Top
Deniz Bayramoğlu

Deniz Bayramoğlu

denizb@cnnturk.com.tr

30/04/2023

Mikro hedefleme

Öncelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a geçmiş olsun dileklerimizle başlayalım. Kuşkusuz geride bıraktığımız haftanın en önemli olayı Erdoğan’ın canlı yayında geçirdiği rahatsızlık oldu. Ve yine kuşkusuz hangi siyasi görüşten olursa olsun bu ülkenin bel kemiği olan her bir vatandaşımız Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üstelik de bir canlı yayında rahatsızlık geçirmesinden büyük ve samimi bir endişe duydu. (Başta FETÖ kaynaklılar olmak üzere bazı sosyal ağ hesaplarında gördüklerimiz sakın bizleri yanıltmasın. Onlar birazdan da aktaracağım gibi başka şeyler peşindeler.) Neyse ki Cumhurbaşkanı ertesi gün Rusya Devlet Başkanı Putin ile birlikte katıldığı Akkuyu Nükleer Güç Santrali açılış töreninde -ofisinden canlı yayın aracılığıyla da olsa- kamuoyu karşısına çıktı. Ardından ertesi gün de bir başka törene canlı yayınla bağlandı. Böylelikle kamuoyunda oluşan endişenin de önüne geçilmiş oldu.

Fakat bu olay hayatımızın orta yerindeki bir büyük problemi daha ortaya çıkardı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın rahatsızlandığı akşam sosyal ağlarda Rusya ve Çin kaynaklı hesap ve “haber sitelerinde” Cumhurbaşkanı’nın sağlığıyla alakalı korkunç derecede dezenformatif iletiler büyük bir hızla yayılmaya başladı. Bunun seçimleri manipüle etmek maksatlı organize bir iş olduğu gayet açık biçimde ortada iken bile birçok “aklıselim” insanın bu tuzağa düştüğünü ve bu iletilerin yayılmasına katkı sunduklarını gördük.

Geride bıraktığımız dönemde farklı ülkelerdeki seçim süreçlerinde sosyal ağların hem başka ülkeler hem de ülke içindeki siyasi gruplar tarafından nasıl etkilenmeye çalıştığına hep beraber tanık olduk. Bu bahsettiğim çabayı “trol ordusu” ile sakın karıştırmayın. Çünkü bu, yapay zekâ ve çok karmaşık algoritmalar desteğiyle gerçekleşen, gayet bilimsel, hedef grup ve bireyleri neredeyse günlük alışkanlıklarına kadar tanıyan ve bu çerçevede hedef alan bir manipülasyon çabası. Bunun bir adı da var elbette: Mikro hedefleme. İleride bir gün daha ayrıntılı inceleriz.

Trol orduları ya da daha havalı adıyla sosyal medya ekipleri de elbette çok etkili. Dolayısıyla, sosyal ağlar sıradan vatandaş açısından tuzaklarla dolu bir alan. Bu tehlikenin üstesinden gelmenin kolay bir yolu yok. Bu noktada güvenlikçi bir takım politikaları destekleyenlere katılmıyorum. Yasaklamalar ve kapatmalarla bir yere varmak mümkün değil. Bana kalırsa bu mesele kişisel bazda çözülmeli. İki basit kural yeterli aslında bunu sağlamak için. Kalabalıkların peşin takılma ve her duyduğuna, (deep fake döneminde olduğumuzu da unutmadan) her gördüğüne inanma!

Bu arada sosyal ağları demokrasinin yeni yüzü, ifade hürriyetinin kalesi, kitlelerin sözcüsü olarak görmekten vaz geçmemiz gerekiyor. Elbette bu sosyal ağlar çok kritik öneme sahip. Demokrasi, insan hakları, ifade hürriyeti açsısından çok önemli roller oynadı ve oynamaya da devam ediyor. Elbette her bir vatandaş ve her bir kurum bu ağları kendi yüce maksatları için kullanmalı ve kullanıyor. Lakin yukarıda değindiğimiz manipülasyonlardan da öte bir sorun var burada. Bu ağların tamamı özel şirketlere ait ve bu özel şirketlerin çıkarları bugün bu şekilde davranmasını gerektiriyor olabilir. Ama yarın başka türlü davranmayacağının bir garantisi, davranırsa onu düzeltecek bir denetim mekanizması yok. Yüzlerce ünlü ve fenomenin geçen hafta yaşadığı “mavi tik” şoku tam da bunun mikro bir örneği.

Bu arada değinmeden geçilmemesi gereken bir isim daha var, Sinan Oğan. Ata İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan’ın artan bir popülaritesi var. Kendisi bu artış sonucu oy oranının yüzde 7-9 arasında olduğunu ifade etse de anketlerde bu oranın çok daha düşük, yüzde 2-3 civarında, olduğu görülüyor. Fakat gençliği, dinamizmi ve kendine hâkim duruşuyla milliyetçi gençler arasında etkisinin artmakta olduğu görülüyor. Oğan uzun vadede büyük bir hata yapmazsa orta uzun vadede Türk siyasetinde kendisine yer bulacak gibi görünüyor. Görünüyor ama hata yapmaya da yakın durduğunu geçen haftaki medya protestolarında gördük. Her türlü barışçıl protesto ve gösteriyi, içerik olarak katılsam da katılmasam da, ifade hürriyetinin bir gereği olarak sonuna kadar da desteklediğimi ve bunun her bir vatandaş için anayasal bir hak olduğunu söyleyeyim önce. Ama siyasette zamanlama ve ölçü yapılan eylemin etki ve amacını temelden etkiler. Özetle, Sinan Oğan burada büyük bir hatanın kıyısından döndü.

Emek ve özgürlük ittifakında ise daha evvel ittifaklar içi gerilimlere dair yazıda belirttiğim “Türk Solu-Kürt Solu” çatışması bu kez “Kürt faşisti-Türk faşisti” sözleriyle iyice su yüzüne çıktı. Hafta başında HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın “İttifaka saygılıyız ama Yeşil Sol Parti dışında vereceğiniz her oy AKP’ye yarar” açıklaması bir hayli sarsıntı yarattı. Bu açıklama Selahattin Demirtaş’ın sosyal ağ mesajı ve Mithat Sancar’ın ertesi günkü açıklamalarıyla çok fazla zarar vermeden kapatıldı. Pervin Buldan da “Ben TİP’i kastetmedim” dedi ertesi gün başka bir konuşmasında. Ama gerilimin bitmediği belliydi. Nitekim Ahmet Şık’ın birileri tarafından kaydedilen bir görüntüsündeki ifadelerle bu gerilim hafta sonuna doğru bir kere daha tırmandı. Gerçi hem Şık hem de TİP bu açıklamadan dolayı birer özür mesajı yayımladı ama bu mesajların ne ölçüde etkili olduğu şimdilik muamma.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları