Top
Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

02/04/2023

Rüya gibi bir buluşma

Orhan Veli, belediye çukuruna düşüp beyin kanaması geçirdikten üç gün sonra 36 yaşında hayata veda ettiğinde, ardında gözü yaşlı pek çok kalem erbabı bırakır. Her biri bir şeyler yazar hakkında. Bir kişi vardır ki eli kaleme gitmez. Çocukluk arkadaşını kaybeden Garip akımının nevi şahsına münhasır ismi Halim Şefik Güzelson. Beş-altı ay sürer bu durum. Derken altıncı ayda hâlâ bir şey yazamamanın utancıyla akşam dokuzda şiir yazmak için oturur masaya. Sabahın dört buçuğuna dek uğraşır kelimelerle. Sonunda olur. Heyecanla eşini uyandırıp okur “Otopsi” adlı Orhan Veli’ye ağıdını. Eşi “Çok kötü” deyip uyur. Güzelson dışarı çıkıp deniz kenarındaki kahvelerden birinde oturup şiirinin güzel olduğuna inanarak demli bir çay içer. Gerçekten de güzeldir şiir:

“Morgda açılınca kafatası

Doktor beyler beyin gördüler

İndirince tenkafesine neşteri

Doktor beyler yürek gördüler

Yürekte ne gördüler dersiniz

Yürekte memleket gördüler

Dünya gördüler

Bir de dost gördüler

Ama bu işte doktor beyler

Doğrusu geç kaldılar

Çok geç kaldılar”

1913 doğumlu Halim Şefik Güzelson. Bu yıl 110 yaşına girdi. İlk şiirleri 1943’te Servetifünun -Uyanış dergisinde yayımlandı. Gümrük ve Tekel Bakanlığının Haydarpaşa’daki bürosunda emekli olana kadar çalıştı. İçinde 60 tane şiirin yer aldığı tek kitabı olan “Otopsi”yi kendi imkânlarıyla bastırdı. Emekli olduktan sonra seyyar kitapçılığa başladı. Sokaklarda, vapur ve trenlerde elindeki bavulunda taşıdığı kitapları sattı. Daha sonra bir triportör ile satışlarına devam etti.

Bu hafta aşk, doğa, çocukluk, aylaklık, yaşama sevinci gibi konularda, Garip akımına uygun olarak konuşma dilinde yazılmış şiirlere imza atan Halim Şefik Güzelson’un soyadına göndermede bulunan şahane bir oyun izledim ENKA Sanat’ta. Semaver Kumpanya tarafından hayata geçirilen İstanbul Mon Amour projesinin bir parçası olan “Güzel Son”.

Oyun, Nevizade’de yer alan, şairlerin, yazarların, gazetecilerin, sanatçıların uğrak yeri olan Lambo’nun Meyhanesi’nde geçiyor. Küçücük meyhanede toplam üç masa var. Lambo tezgâhın başında. Birer ikişer doluyor meyhane. Kimler yok ki aralarında. Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Nurullah Ataç, Sait Faik Abasıyanık. Her biri Güzelson’un gönderdiği davetiye üzerine gelmişler. Az sonra masalar birleştiriliyor. Aralarına, tesadüfen gelen Suat Derviş’in katılmasıyla koyu bir sohbet başlıyor. Son olarak da davet sahibi Halim Şefik Güzelson triportörünü park edip geliyor yanlarına.

Yıldızlar karması değil mi? Hakan Tabakan’ın yazdığı Volkan M. Sarıöz’ün yönettiği oyunda Ahmet Kaynak, Mehmet Konu, Mertcan Ertürk, Metin Alpargun, Muhammed Türkoğlu, Onur Şenol ve Selen Şenay oynuyor. Her biri canlandırdığı karaktere bürünmüş. Oyun boyunca masaya hayranlıkla ve mutlulukla baktım. Sanki gerçekten Lambo’nun Meyhanesi’ndeyiz, sanki bütün o şairler, yazarlar ve eleştirmen gerçekten kalkıp gelmişler. İsimlerini yan yana düşünmek bile hayal gibiyken onları yan yana görmenin verdiği heyecanı düşünün. Neler konuşulmuyor ki masada? Şiirler, aşklar, kadınlar, İstanbul, kaygılar, hüzünler, sevinçler. Lambo da nefis yemekleriyle donatıyor masayı. Hesabı ödeyemeyenlere bir şeyler karalattığı meşhur veresiye defteri kaybolmuş. Hesabı kim ödeyecek acaba? Orhan Veli, birkaç gün önce belediye çukuruna düşmüş, o hâlde kalkıp İstanbul’a gelmiş, başı çok ağrıyor. Suat Hanım, memleketi bırakıp İsviçre’deki kardeşinin yanına gitmek üzere; nasıl üzgün anlatamam. Nurullah Ataç, bildiğimiz gibi, tatlı aksilikleriyle, sivri diliyle Türkçenin doğru kullanımının peşinde. Zaman zaman hüznü koyultuyorlar hiç korkmadan zaman zaman neşenin dibine vuruyorlar. Öyle güzel, öyle sahiciler ki… Bir yandan da tatlı bir rüya gibiler.

Bu muhteşem buluşmayı kaçırmayın derim.

İyi pazarlar.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp