Top
31/03/2023

‘BEN’DEN ‘BİZ’E YOLCULUK

Aman efendim aman, kimler gelmiş! Sultanımız, arz-ı endam etmiş!

Nefsimizin efendisi, yüreğimizin nur paresi hayatımıza teşrif etmiş! Hoş gelmiş, sefa getirmiş!

11 ayın sultanı, Müslüman aleminin kutsal ayı, yardıma muhtaç kişilere yardım elinin uzatıldığı,  kalabalık sofraların karnını doyuramayanlarla zekatın, ihtiyacı olanlarla paylaşıldığı mübarek ramazan ayı başladı. Derin bir ferahlık hissettirse de bir yangın yeridir ramazan, yüreğinin taraçalarına kıvılcımlar sıçratır. Secdelerce sarar kalbini, ruhuna dokunan kutlu sesin yankısını getirir kulağına! Ben’den biz’e taşır seni kucağında, yalnız olmadığı hissettirir, basar bağrına! Maddenin katılığında üşümüş ruhunu, dualarla ısıtır.

Bence sihirli bir ay ramazan, yemek yemek daha bir güzel, su içmek daha bir özel çünkü bu ayda! Günlük hayatta fark etmediğimiz birçok şeyin farkında oluyoruz ramazanda. Yemeğin, suyun nimet olduğu dank ediyor, şükrediyoruz varlığına. Sadece yeme- içme olarak da değil, hem midemizi hem nefsimizi terbiye ediyoruz bazı şeylerden uzak durarak aslında! Oruç tutarak ruhen zenginleştiğimiz, ardından gelen bayramla bunu şenliğe çevirdiğimiz ramazanın yüzyıllardır kökleşen gelenekleri de var elbet. Büyüklerin; “Nerede o eski ramazanlar?” diye sitem ettiği o ramazanlar, adetleriyle özeldi.  Zamanın ve neslin hızla değişimiyle birlikte o eski ramazanları şimdilerde yaşayamasak da zamanında yaşamış  olduğumuz için şanslı hissetmeliyiz kendimizi valla!

Oğlum sordu geçenlerde; “Herkesin dilinde nerede o eski ramazanlar! Şimdikinden farklı ne vardı o zamanlar?” Şöyle bir düşündüm;

“Mesela oğlum; Ramazan temizliği yapılırdı dip bucak, biz de kaçacak yer arardık köşe bucak! Tabaklar, çanaklar, tencereler, çatal-bıçaklar, bardaklar bir güzel yıkanır, parlatılırdı. Yeni havlular çıkarılır, namazlıklar hazırlanırdı. Şimdi gene bu hazırlıklar yapılıyor tabi de o zamanlar bir başkaydı bence! Teknoloji henüz gelişmediği geçmiş dönemde, oruç tutacakları sahura kaldırmak için ramazan davulcuları vardı nöbette! Birkaç kişi birden gezerler, eğlenceli maniler söylerlerdi. Şimdiler de davulcular yine var elbette ama şehirler büyüdüğü, ilçeler kalabalıklaştığı için sesleri duyulmuyor eski desibelde. Ramazan deyince mahya’lardan da bahsetmemek olmaz elbette! Ramazanın en büyük habercilerinden biri de çift minareli camilerin arasına içleri zeytinyağı ile doldurulan kandiller ile yazılan mahyalar! Camilerden neredeyse tüm şehre manevi mesajlar veren mahyalar, özellikle de akşamları  şehrin ışıltısını ve büyüsünü vurguluyorlar!

Ramazan ayı, uhrevi duruşunun yanında kendine özgü eğlence anlayışıyla da epey özel bir ay! Tüm gün tutulan orucun ardından afiyetle yenilen yemekler, kılınan teravih namazlarından sonra gelen şenliklerle hem fizyolojik hem psikolojik rahatlama dönemi kendisi. Camilerin altında yer alan kahvehaneler, çay bahçeleri iftardan sahura kadar dolup taşar, eş-dost- komşu toplaşır, köpüklü Türk kahveleri yudumlanırdı birlikte eskiden! Kantolar izlenir, Karagöz-Hacivat oyunları sahnelenirdi. Bozacı, kestaneci, şekerci sokaktan, onların peşinden koşturan çocuklar da kendinden geçerdi.

Ramazan şimdilerde Nihat Hatipoğlu demek, bu ayda onu televizyonda görmek, artık en popüler  gelenek! Uzun pide kuyrukları, güllaç, hurma da mübarek ayın olmazsa olmazları!

Yardımlaşmak yazar ramazanın kütüğünde, sabırdır cilt numarası! Çekidüzen ver kendine, nefsine sahip ol diye buyurmuş Yaradan!

Şöyle bağlıyorum ben de o zaman;

İftardaki naz/  Allah`a niyaz/ Kolay anlatılmaz/  Haldir ramazan!

…………………………………………….*…………………………………………..

Yediğimiz Hurmalar;

 Ramazan adetleri demişken ramazanda en sık sorulan, sorulmaktan bıkılmayan 2 konu var malum. Bunlardan biri; ‘Sakız çiğnemek orucu bozar mı?’ ki bu soruyu soranlar, yüzyıllardır aldıkları cevaptan bir türlü tatmin olamadılar, sormaktan usanmıyorlar. Diğeri de; “Orucu nasıl açmak sağlıklı; Zeytin dalı mı uzatalım, tuz faydalı mı?”

Oruç açarken genellikle su ve hurma tercih ediliyor. Çünkü İftarın hurma, tuz ve su gibi şeylerle yapılması müstehap sayılıyor. Hz. Muhammed (S.A.V); "Biriniz orucunu açtığı zaman hurma ile açsın. Hurma bulamazsa su ile açsın. Çünkü su temizdir / temizleyicidir" buyurmuştur.

Orucun hurma ile açılması sünnettir ama sudan bile önce geldiğine göre hikmeti mühimdir. Hurma, lifli yapısı sayesinde vücudun ihtiyacı olan vitaminleri almasını sağlayarak kan şekerini düzenler. Tüm gün aç kalan vücudu rahatlatmak, mideyi yumuşatmak için faydalı bir besin! E peki o zaman neden atalarımız; ‘Yediğiniz hurmalar, tırmalar’ demiş derseniz, yazarınız bu soruyu cevaplamakta yetersiz!

Amaaaa  böyle mübarek bir bitkinin, mübarek de bir hikayesi olmalı derseniz, doğru yerdesiniz!

Yüce Allah, Hz. Âdem’i yaratacağı zaman meleklere Hz.Âdem’in toprağını bir eleğe koymalarını emretmiş. Elendikten sonra saf ve ince olan topraktan Hz. Âdem yaratılmış. Nakhle, yani elekte kalan topraktan da bir ağaç yaratılmış. İşte Hz.Adem’in yaratıldıktan sonra kalan toprakla yaratılan ağaç, hurma ağacıymış. Arapça’da hurma; “Nakhle” yani elekte kalan anlamındaymış, sebebi de bundanmış.

Sadece ramazanda değil sair zamanlarda da tüketilmesi gereken yiyeceklerden biri olan hurma, insana ne çok benziyormuş aslında; Hurmada da insanda da erkeklik ve dişilik vardır. Hurma da tıpkı insan gibi döllenerek çoğalırmış. Kafası kesilen hurma ağacı da tıpkı insan gibi yaşamazmış. İnsanda bulunan saçlar gibi hurmada da lifler var. Çeşitli yerlerde yetişen hurmaların renkleri, farklı ırktan insanların ten rengi gibi. Yine hurmanın da tıpkı bizim gibi suya ve güneşe ihtiyacı varmış, onlar olmadan asla yaşayamazmış. Ömrü, ortalama insan ömrü gibi 70- 80 yılmış. Hurmaların da tıpkı insanlar gibi en verimli dönemleri 15-40 yaşları arasıymış. 60 yaşından sonra ya meyve vermezler ya da çok az verirlermiş. Yani azizim hurma deyip geçmeyeceksin, orucu da onunla aç ki hamdolsun!

Ne diyor Meryem suresinde; “Hurma ağacının bir dalını kendine doğru silkele ki sana taze hurma dökülsün! Al onu ye ki gözün aydın olsun!”

…………………………………………*…………………………………..

Tesadüfler(!) Zinciri;

Hurma ile insanın benzerliklerini görünce, yaratılan her şeyin kabil-i kıyası mümkün olmayan bir incelik ve titizlikle tasarlanışına bir kez da hayran oldum. İlahi kudrete inanmanın şükrünü, doğanın muazzamlığı karşısında minneti hissettim yine derinden. Üstelik sadece hurma değil bu kadar cezbeden, yediğimiz birçok meyve ve sebzenin, benzediği organa iyi geldiğini öğrenmek de etkiledi beni derinden!

Misal son dönemlerin en havalı meyvesi avokado! Avokadoyu ikiye böldüğünüz çıkan tablo, uterus ve rahmin bedendeki görünüşüyle aynı. En büyük faydası, rahim ağzı kanserini önlemek ve hormonları düzenlemek! Aynı zamanda da avokado’nun meyve olup yenmesi için ağaçta 9 ay kalması gerekiyormuş tıpkı bebeğin anne karnında 9 ay beklemesi gibi! Soruyorum size, bu kadar tesadüf olabilir mi?

Fen kitaplarında beyin fotoğrafı görmüşüzdür hepimiz. Peki beynin, cevize benzediğini düşünen kaç kişiyiz? Ama cevizin sert kabuğu bir şeye benzemiyor derseniz beynimizi koruyan kafatasını, es geçersiniz! Üstelik kendisi hafızayı güçlendiren, klinik depresyona karşı omega-3 yağlarını içeriyor. Günde 4 yarım ceviz, beyin sağlığımızı koruyor. Tesadüfler(!) zinciri bu kadarla da bitmiyor; Greyfurtu ortadan bölün ikiye, iç kısmı benzemiyor mu aynı göğüse? Greyfurtun içinde bulunan limonoid adında fitokimyasal madde, göğüs kanserinin kanlı bıçaklı düşmanı! Gene domatesi böldüğünüzde kalp ile birebir benzerliği, tam bir akıl tutulması. İçindeki likopen, kalp ve kan hastalıklarının kan davalısı! Keza patates,  pankreasın sağ kolu; Kan basıncını düzenleyerek, görevini daha rahat yapmasını sağlıyor. İçindeki B6 vitamini de pankreas kanserini önlüyor.

Yani evren, muazzam bir düzen içinde işliyor. Yaratılan her şey, bir amaca hizmet ediyor!

Sağlıklı olmak için sağlıklı yemek münasip, her nimet bir nasip!

Ve nasibin farkında olmak, işte o da ayrı bir nasip!

……………………………………………………..*………………………………………………

HAFTANIN EN’LERİ;

Haftanın Meyvesi; Bir anda manav tezgahlarında, kamyon bagajlarında rastladığımız karpuz! Erik ve kirazı geçerek sağ kulvardan depara kalkan karpuz, kendini şaşırdı, görenleri de şaşırttı! Zamansız çiçek açan bahar dallarına dahi üzülürken kar yağdığı sırada ortaya çıkan karpuz, zannımca yolunu kaybetti! Umarım aklı başına çabuk gelir de bu mevsimdeki yolcuğu çok sürmez. Affeder inşallah ailesi de döner mevsimine bir an önce!

Haftanın Düzenlemesi; Kanayan yaramız ‘kira akitlerinde’ oldu! TBMM Genel Kurulu'ndan kabul edilen kanuna göre; kira ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklar ile Kat Mülkiyeti Kanunu'ndan kaynaklanan uyuşmazlıklarda, dava açılmadan önce ara bulucuya başvurulmuş olması şartı aranacak! Düzenleme 1 Eylül'de yürürlüğe girecek! Yani öyle tası tarağı toplayıp dava açayım yok! Önce arabulucuya gidip arayı bulması beklenecek, olmazsa anca o zaman dava açılabilecek. Yıllar süren dava sürecinden kurtulmanın en iyi yolu arabulucu önünde anlaşabilmek.

Haftanın Kaybı; Bu kez de tiyatro dünyasından geldi! Ünlü oyuncu ve seslendirme sanatçısı İsmail Köksal Engür, hayatını kaybetti! Özellikle 'Leyla ile Mecnun' dizisinde oynadığı 'Ak Sakallı Dede' rolüyle izleyicilerin beğenisini kazanan Engür, dublaj sanatının da duayenlerindendi. Tam da ‘Dünya Tiyatrolar Günü’nde vefat eden usta oyuncuya rahmet diliyor, sevenlerine başsağlığı diliyoruz.

Haftanın Zararı; Dünyanın dahi- deli adamı Elon Musk cephesinden duyuldu! Musk’ın, Twitter'ı aldığından bu yana değer kaybı sürüyor. Son olarak şirket çalışanlarına gönderdiği bir bilgilendirme metninde Twitter'a 20 milyar dolar değer biçen Musk’ın, burasını 44 milyar dolara satın aldığı düşünülünce zararının neredeyse yüzde elli olduğu görülüyor! Demek para parayı her zaman çekmiyor!

Haftanın Cezası; Kişisel Verileri Koruma Kurulu (KVKK), Veri Sorumluları Siciline kayıt yükümlülüklerini yerine getirmeyen WhatsApp ve Meta'ya 2 milyon 665'er bin lira idari para cezası verdi! Meta ve WhatsApp'ın, Veri Sorumluları Sicili'ne kayıt yükümlülüğü bulunmasına rağmen bu yükümlülüğünü süresinde yerine getirmediğini tespit eden KVKK, bu eksikliklerin 30 gün içinde giderilmesini talep etti! Valla bir an evvel tamamlayacaklarsa tamamlasınlar, Whatsapp olmazsa şaftımız kayar!

Haftanın Gururu; Milli duygularımızı kabarttı! Türk doktorları, dünyada nadir uygulanan yüksek dozda kemoterapinin, doğrudan ve sadece kanserli organa verilmesine yönelik "kemosaturasyon" yöntemiyle "yaşama şansı yok" denilen karaciğer kanseri İngiliz hastanın hayata tekrar tutunmasını sağladı. Ulu önder Atatürk’ün zamanında; ‘Beni Türk hekimlerine emanet edin!’ derken ne demek istediği, bir kere daha anlaşıldı!

CANSEN ERDOĞAN

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları