Top
Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

09/03/2014

Evlilik ve ölüm korkusu

Perde açılıyor ve karşımızda 30 yıllık evli bir çiftin yatak odası. Saat gecenin ikisi. Kadın, Leviva horul horul uyuyor, kocası Yona ise, saç baş darmadağın, yatakta oturmuş söyleniyor. O kadar mutsuz, o kadar mutsuz ki... “Koca bir yatakta birbirinin yüzüne nefesini üfleyerek yatmaktan daha aptalca bir şey yok,” diyerek, evlilik hakkında oyun boyu yapacağı birbirinden çarpıcı yorumlarının ilkini söylüyor. Hiçbir ortak noktaları olmadığının altını çizdiği karısının tasasız uykusuna sinir olup onu yataktan fırlatıyor sonra. Öyle gözü dönmüş. Hemen o an terk edip gitmek istiyor kadını. Zaten valizi de yatağın altında hazır bekliyor epeydir. Belli ki bu ilk terk etme girişimi değil: “Gidememekten duyduğum korku, beni bunca yıl sürükledi”.
Uykusundan, fırlatılma marifetiyle uyandırılan Leviva da bu evlilik sorgulamasına dahil oluyor. Önce Yona’yı vazgeçirmek için daha önce denediği tüm yöntemleri tekrarlıyor. Çocuklar da yuvadan uçmuş, birlikte yaşlanmak ne güzelmiş, bu saatten sonra Yona’yı kim ne yapsınmış, ama olsun son bir kez sevişsinlermiş... Yona sıkıntıdan patladı patlayacak: “Bir yerlerde hayat var ve ben ondan dışlanmışım!”
Musa Uzunlar’ın muhteşem bir performansla canlandırdığı Yona’nın haline üzülmemek elde değil. Zira Yona’nın derdi gerçekten de yanı başından geçip gittiğini düşündüğü gürül gürül akan hayatla. Olanca komikliğiyle bunu öyle iyi ifade ediyor ve bu arada öyle samimiyetle sıkılıyor ki, adama hak vermekle, terk edilmekten ölesiye korkan Ülkü Duru’nun şiir gibi oynadığı Leviva’ya üzülmek arasında gidip geliyorum. Son derece eğlenceli bir üslupla evliliği masaya yatırıp didik didik ediyorlar. Ortak yaşam ilişkisi kolay değil malum ama evlilik bu kadar boğucu bir hal alabilir mi? Yona neredeyse yemin edecek: “Çıkıp nefes almak istiyorum!” Leviva durumun farkında aslında: “Bir erkeğe aynı şehriye çorbasını kaç kere içirebilirsin?” Ama kadın o çorbayı yüzlerce kez pişirebilir işte. Bu tuhaf adaletsizlik insanın içini buruyor.  
İsrail’in Woody Allen’ı’ olarak anılan ünlü tiyatro yazarı Hanoch Levin’in ‘Yaşamak Denen Bu Zahmetli İş’ adlı metni 50’li yaşlarının başındaki bu çiftin her ikisinin de çıkmazlarını ustalıkla işlemiş. Kara mizahın güçlü örneklerinden biri olan İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı oyunda taraflardan birini tutmak zor. Oyununa verdiği addan da anlaşılacağı gibi yaşamak zaten zahmetli bir iş. Hele 30 yılı geride bırakan eprimiş bir evliliğiniz varsa... Kocasına kıyasla evlilikten umudunu henüz kesmemiş olan Leviva, ‘kurban’ rolüne çıkıyor sık sık. Yona’ya 30 yılını verdiğinden dem vuruyor. Diğeri de o 30 yılın hesabını tutuyor zaten. Biri sahip olduğu hayattan vazgeçemiyor diğeri kaçırdığı başka bir hayat var telaşında.
Artık birbirlerini defalarca okudukları bir kitap gibi görüyorsa evli bir çift... Adam seni çok uzun süredir sevmiyorum diyorsa... Gitmek öd koparıyorsa... Bütün bunların bir nedeni olmalı. “Ne var canım gün gelir erkek sıkılır ve gözü dışarı kayar” gibi basit bir yorumla rahat rahat koltuklarımıza yaslanmamıza izin vermiyor Levin. Meselenin psikolojisini öyle ustaca çözümlüyor, konuyu insanlığın ezelden ebede taşımaya devam edeceği ölüm korkusuna öyle bir teğelliyor ki, çakılıp kalıyoruz o rahat koltuğa. 1 saat 15 dakika boyunca gülümsemelerin gezdiği yüzümüze, bol çizgili bir keder oturuyor. Aslında kalbimize de...     
Keşke gitmeyi göze alsa Yona diye düşünüyorum, Leviva da geride kalmayı... Bitmiş evlilikleri zira. Ama zor. Yazar demiş ya, yaşamak zahmetli bir iş... Şimdi kim kalkıp gidecek, kurulu düzeni bozacak, yeni bir ilişki, yeni bir ten, yeni bir hikaye...  Irvin Yalom’u anmadan edemiyorum: “Ölüm borcundan korkanlar, yaşam kredisini reddeder.”

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp