Top
Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

26/06/2008

Kavga kalkınmayı unutturdu

“Atatürk devrimleri halk üzerinde travma yarattı.” Bunu Dengir Mir Mehmet Fırat söylüyor. Hani o, AKP’nin başkanvekili. Beğendiniz değil mi?
Karşı devrim gibi. Karşı devrimci gibi.
Biz sonuca bakalım.
Sonuç, bugün etrafımıza göz atarak öğrenilebilir.
Gördünüz değil mi?..
İyi ki Atatürk devrimleri bu ülkede yapılmış... Türkiye modern olmuş, Türkiye çağdaş olmuş.
Yoksa Dengir Mir Mehmet Fırat AKP’nin kapatılma davasında Başsavcı’nın iddianamesine ek mi yapmak istiyor?..
* * *
Evet iyi ki Atatürk devrimleri yapıldı.
Ve Türkiye’nin “bölünme”si ve “din devleti” olması gibi 2 büyük tehlike ancak böyle önlenebilirdi, önlendi... Ve Türkiye modern bir ülke oldu. Tekrar edelim Türkiye çağdaş oldu.
Hem de Dengir Mir Mehmet Fırat gibilere rağmen.
Bundan sonra da böyle kalacak.
* * *
Öyleyse hep tekrarladığımız gibi, birbirimizle uğraşmayı ve rejim tartışmalarını bir yana bırakalım ve topyekûn kalkınmaya bakalım.
İşte bu konuda, yani kalkınmada, Türkiye son yıllarda başarılı olamadı.
Yani umduğumuz kalkınmayı yakalayamadık.
Bunu Kemal Derviş’in sözlerinden de çıkarıyoruz.
Geçtiğimiz günlerde Derviş TÜSİAD’ın davetlisi olarak İstanbul’a geldi ve konuştu.
Sonra da Taha Akyol’un CNN Türk’teki programında Derviş’i dinledim.
Benim için can alıcı 2 cümlesi şöyleydi:
“Güney Kore’yle aşağı yukarı aynı anda kalkınma hamlesini başlattık. Bugün Güney Kore bizden 2.5 misli fazla büyüdü...”
Bu 2 cümle her şeyi ifade ediyor... Değil mi?
* * *
Kemal Derviş “tasarruf ve yatırım” diyor adeta başka şey demiyordu.
Biz milli gelirin yüzde 83’ünü tüketiyoruz. Sadece yüzde 17’sini tasarruf ediyoruz.
Bu, kalkınma için yeter mi, yetmez?
Niye Japonya’nın, Çin’in, Malezya’nın, Güney Kore’nin gayretini gösteremiyoruz? Bunun tarihsel, jeopolitik kurumsal sebepleri var, biliyoruz. Ama en önemli nedenlerden biri “düşünce” sorunumuz: Rasyonel ve pragmatik düşünme yerine, aşırı politize, çatışmacı ve komplocu düşünmenin bize adeta haz vermesi... Kalkınmamazı da bu engelliyor.
Yani, halk tabiriyle, birbirimizi yememiz, birbirimizin gözünü oymamız, kalkınma bilincinden önce geliyor.
Böyle kalkınamayız.
İşte sonuç, Güney Kore’nin bizim 2.5 mislimiz büyümesi...

 

GRUP KONUŞMALARI
Salı günleri liderlerin grup konuşmaları var. Ben bugüne kadar bu konuşmaların TV’lerdeki nakillerini aksatmadan izleyen biri olarak söylüyorum.
Bu konuşmalar halkın moralini bozmaktan, germekten başka bir işe yaramıyor.  İnanmazsanız bu hafta Başbakan’ın, ana muhalefet lideri ve MHP liderinin sözlerine bakın. Üçü de birbirine saldırdı. Bu konuşmalarda bol bol polemik vardı ama ülkeye ait aydınlatıcı bir bilgiyi, bir öneriyi, bir projeyi cımbızla arasanız bile bulamazdınız.
Bu konuşmalar TV’lerde aynen nakledilmese olmaz mı?


Mustafa Koç ve Badem
Mustafa Koç’u tanımayan yok.
Ama ben başka bir yönünü öğrenince “Mustafa Koç’a bravo” dedim.
Hani o Badem adındaki, Akdeniz foku var ya, Mustafa Bey onu evlat edinmiş.
Şimdi de onun sorunlarıyla ilgilenmek için Orak Adası’na gitti...
Onu Gökova’ya getirecek. Böylece insanlara çok alışan ve bu yüzden kıyıyı ve kumsalı terk etmeyen, bir köpek gibi oynamak isteyen Badem’i hoyrat ellerden kurtarmış olacak.
Sağ olasın Mustafa Koç! Hayvan sevmeyenler bunu anlamaz. Ama hayvan sevmeyen insanı da sevmez...


ÖĞRETMEN
İkinci işe mecbur

Bizim ilkokul öğretmenimiz “Muammer Öğretmen”di. Kadın öğretmenimiz gece gündüz bizimle meşguldü. Başka işi yoktu.
Sonra ortaokulu ve liseyi aynı okulda okudum.
Pertevniyal Lisesi.
Bu arada hocalarımızın meşgalesi bizdik. Yan iş yaptıklarını hiç duymadık. O yıllarda gözde olan Teknik Üniversite’ye çok öğrenci soktukları için de Milli Eğitim’den mükâfat alırlardı.
Sonra zaman geçti, fiyatlar ve geçim şartları değişti.
Kızımın ilkokul öğretmeninin, Boğaz’da içkili, meşhur bir lokantada, geceleri çalıştığını hatırlıyorum.
Ben onu gördüğümde, onun da benim de yüzümüz kızardı... Ama içimizden herhalde ikimiz de aynı cümleyi sarf ettik, “Devlet utansın.”
O günden bugünlere geldik. Ve bugün öğrendik ki, öğretmenlerimizin yüzde 32.4’ü ek iş yapıyor. Yani öğretmenlerin ikinci bir iş yapma ihtiyacı artarak devam ediyor. Çünkü öğretmenler aldıkları “öğretmen maaşı”yla geçinemiyorlar. Onların da ailesi var, onların da çocukları var. Onlar da kira veriyorlar, onlar da temiz giyinmek zorundalar. Kitap ihtiyaçları var. Tiyatroya, operaya da gitmeleri gerek. Aldıkları maaş yetmiyor. Öyleyse ikinci bir iş zorunluluğu doğuyor.
Bu zorunluluğu istatistiklerde de görüyoruz. Türk Eğitim-Sen, eğitim çalışanlarının yüzde 83.6’sının aylık gelirleriyle geçimlerini sağlayamadığını belirtiyor. Eğitimcilerin yüzde 90.8’inin de kredi kartı borcunun olduğu duyuruluyor.
Böyle giderse, kısa bir süre sonra eğitimde kalite tabii ki daha da düşecek.
Oysa öğretmenlerimiz, gönül rahatlığıyla, yalnız asli görevlerini düşünmeli. Bunun da yolu, hak ettikleri, yani insanca yaşayabilecekleri maaşı almalarından geçmekte.


TRAFİK
Çözüm isteniyor mu?

“İstanbul’da trafik kâbusuna devam.” Bunun haber olmadığını düşünebilirsiniz. Eğer İstanbul’un trafik çilesi bitiyor denebilseydi, bu haberdi, değil mi?
İşte biz 13 milyon İstanbullu bu haberi bekliyoruz.
7 tünel bir nebze de olsa belki trafik sorununa çare olacaktı. Ben bunlardan birinin bile açıldığını duymadım.
Otoparklar yapılacak ve park ihtiyacı olan motorlu araçlar buralara çekilecekti. Oysa kaldırımlar bile otomobiller tarafından işgalde. Yolları servis araçları istedikleri gibi kapatıyor.
Yapılan yeni üst geçitler zamanında bitirilmiyor, yapılan yollar bile çeşitli sebeplerle açılamıyor.
Ufak bir müdahaleyle bazı anayollarda trafikte iyi akış sağlanması mümkünken bu da yapılmıyor.
Otobüs duraklarının yerleri trafik akışı amacıyla yeniden gözden geçirilmeli, diyoruz ama duyan olmuyor. (Bütün bu saydıklarımıza ait örnekler elimizde var. Boş konuşuyoruz zannedilmesin.)
Uzatmayalım, bazı yerlerde istimlakın da lazım olduğunu söyleyelim.
Artık bu trafik kâbusu bitmeli, bitirilmeli. Ne zaman?
Bu soruya cevabı İstanbul’da bu işlerden sorumlu olanlar vermeli değil mi? Ama onlar İstanbul’u dolaşmıyorlar ki çare üretsinler...

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları