Top
19/03/2023

Günümüzün pandemisi: Obezite

Geçtiğimiz günlerde İstanbul ve İzmir’de yaklaşık 250 hastada, mide botoksu kaynaklı zehirlenme saptandı. Günümüzün pandemisi olarak nitelendirilen obezite tedavisindeki gelişmeler hangi noktada? Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden Doç. Dr. Halit Eren Taşkın’a sordum.

Dünya genelinde her 4 kişiden birinin obeziteyle karşı karşıya olduğunu biliyor musunuz? Obezite, çağımızın görülme sıklığı hızla artış gösteren kronik ve kompleks bir hastalığı. Herkesin obezite ile mücadelede yolculuğu birbirinden farklı. Fakat genel anlamda yeterli ve dengeli beslenmeyle fiziksel aktivite ikilisinin bu yolculuktaki önemi göz ardı edilemez. Obezite cerrahisi de obezite tedavisinde başvurulan yöntemlerden biri. Ülkemizde de bu alanda çok kıymetli hekimlerimiz bulunuyor.

Yaşam şekli değişikliği, kalıcı obezite tedavisinin önemli bir parçasını oluştuyor. Genetik özellikler, beslenme alışkanlıkları ve çevresel etkileri bir arada düşünmeden hızlı ve mucizevi sonuçlar beklemenin ne kadar yanlış olduğunu geçen hafta basına yansıyan haberlerden maalesef bir kez daha gördük. Obezite tedavisinin aşamalarını ve mide botoksuna dair merak edilenleri İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı’ndan Doç. Dr. Halit Eren Taşkın’dan dinledim.

Geçtiğimiz günlerde mide botoksu ile ilgili zehirlenme vakalarına rastladık. Eldeki bilimsel sonuçlar, mide botoksu uygulamasının obezite tedavisinde etkisi hakkında neler söylüyor? 

Öncelikle etkilenen hastalara şifa diliyoruz. Botilinum toksini genel cerrahi alanında uzun yıllardır, makat çatlağı ve akalazya tedavisinde kullanılmaktadır. Son 5 yıldır obezite tedavisinde mide kas tabakasına endoskopik olarak uygulandığı takdirde mide hareketlerini azaltarak tokluk hissi sağlayacağı iddia edilmektedir. Literatürde bu konuyla ilgili faklı bakış açıları ve yapılan metanalizlerde çelişkili sonuçlar yer almaktadır. Ben kendi pratiğimde sınırlı hasta grubunda bu tedaviyi uygulamaktayım. Literatür bilgilerinde güvenli ve komplikasyon oranı düşük bir yöntem olduğu belirtilmiştir. Bu konuda özellikle teknik ve kullanılan botilinum toksin dozu ve cinsi, yasal ürün olup olmadığı güvenlik açısından önemlidir. Özellikle botilinum toksin dozunun 500 üniteyi geçmemesi ve mideye iyi dilue edilerek dengeli şekilde yapılması ve midenin diyafram kası ve kalp komşuluğu bölgelerinden uzak durmak gerekmektedir. Bu işlem sonuçta girişimsel bir işlemdir ve hastalarımız komplikasyonlar konusunda önceden bilgilendirilmelidir.

Uygulama aşamasında nelere dikkat edilmeli?

Özellikle ürüne alerjisi oluşmuş ve nörolojik hastalık öyküsü olan hastalarda uygulanmamalıdır. Özellikle mide botoksu uygulaması sonrası ilk hafta sıvı sonrasında sulu yumuşak ögeler içeren ve bir diyetisyen gözetiminde uygulanacak diyet programı tedavi başarısını artırmaktadır. Ben doğru ve ehil ellerde ve ciddi merkezlerde, cerrah-diyetisyen takibinde uygulandığında kilo vermeye yardımcı bir yöntem olabileceği düşüncesindeyim.

Zehirlenmenin tedavisi

Yaklaşık 250 hastada, mide botoksu kaynaklı zehirlenme (botulizm) saptandığı bildiriliyor. Bu gibi durumlarda neler yapılmalı?

Maalesef bu tablonun bu merkezlerde yasal tescilli olmayan ve dokuya daha çabuk diffüz eden, yüksek dozda ürün kullanımından kaynaklandığını düşünüyorum. Botlismus saptanan hastalara mutlaka botilinum antitoksini uygulanmalıdır. Ayrıca bu hastalarda yavaş kalp hızı, solunum güçlüğü ve uzuv felçleri görülebileceğinden mutlaka hastalar, yoğun bakım üniteleri olan, solunum ve kardiyak destek sağlayabilecek merkezlerde izlenmeli ve tedavi edilmelidir. Özellikle solunum yetmezliği oluşmadan hastaya hızla antitoksin uygulamak çok önemlidir. Maalesef solunum yetmezliği geliştiğinde, toksin tablonun gerilemesinde faydalı olmayabilir. Solunum desteği gerektiren hastalarda ölüm riski daha yüksektir. Ayrıca toksine karşı da az da olsa alerji ve anaflaksi tablosu gelişebilmektedir. Mümkünse botilusmus gelişen hastalara en kısa zamanda antitoksin verilmelidir, zaman geçtikçe ve tablo ağırlaştıkça antitoksin etki etmemektedir.

Kılavuzlar güncellendi

Obezitenin tanı ve tedavi yönetimi için multidisipliner yaklaşıma ve profesyonel bir ekibe ihtiyaç var. Bu anlamda hangi noktada cerrahi devreye giriyor?

Öncelikle obez bireyin yaşam stili değişimi, mümkünse bir egzersiz terapisi uzmanı, diyetisyen ve psikolog gözetiminde uygulanan tedavi modalitesi ile kilo vermesini istiyoruz. Eğer birey başarısız olursa endokrinoloji ve metabolizma hekimi devreye giriyor ve medikal tedavi süreci başlıyor. Medikal tedavi ile de birey kilo veremezse endoskopik ve cerrahi yöntemleri uyguluyoruz. Tabii her tedavi basamağı için hastanın ulusal ve uluslararası derneklerin araştırmaları sonucu belirlediği kriterleri taşıması lazım. Şu an için hastanın genel sağlık durumu, tip-2 diyabet, hipertansiyon, hiperlipidemi gibi ek hastalıkları olup olmaması ve vücut kitle indeksi dediğimiz skalada en az “35 kg/m2” değerini taşıması cerrahi tedavinin uygulamaya başlanacağı nokta olarak görülüyor. Son yıllarda bu kılavuzlar güncellendi ve ek hastalığı olan bireylerde endoskopik ve cerrahi tedavi için bu değer “30 kg/m2” değerine kadar çekildi. Bu değer hesaplanırken hastanın kilosu boyunun karesine bölünüyor. Ancak cerrahi tedavi için tek kriter bu değil; bireyin yeme bozukluğu olup olmadığı, daha önce cerrahi geçirip geçirmediği, mevcut sağlık durumu, yaşı da cerrahi tedavi kararı alırken önemlidir. Bu sebeple cerrahi tedavi kararı multidisipliner bir ekiple alınmalıdır ve bireyin takibi de bu ekip tarafından yapılmalıdır.

Güncel raporlar obezite görülme sıklığının arttığını gösteriyor. Sizce obeziteden “günümüzün ve geleceğin pandemisi” olarak söz etmek doğru mu?

Obezite görülme sıklığı her geçen gün logaritmik olarak artıyor ve sebebi aslında endüstriyelleşmiş doğal olmayan, genetiği değiştirilmiş gıdaların tüketimi, sedanter yaşam stili ve iklim değişikliğidir. Bu sebeple obezite günümüzün pandemisi ve geleceğin felaketidir. Bu sebeple en başta bu pandeminin önüne koruyucu hekimlik uygulamaları ve gıda terörünü engelleyerek geçilebilir.

Günümüzün pandemisi: Obezite

En sık uygulanan cerrahi işlemler

En sık uyguladığımız işlemler halk arasında bilinen ismiyle tüp mide (sleeve gastrektomi) ve gastrik bypass işlemidir. Ayrıca daha önce cerrahi geçirmiş ve tekrar kilo alan hastalarımızı da revizyonel işlemler olarak Roux-en-y ve tek anastomoz gastrik bypass işlemlerini tercih ediyoruz. Şu unutulmamalıdır; her hasta ve her metabolizma farklıdır, bu sebeple cerrahi işlemler de hastaya göre modifiye edilmelidir. Sonuç olarak ekip halinde karar vermek ve takip etmek, hastaların tekrar kilo almaması ve yandaş hastalıklarının geri dönmemesi için en önemli faktördür.

Kanser kadar önemli bir hastalık

Obezite multifaktöryal bir hastalık ve obez bireyler sık sık toplum tarafından damgalanıyor, günümüzde obezite ve yandaş hastalıklar nedeniyle yaşamını yitiren hasta sayısı, maalesef mevcut kanser türlerinden hayatını kaybeden bireylerden fazla. Bu sebeple günümüzde artık obezite, kanser hastalığı kadar önemli bir hastalık ve aynı şekilde bireyin tüm organ sistemleri etkilenmeden tedavi edilmesi gerekiyor.

Kişiye özel tedavi seçeneği

Biz cerrahlar olarak ancak yüzde 0.1 obez birey grubuna ulaşabiliyoruz. Bu bireylerin bir kısmı da artık aşırı derecede obez ve yandaş hastalıklar tarafından organ sistemleri bozulmuş bireyler oluyorlar. Biz cerrahi işlemleri hem kilo kaybı hem de tip-2 diyabet, hipertansiyon ve uyku apnesi gibi hastalıkların tedavisi amaçlı uyguluyoruz. Her hastamıza kişiye özel cerrahi tedavi seçenekleri uyguluyoruz.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları