tıklamacıları diye kendi kendime heyecanlandım.

Hayır, hanginiz sosyal medyada açılan bir sosyal kampanyaya tıklayarak destek vermedi? Hanginiz anlamlı bir hashtag paylaşmadı? Şu yazıyı bile sosyal medyada önüme düştü diye okuyorum. Arayıp bulmaya çalışsam nereden bulacağım ta Amerika’da bilmem ne şehrinde biri tarafından yazılmış makaleyi? Tıkladık baktık, fena mı yaptık? Belki paylaşırım bile.

Zavallı Amerikalılar

Her gün yapılan sıradan işler bunlar. Bilgisayarı aç, sosyal medyaya gir ve tıklamaya başla. Telefonu eline al, kutsal parmağı kullan, aşağı doğru in, şu hashtag’i paylaş, şunu RT yap, bunu şu kişiye yolla, şu linki paylaş... Ne yapacağız kütüphaneye gidip ciltlerin arasından yazı bulup mu okuyacağız? Gerçek hayatta geniş kitleler için mümkün ve sürdürülebilir bir bilgi modeli mi bu?

Yeni de değil gerçi bu kavram, ama buna dair çok şey duyuyorum okuyorum şu ara. O yüzden celallendim. Malum ABD Trump gerçeğiyle yaşamaya alışıyor, o bakımdan protesto, kampanya, bilinçlenme, itiraz gibi laflar ortalıkta her zamankinden daha fazla uçuşmaya başladı okyanusun öte yanında.

Zavallı Amerikalılar. Bundan sonra yaşayacakları aşama, her medeni ülkede ilkokul bir ahlak dersinde okutulan, herkesin bildiği temel insanlık ve medeniyet kurallarını, oturup çileden çıkmadan tane tane yeniden açıklamak olacak sağa sola. “Yahu böyle şey olur mu, bu da yapılır mı, insaf edin”lerle...

Allah sabır versin diyoruz tabii kendilerine, halden anlayan milletiz biz ne de olsa.

Bu kliktivizm (Türkçeleştirmeye çalışınca böyle oldu) kavramının varlığında ve kullanımında bile bir eleştiri bir hor görme seziliyor.

“İnsan ne kadar az hareket ederse o kadar fazla aktivist oluyor bugünlerde...” Bunun gibi cümleler okuyorum. Veya “Aktivistlik hiç bu kadar konforlu olmamıştı” deniyor. “Bilgisayar başında ahkam kesiyorlar” deniyor. “Tıklayarak olmaz” deniyor. “Bir iki link paylaşmakla politik olunmaz” deniyor.  Tepkisini sadece telefondan like ederek, sadece link paylaşarak yapanlar fena halde aşağılanıyor.

Hani tek tık yeterdi?

Pardon da “bir tık yeter” diye bir önerme yok muydu bizim hayatımızda? Her şeyin sadece bir tık ötemizde olmasından dolayı çok memnunduk hani? Tıkla uçak bileti al. Tıkla marketten meyve sebze gelsin. Tıkla taksi gelsin. Tıkla haber oku. Tıkla dinle, tıkla indir, tıkla bilet al, tıkla dolar al, tıkla izle, tıkla oyna, tıkla seviş.

Biz hayatımızı tek tıkla konforlu hale getirirken gazeteler, dergiler, koca bir müzik endüstrisi ve daha neler neler bağıra çağıra kayboldu gitti kimsenin kılı kıpırdamadı. O halde tek tıkla aktivizm neden bu kadar lanetleniyor? Neden “tıklama dünyası”nın günah keçisi aktivizm oluyor?

Aslında hak veriyorum da bu eleştirileri yapanlara. Neticede kliktivizm dedikleri fenomenin içinde bir vurdumduymazlık, bir tür vicdan rahatlatma halinin olduğu da doğru. Kimileri bunu bedelini ödemeden aktivist olmak diye adlandırıyor.

Ama biraz düşününce bunlar doğru laflar değil. Daha doğrusu ezbere düşünceler, kalıplar. Bir kere bedeli olmadığı doğru değil. İnsanlar tweet’leri yüzünden cezalandırılabiliyorsa, hashtag’in altına yazdı, link paylaştı diye dava yiyorsa, hapse atılıyorsa, bir imzayla işsiz kalınıyor, pasaporta bile el konuyorsa, kimse bedeli yok diye tantana yapmasın.

Mesela Edward Snowden’ın hikayesini hatırlayalım.

Bugün artık dünya eskisi gibi bir yer değil diyorsak, katılın katılmayın, bu biraz da Wikileaks sayesinde oldu. Peki Wikileaks toplanıp İstiklal’de yürüyerek mi oldu yoksa tıklayarak mı? İnsanlar tıklamasaydı, milyonlar paylaşmasaydı bazı gerçeklerin ortaya çıkması mümkün olacak mıydı?

Bir tık bazen çok şey değiştirir

Bir dönem edebiyat dünyayı değiştirme gücüne sahipti, bir dönem müzik. John Lennon’ın, Bob Marley’in gitarı vardı, 2010’larda Snowden gibilerin laptop’u var. Bizim de başparmağımızla dünyanın gidişatını değiştirme gücünü aldığımız akıllı telefonlarımız.

Örgütlü kalabalıklar sokağa döküldü evet tarih böyle yazıldı ve hâlâ da böyle yazılıyor bir yerlerde. Bırakın istediği gibi kendini ifade etsin insanlar. Bugünün dünyasında bir fikri düşünceyi savunurken Taksim meydanına mikrofondan haykırmak yerine link paylaşıyorsak, kendimizi bugün böyle ifade ediyorsak, kimse bunu güçsüzlük, yetersizlik, tembellik olarak görmesin.

Çünkü bazen bir tık hakikaten dünyayı değiştirebiliyor.

Çok iyi anlattık, pek güzel dedik de, siz gene de ‘tık’larınızı bilinçli tüketin. Her hashtag’e balıklama atlamayın, gaza gelip düşünmeden RT’lemeyin. Nereyi tıkladığınıza dikkat edin. 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp