Top
Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

28/06/2023

Kurbanın dinen karşılığı Allah’a yaklaşmaktır

İsmail Özcan - Üç yıl süren korona salgını sırasında dini ve milli bayramlar, düğünler/dernekler, ulusal ve uluslararası sportif karşılaşmalar, kongreler, konferanslar ya iptal edilmişti ya da büyük kısıtlamalara tabi tutularak eksik ve kusurlu olarak yapılabilmişti. Ancak içinde bulunduğumuz 2023 yılında bütün etkinlikler ve ulusal bayramlar gibi Ramazan ve Kurban Bayramları da geleneklere uygun olarak normal koşullarda yapılabiliyor ve kutlanabiliyor. Ne var ki ülkemizin beş ay önce yaşadığı büyük deprem felaketi, başka Müslüman ülkelerden farklı olarak bizim bayram sevincimizi doğal olarak buruklaştırıyor. Sonraki zamanlarda dini, milli tüm bayramlarımızı hiçbir olumsuzluk gölgelemeden, bir kısıtlama zorunluluğu duymadan kutlayabilmek en samimi dileğimizdir.

Müslüman Kurban Bayramı’nın en önemli yükümlülüğü, dinin koyduğu ölçülerde zengin olan Müslümanların kurban kesmesidir. Kurban’ın kelime anlamı yaklaşmaktır. Dindeki anlamı da Allah’a yaklaşmak, O’na bağlılığını göstermek için koyun, keçi, inek, dana, deve gibi evcil bir hayvan kesmektir. Kurban yükümlülüğü, hayvanı kesip kanını akıtmakla yerine getirilmiş olur. Yani bir insan kestiği kurbanın etinden kimseye bir gram vermese bile kurban kesme yükümlülüğünü ifa etmiş olur. Ama kurbanın sevabına tam olarak erişebilmek için onun etinden öncelikle muhtaçlara, sonra konu komşuya dağıtmak gerekir. Bu konudaki doğru tarz şudur: Kurbanın etini üçe ayırıp birini yoksullara, birini komşulara, birini de kendine ayırmaktır. Asrısaadetten (Peygamberimizin yaşadığı zaman) itibaren yüzyıllarca geçerli olan uygulama budur.

Epeyi gerilere giden son yıllarda dinin emri olan bu uygulamadan sapmalar görülmektedir. Bu da haklı eleştirilere ve şikâyetlere konu olmaktadır. Kurban kesen birçok kimse kurban etini paylaşma görevini göz ardı ediyor; “kanı dışarı, eti içeri” bencilliği ile davranıyor. Kurban etini ya dondurup ya da ondan kavurma yapıp dinin meşru saymadığı şekilde gelecekteki et ihtiyacını karşılıyor. Bu tutum da toplumda kurban bayramının “kavurma Bayramı’na dönüştürülmesi olarak görülüp kınanıyor. Geçekten böyle bir tutum, Müslümanlıkta “takva” ya da “ihlas” denen Allah’a samimi bağlılıkla, ibadetlerini sırf Allah rızası için yapmakla bağdaşmıyor. 

Şunu çok rahat söyleyebiliriz: Toplumsal dayanışmayı en fazla önemseyen bayramlar Müslüman bayramlarıdır. Yetimin, yoksulun, kimsesizin, ihtiyaç içinde olanın aranıp sorulmadığı, kaderlerine terk edildiği bayramlar Müslüman bayramları olamaz!

Son zamanlarda sosyal medya platformlarında çok güzel, çok ibretli bir paylaşım dolaşıyor. İşte eksikli, fazlalı versiyonları da olan o paylaşım: “Kurbanda ne keseyim üstadım? diye sordum. Şöyle cevap verdi: Haram yemeyi kes, yalan söylemeyi kes, kul hakkı yemeyi kes, gıybeti kes, dedikoduyu kes, adam kayırmayı kes, kıskançlığı kes… Bunları kesmezsen ne kesersen kes beyhudedir!”

Gerçekten haramlardan, kötülüklerden uzak durmadıkça hangi ibadeti yaparsak yapalım, hangi fedakârlıkta bulunursak bulunalım maksada eremeyiz. Çünkü her türlü ibadetin özü, ruhu ve amacı bizi haramdan, kötülükten uzak tutmaktır.

Kutlanmaya başlanmasının üzerinden yaklaşık 1450 yıl geçen bir bayramın alışkanlıklarında, uygulanmasında, yaşanmasında kaçınılmaz değişiklikler de olabiliyor. Bugün kurban kesen çok az insan kurbanını pazardan kendi seçebiliyor, kendi kesebiliyor. Bu işler hep bildik/tanıdık ehil insanlar aracılığı ile yapılıyor. Sınırı olmayan bir uzmanlaşmanın yaşandığı günümüzde haklı olarak herkesin her şeyden anlaması mümkün olmuyor.

Bundan atmış yıl kadar önce tanınmış yazar Yusuf Ziya Ortaç, “Kurban” adlı bir yazısında bir kurban bayramında kurban kesmesinin hikâyesini anlatıyor. İlk zorluğun kurban seçmede başladığını, arkasından hayvana nasıl muamele edileceğinde, nasıl kesileceğinde vb.de nasıl zorluklar yaşadıklarını ışıklı bir Türkçeyle ifadeye koyuyor. Babasının bu konulardaki bilgi ve tecrübesini özlemle anıyor. (Bu yazı, tarafımızdan hazırlanan, Milliyet’in yayımladığı İslam Ansiklopedisi adlı kitapta yer alıyor).

Şimdi kendi zamanımızda o atmış yıl öncekinden de farklı zorluklar, farklılıklar, uygulamalar ortaya çıktığını görmemezlik edebilir miyiz? İbadetlerin özü ve ruhu aynı kalmak şartıyla teferruatında ve uygulanmasında zamana, zemine göre farklılıklar olması gayet doğaldır. Önemli olan bunların iyilik ve güzellik yönünde olmasıdır.

İşte kurban üzerine çok hoş bir anekdot:

Gazeteci-yazar Şinasi Nahit Berker, 1950’li yıllarda bir Kurban Bayramı öncesinde, Gümüşsuyu’nda oturan bir arkadaşında yatıya kalmış. Fakat bütün gece konuşmuşlar, hiç uyumadan sabah etmişler. Şinasi Nahit, artık o saatten sonra uyumayıp önce Sıraserviler’deki evine sonra işine gitmek üzere arkadaşının evinden ayrılmış. Gümüşsuyu’ndan Taksim’e çıkarken boş bir arsada, Anadolu’dan Kurban Bayramı için getirilmiş bir koyun sürüsü görmüş. Koyunların yiyecek bir şey bulabilmek için sağa sola saldırdıklarını görünce, sahipleri henüz uyumakta olan sürüyü önüne katıp İstiklal Caddesi girişinde bulunan Fransız Konsolosluğunun diz boyu ot bulunan bahçesine salıvermiş. Bu sırada konsolosun hanımı yeni kalkmış, pencereyi açmış, hava alıyormuş. Bahçeyi bir koyun sürüsünün doldurduğunu görünce Fransızca, “Kim getirdi bu sürüyü buraya?” diye bağırmış. Şinasi Nahit de Fransızca olarak, “Merhamet edin madam, bu koyunlar kaç gündür aç, buradaki otlar ziyan olacağına koyunlar yesin!” diye karşılık vermiş. Bu karşılık üzerine kadın daha büyük şaşkınlık göstermiş:

“Tanrım, bu nasıl memleket, çobanları bile Fransızca biliyor!”

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp