Top
Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

24/11/2013

Yazılan tarihler, yapılamayan tercihler

O uğursuz gün, köylüler birbirini uyarmıştı: “Kalekol için eylem yapacaklar. Bir sürü köyden gelmişler. Sakın tarlalara gitmeyin. PKK’lı sanıp vururlar sizi.”
Oysa iki gündür tarladaydı Medeni.
Diyarbakır’daki boğucu sıcaktan ve bitmek bilmez üniversite sınavı stresinden sonra rahat nefes alabildiği tek yerde.
Medeni Yıldırım, Diyarbakır Lice Kayacık köyünde o gün öldü, 18’den 19’a yeni girdiğinde, Haziran’ın 28’inde.

Posterdeki çocuk
Diyarbakır’da geçen hafta sonu “tarihler yazılırken”, yüksek yüksek seslerden büyük büyük cümleler duyulurken, tarihi düetler yapılır, tamamı büyük harfli ezberlerden başka hiçbir sese yer kalmazken, cılız sesiyle bağıran o kadının üçüncü çocuğu, güzel oğlu Medeni.
Fahriye Yıldırım’ın taşıdığı, polisin el koyup, savcılığa gönderdiği büyük posterden olan bitene anlam veremez halde bakan o narin çocuk.

Lice’den Diyarbakır’a
Öldüğü köyde doğdu Medeni. Sadece orada doğanların sevebileceği o coğrafyanın havası doldu ciğerlerine. 6 yaşına kadar köydeydi. Okusun istiyordu ailesi. Okusun da köyde nasıl?
En iyisi Diyarbakır.
Diyarbakır’a gittiler ailece. Anne ve baba çocuklar büyüdükçe daha çok köyde kalıyor, çocuklar ise Diyarbakır’da okuyordu.
Medeni, diğer çocuklardan farklıydı.
Espriliydi, bir yandan her dakika annesine takılır, diğer yandan uzun uzun susardı.
Bir yandan koşarak rüzgara karışır, bir yandan günlerce evden çıkmazdı.
Öyle kırılgandı bir yanı, kimselere kıyamazdı.
Öfkeli büyümüş çocuklardan değildi de adaletsizliklere çok kızardı.
Harçlıklarını harcamazdı. Dershaneye gitmesi, kitap alması, müzik dinlemesi için gerekliydi harçlıklar.
Dicle Üniversitesi’nde kamu yönetimi okumaktı hayali.
Liseyi bitirdiğinde dayısı ile bir yıl Erzincan’a gitti, çalışıp para biriktirmeye.
Geldiğinde artık kararlıydı, dershaneye gidecek, o yılı çok çalışarak geçirecek ve istediği bölüme girecekti.
Belliydi zaten hiç yapamayacağı tercihi.

Aç yattığı o gece
Şiddetten hoşlanmıyordu. Daha çocukken, çocukların öldüğü 2006 yazında gaz bombaları ve plastik mermiyle tanışmıştı. Küçük kardeşiyle evde yalnız kaldıkları o gün, ekmek almak için dışarı çıktıklarında, helikopterden gaz bombaları sıkılmıştı üzerlerine ve uzaktan atılan plastik mermiler. Diyarbakır’a kızanların Medeni’nin öldüğü yaz tanıştığı bomba ve mermileri o daha 12 yaşında tanımıştı. 10 yaşındaki kardeşiyle kaçtığı evde, o gece aç yatmışlardı.
En çok birlikte aç yattığı kardeşi ile annesini kandırmayı severdi.
Telefon açtıklarında bazen “diskodayım” derdi akşamsa, bazen farklı bir adres verir kardeşine, gün boyu yaz sıcağında yürümesine ölesiye gülerdi.
Kardeşi kızdıkça, o kardeşini daha çok severdi.

Fahriye Yıldırım Başbakan’ın Diyarbakır’a geldiği gün oğlunun katillerinin bulunması için eylem yaptı.

Sınavdan 5 gün sonra
23 Haziran’da girdi sınava. İyi geçmişti. Biraz dinlenmek istiyordu artık. Kardeşine, annesine köye gitmek istediğini söyledi. Dinlenecekti. Tarlalarda yürüyecek, çıplak ayaklarıyla toprağı hissedecek, gelecek güzel günleri köydeki bol yıldızlı gecelerde düşleyecekti.
O uğursuz gün, yani sınava girdikten daha 5 gün sonra, haber geldi köye. Civar köylerden, köylerinin yanıbaşında yapılan kalekol inşaatını protesto için insanlar geliyordu.
“Ne olacak ki, gidip duracağız, adamlar biz durduk diye yapmayacak mı?” dedi kardeşine. Daha sonra arkadaşlarına, “Şimdi nerelerden geliyorlar buraya kadar, biz burnumuzun dibindeki yere gitmesek olmaz. Böyle barış döneminde belki bir işe yarar eylem yapmak” diyecekti ve ailesi o sözlerini o gün değil, çok sonra öğrenebilecekti.
Medeni, kalabalıkla birlikte yapılan kalekol inşaatına gitti.
Evden çıkarken, kardeşini yine kandırmış, “Beni kandırıp gitme” dediğinde kardeşi, merdivenden bir inip bir çıkmış, “Arkadaş, merdivenden de inmeyelim mi?” diye takılmıştı, Gezi’den kalma güncel espri diliyle.
Ama kardeşi takılmıştı bir kere. 15 dakika sonra aradığında, gülerek açtı telefonu.
“Geldim de duruyoruz öyle, döneceğiz şimdi” dedi. Ancak, tam kapatırken, silah sesleri geliverdi. Yeniden aradığında kardeşi, artık bakan yoktu telefona.
Çok değil 5 dakika sonra, ablası aradı küçük kardeşini: “Medeni’yi vurmuşlar.”
Kaç kere aradılar kimbilir Medeni’nin, oradaki köylülerin telefonunu.
“Bacağından vuruldu, iyi şimdi” dedi biri.
“Karın boşluğundan vurulmuş” diye açtı telefonu bir başkası.
Bir başkası, “konuşamıyor ama iyi” diye fısıldayıverdi.
Gittiklerinde inşaat alanına, Medeni de gitmişti.
O hain kurşun, kalbinin yanıbaşından girip, o güzel kalbini ve ciğerlerini parçalayıp, sağ tarafından çıkıvermişti.
“Kalekol inşaatına girmeye çalıştı, molotof attı, ateş yaktı, ortalığı dağıttı” sesleri yükseliyordu dört yandan ama ailesi için sorun basitti.
Medeni, karıncayı bile incitmezdi ki.

Bilmediği dilde dilekçe
Diyarbakır’daki o “tarihi” günün bir gün öncesi.
Fahriye Yıldırım, Medeni’nin sürekli takıldığı küçük kardeşine, “Gitsek mi biz de. Başbakan’a sesimizi duyursak, oğlumuzun katilinin bulunmasını istesek” diye sordu bir anne umuduyla.
“Bizi dinlemezler anne, ortalık ana baba günü, korumalar hemen uzaklaştırır” diye yanıt aldığında, ikna olmuş gibi “tamam” dedi.
Sabah erken evde yoktu.
Oğlunun cenazesinden kalan posteri almış, törenin yapılacağı alana gitmişti.
Oğlu aradığında, “Pazara gittim, yanlış dolmuşa binmişim” diyecekti.
Bir şey olacaksa, “oğluna değil kendine olsun, canı yanmasın” diye Medeni’nin hep kandırarak takıldığı küçük oğlunu kandırıvermişti.
Oğlunun posterini kaldırıp, katilinin bulunmasını istiyordu ki, etrafını sardı polisler.
Tek başına, kalabalıklardan uzakta, birileri için istatistikten ibaret olan, en karanlık gecelerinde küçük bir gülüşle yüreğini aydınlatan oğlunun katilini soruyordu sadece, ne yapmıştı ki?
Karakola götürüldü. Posteri kendi isteğiyle polise teslim ettiğine dair asla konuşamadığı kadar düzgün bir Türkçeyle yazılmış dilekçeye parmak bastı.
Artık posteri de yoktu elinde. Birkaç hafta sonra geri alabileceği söylenerek, gönderildi evine.
Diyarbakır’daki o hafta sonundan büyük planlar, büyük eleştiriler, büyük yanıtlar kaldı bugüne.
Fahriye Yıldırım’ın içinde bir büyük boşluk.
318 puan alınan üniversite sınav kağıdı.
“Gizli” damgalı, akıbeti benzerleri gibi olacak diye korkulan daha ilk günden saklanan soruşturma evrakları.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları