Top
Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

06/01/2024

Karaköy’ün yeni çehresi

İstanbul’un en güzel ve en tarihi alanına birtakım mimarların ve şehir tasarımcıların bilgisayarlarından “copy paste” edilmiş bu yeni Karaköy ve Galataport’u ben yeni gezdim. Hiç sevmedim.

Liseyi Tophane’de, şu anda İstanbul Modern’in bulunduğu alan ile Galatasaray arasında uzanan Boğazkesen’de okumuş biri olarak söylüyorum bunu. Hayatımız, okuldan çıkıp İstiklal’e ya da aşağı Tophane’ye yürümekle geçti. O bölgeyi çok uzun yıllardan bugüne neredeyse karış karış, sokak sokak bilirim.

Bu maket Karaköy hiç bana göre değil.

Benim lise zamanlarımda ve sonrasında tekinsiz, “sakat” bir alandı Tophane - Karaköy şeridi ama gerçekti. Deniz tarafı depolarla ve limanla kapalıydı. Kemankeş Caddesi ve sahil tarafı da dizi dizi eski dükkanlar, esnaf lokantaları dışında İstanbul Borsası’na ev sahipliği yapıyordu hala. Bu bölgede gümrükçüler, limanla ilgili işleri gören muameleciler, çeşitli toptancılar, hukuk büroları, gemi ve denizcilik malzemesi satıcıları da dahil türlü işkolunda her tür mal satılan rengarenk bir ortam vardı. Dediğim gibi tekin bir yer değildi ama gerçekti.

2000’lerde değişim gelmeye başladı. Kafeler, restoranlar, gece kulüpleri açılmaya başlandı. İstiklal’in Tünel’e yakın tarafları, Galata, Asmalımescit ve daha sonraları Şişhane’deki değişimin (gentrification denen mutenalaştırmanın) bir parçası olarak Karaköy de mutenalaştı. Yeni mekanlarla birlikte yeni insanlar semte geldi. Burada yepyeni bir hayat başladı. Ben o zaman “Karaköy çok bozuldu” diye düşünmedim hiç çünkü var olan eski yapıların bakımının yapılarak farklı şekillerde yaşanan yerler haline gelmesine olumlu yaklaştım.

Şimdiki durum farklı. Sermaye ortamı tarumar etmiş. Vapurdan çıkıp İstanbul Modern’e kadar yürüyünce artık tanıdık pek bir şey yok. Ne eskiden beri var olan bir dükkân kalmış, ne de gittiğimiz restoranlar, kafeler. İlk kuşak mutenalaştırma dönemini bile nostalji duygularıyla anıyoruz. Karaköy ve Tophane, tepeden hoyratça kondurulmuş bir maketin altında ezilmiş, yok olmuş. Bölge sıradan bir alışveriş merkezine dönüşmüş. Çantanızı X raye, telefonunuzu masaya koymadan hiçbir yere gidemeyeceğiniz bir semt. Halk denize kavuştu deniyor. Ben deniz kıyısında halk göremedim, turistleri, hem de İstanbul’un orijinal ruhunu hiç bilmeye n böyle konuları da çok önemsemeyen turistleri gördüm. Halk zaten bu fiyatlarla buralara pek gelemez. Bir sandviçin fiyatı 300 lira buradaki mekanlarda. Ne diyeyim, mimari ve şehircilik tarihine dev bir yabancılaştırma örneği olarak geçsin Galataport.

İstanbul Modern’e bir eleştiri

Neden devamlı çantamı önüme asıp montumu vestiyere bırakmam konusunda uyarılıyorum? Eski binada böyle bir uygulama yoktu. Ya da mesela insanlar resimlerin açıklamalarına yaklaşıp, geri çekilin diye uyarılmadan bilgileri okuyabiliyorlardı.

Dünyanın her yerinde müzeye gidiyorum böyle müdahaleci bir uygulama görmedim. Ne tür bir olay yaşandı burada bilemiyorum ancak bu kadar fazla sayıda ve bu kadar müdahaleci güvenliği yadırgadım. Aklımda koleksiyona yeni eklenen eserleri değil güvenlikler kaldı.

Not: Değerli okurlar, bu hafta İstanbul’da olduğumdan Londra Notları, İstanbul Notlarına dönüştü. Saygılarımla...

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp