Top
26/01/2023

ROBOT AVUKAT’IN UYAP İLE İMTİHANI

Saygı duyulan, korkulan ve de arkasından en çok konuşulan bir mesleğin, hiç kimseye yaranamayan neferlerinden bahsedeceğim size bugün!

Doktora giderken kısacık bir muayene dahi olsa girişte sekreterine gerekli ücreti ödemekten bir an bile gocunmayan ancak iş avukata danışmaya gelince; ‘Aman canım ne var, taş attı da kolu mu yoruldu, iki kelime söyleyiverdi’ deyip pazarlıkta sınır tanımayan hatta doğrudan avukatla pazarlık yapan bir toplumun derdini yüklenip buna rağmen kimseyi memnun edemeyenlerden!

Onca araştırma, çalışma, günler süren hazırlanma, defalarca arşınlanan adliye koridorları neticesinde kazanılan dava ‘müvekkil zaten haklı olduğu için’ kazanılmışken, davanın kaybedilmesi halinde, sebebi kendilerinden bilinenlerden!

Hak, hukuk ve faziletin timsallerinden; Avukatlardan!

Hukuk; insanlığın ortak huzurunu güvence altında tutmaya dönük evrensel ilkeler matematiği! Avukat ise parayla dert satın alan matematikçi! Dertleri kendine iş edinen, psikolojik danışmanlık görevini istemese de yüklenen ve maalesef kıymeti bilinmeyen kişi!

İster sevin ister sevmeyin, adaletin bel kemiğidir avukatlar! Avukatlar hakkındaki en önemli sıkıntı, davadaki karşı tarafın avukatı hasmı, düşmanı gibi görmesidir. Avukat taraf değildir ah be güzel kardeşim! Avukat müvekkilinin haklarını savunan kişidir. Kanunlara dayanır, hakkaniyete yaslanır. Yeni tabirle müvekkilinin avatarıdır. Bir kısım tarafından ‘ücretsiz bilgi edinme platformu’ olarak görülse de hayır duası ile değil para karşılığı çalışır. Ha paranın yanında dua da alırsa işte o candır.

İşte avukatlar bir yandan müvekkilleriyle bir yandan müvekkillerinin ihtilafta olduğu taraf ve taraf vekilleriyle cansiperane uğraşırken bir de robotik avukatlar çıktı karşılarına. Uzaylılarla tanışma öncesi ilk antremanları robotlarla olacak galiba.  Amerika’da yerleşik “DoNotPay” isimli bir girişim, tarihte ilk kez yapay zekânın bir duruşmaya katılacağını açıkladı. "Dünyanın ilk robot avukatı" olarak nitelendirilen sistem, şubat ayında, hız cezası alan bir sanığa danışmanlık yapacakmış. Sadece tarihte değil hukukta da bir ilke imza atacak olan bu olayda, yapay zekâ teknolojisi ile geliştirilen Ross isimli robotun, mahkemede kulaklık yardımıyla danışmanlık yapacağı ifade edilmiş. Dünyanın ilk yapay zekalı avukatı, soru sorulduğunda hipotezler üretiyor, araştırma yapıyor ve bir kanaate varıyormuş. Normal bir avukatın  aylarca sürecek çalışmalarını, analiz ve araştırmalarını saniyeler içinde tamamlıyor ve kendi  düşüncesini söylüyormuş. Düşünüyorum da Allahtan tam zamanında doğmuşum, biraz daha geç doğsaymışım işsiz kalıyormuşum :)

Valla ben bu robot bey meslektaşım ile tanışmak isterim şahsen. Kendisini icra dairelerinde kapak hesabı çıkartmak için beklerken izlemek, saatler süren duruşma nöbetlerinde mahkeme koridorlarında volta atışını görmek, UYAP’a giremediğinde yaşadığı sinir stresi gözlemek isterim. E-duruşmalara sistemsel arıza sebebiyle giremediğinde, müvekkile neden duruşmaların 6 ay sonraya bırakıldığını izah edemediğinde ‘error’ vereceğine, kendi kendini imha etmek isteyeceğine bahse girebilirim. Ekstrem şartlarda nasıl çalıştığının test edilmesi için Adana Adliyesi’ni şiddetle öneririm. Velhasıl robotik avukatın yeri, adaletin yerine gelmesinde güzel ama kaderini değiştirebilmesinde sıkıntılı!

Diyeceğim o ki hukukçu olmak, duygusal zeka gerektirir. Avukat, salt kanunlarla hakim de sadece emsal kararlarla hareket edemez. Olay anındaki duyguyu, karşısındakinin söylediği  yalanı anlaması, varsa pişmanlığı hissetmesi gerekir. Avukat, her olaya hukuki müessese tesis eden değil, gördüğünü, duyduğunu, okuduğunu hukuki müesseseler çerçevesinde analiz edebilendir. Robottan avukat olamaz çünkü avukat aynı zamanda atanmamış terapisttir.

Vicdanı olmayan şeyin adaleti olmaz, hiç kimsenin geleceğini bir makineye bırakmayalım!

O yüzden gelin robot süpürgeyi bağrımıza basalım, robottan avukat yapmayalım!

………………………………….*………………………………….

Kime Aşık Olacağınızı Seçemiyorsun;        

Dünya tek bir şeyin etrafında dönüyor diyeyim size, kabul etseniz de etmeseniz de! İmparatorluklar onun yüzünden yıkılıyor, filmler ondan ilham alıyor. Para bile onun sayesinde anlam kazanıyor. Adem ile Havva’dan miras en kıymetli şey o; Yaşayan bir- yaşamayan bin pişman oluyor. Tam da tahmin ettiğiniz gibi, mevzubahis AŞK olunca, tüm yanlışlar doğru geliyor!

‘Nereden çıktı şimdi bu’ diyorsanız haklısınız! Ama bu sefer benden değil Macron’dan çıktı mevzu! Geçtiğimiz günlerde bir gazetecinin; "Cumhurbaşkanı örnek olmalı ve öğretmeniyle evlenmemeli" görüşüne karşı Macron; "Kime aşık olacağınızı siz seçemiyorsunuz!" şeklinde cevap vermiş. Romantik akım şahlanmış, Çarşı değil Fransa karışmış!

Hikaye, ezberleri bozan cinsten! Kendisinden 24 yaş büyük bir kadına aşık olan ve onunla evlenmeyi göze alan zamanın tutkulu genci, şimdinin Fransa efendisi! Henüz lise çağlarındayken aşık oldu adam kadına. Orta sınıf bir aileden gelen kadın tiyatro öğretmeniydi, evli ve üç çocuk annesiydi. Adamın tiyatroya ilgisi ve sevgisi, öğretmenin dikkatini çekti. Tiyatro sevgisi, zaman içinde duygusal ilişkiye döndü ve adam ondan eşini terk etmesini, kendisiyle evlenmesini istedi. Kadın üç çocuğunun babasından boşanarak kendisinden 24 yaş küçük bu adamla evlendi. Şimdi siz; “Onlar erdi muradına, biz çıkalım kerevetine” diyeceğimi sanıyorsunuz ama yanılıyorsunuz! Onlar muratlarına ermekle kalmadılar, sarayda yaşamaya başladılar.  Dul ve üç çocuklu Brigitte Fransa’nın first lady’si, eşi Emmanuel ise artık cumhurbaşkanıydı. Ve böylece göreve geldikten sonra eşinden boşanıp top model şarkıcı  Carla Bruni’yle evlenen Nicolas Sarkozy ve Élysée Sarayı’nda birlikte yaşadığı sevgilisi Valerie Trierweiler’i oyuncu Julie Gayet’le aldatan François Hollande’ın ardından ‘magazin basının renkli Fransa cumhurbaşkanı’ çizgisini de sürdürmeyi başardı.

44 yaşındaki Emmanuel Macron ile 69 yaşındaki Brigitte Macron arasındaki 24 yaşlık fark, seçim sürecinde ikiliyi çok yıprattı. Erkeklerin eşlerinden yaşça büyük hatta oldukça  büyük olmasını normal karşılayan insanların, kadının yaşça büyük olmasını yadırgadıkları gerçek. Bunun nedeni, kadınların kendilerinden büyük erkeklerle birlikte olmasını, baba şefkatine, maddi güvenceye yani ‘kendilerince’ makul bir sebebe dayandırmaları bence. Erkeklerin kendilerinden büyük kadınlarla olmasını da fiziksel görünüş, sosyal duruş ve Freud’sal sorunsallar bazında bir düzleme oturtamamaları! Amaaan! adam çocukluk aşkıyla evlenmiş, saraya gelin etmiş. Kadın da çocuk sevgilisini büyütmüş, eğitmiş, yetiştirmiş. Ama değmiş, valla da billa da değmiş, adam yakışıklı bir prens pardon cumhurbaşkanı oluvermiş!

Hem ne demiş atalarımız; “Var adamın gencine, her gün gönlün incine! Var adamın kartına, otur gönül tahtına!”

Gerçi bunu erkekler için söylemişler ama kadınlara da uyuyormuş pekala!

…………………………………………….*…………………………………

Slm cnm;

En büyük iletişim aracımız telefon kabul ama artık konuşmaktan ziyade mesajlaşıyoruz birbirimizle. O sabahlara kadar süren telefon muhabbetleri, ‘Kapat şu telefonu’ höykürmeleri artık sona erdi. Onun yerine mesajlar, farklı farklı emojiler girdi hayatımıza, konuşmanın, sesli sohbetin büyüsü geçti gitti.

Üstelik sıkıntı sadece bu değil ki bir de yazmaya üşenenlerin kısaltmalarıyla hem Türkçe hem duygu geçişleri adım adım katledildi. Hazırsanız, çağdaş Türkiye’min çağdaş dilinden küçük bir diyalog geçelim;

-Slm cnm, nbr nslsn ?

-iidr cnm sndn ?

Ya bu nedir Allah aşkına! O aradaki harfleri kullanmadın da ne oldu? Bir gün lazım olur diye mi saklıyorsun? O harfleri yazacağın zamanı neye harcıyorsun? İki, üç harf az yazdın diye madalya mı kazanıyorsun?

Bir şey diyeyim mi, bu sadece dili katletmek değil aynı zamanda karşındakine karşı saygısızlık, ilişkiler arası yapaylıktır. Çünkü bu tarz yazımın ardında şu vardır; “Seni ancak bu kadar dikkate alıyorum!”

Bilerek ya da bilmeyerek, karşındakini hafife almaktır bu, saymamaktır. İnsan önemsediği, sevdiği ya da saydığı kişiye kelimeleri harfleri özenerek seçer hatta imla kurallarına bile dikkat eder. Böyle harf hırsızlığı, söz arsızlığı yapmaz. Sevdiğine böyle kelimelerle aşk mektubu yazabilir mi insan ? Ya da “Slm patron” diye hitap edilebilir mi patrona ? “Nbr nslsn” diye mesaj atılır mı babaya?

Olmaz çünkü yemez! Çünkü değerlidir karşındakini, risk almaya değmez!

“Zamandan kazanıyoruz biz, böyle yazarak!” demişti birisi, sorduğumda sebebini. İki-üç harfle kazandıkları o zamanı artık nasıl harcıyorlarsa! Oğlum, bir an evvel büyümek istiyor, planları varmış, yapacak çok şeyi olacakmış. Bense zamanı durdurma derdindeyim, büyümek iyi bir şey değilmiş, geç olsa da öğrendim. Çocukken yıldızlara bakıp hayaller kurardım. Biraz büyüyünce, yıldızlarımın üzerine gelen bulutlara üfleyip yolumu aydınlatacağımı düşünmeye başladım. Bir zamanlar, havada buluttan buluta koşardım. Şimdi ayağım tökezlemeden yürümeye çalışıyorum!

Gençler, hayalleriyle, yaşlılar anılarıyla yaşarlarmış. Zaman, ardından kovalayan varmışçasına hızla geçip gidiyor. Yıllar geçtikçe anlıyorum ki kışı yaşamadan bahara kavuşmak değilmiş marifet; Baharın gelişini beklemekmiş, kışı yaşarken! Ağaçların çiçek açtığını hayal edebilmekmiş, sert, karayel rüzgarları eserken!

Kelimeleri kısaltarak zamanı uzatamazsın cancağızım! Kısa cümleler kurarak, hızlı konuşarak da yapamazsın! Biz zaman öldürürüz ya, zaman ise bizi gömer! Sevgileri, dostlukları, ilişkileri usul usul sonlandırır. Zaman ayırmadığımız her şeyi, zaman bizden alır. O yüzden durmayın, sevdiklerinizi arayın! İnsanın karşısındakine verebileceği en güzel hediye, ona ayıracağı zamandır. Malum;

Siz sevdiklerinize zaman ayırmazsanız, zaman sizi sevdiklerinizden ayırır!

………………………………..  *…………………………………

HAFTANIN EN’LERİ;

Haftanın Filmi; Demeyelim de haftanın yeniden çekilmeyi bekleyen filmi; Aşk-ı Memnu! 13 yıl önce çekilen Beren Saat ile Kıvanç Tatlıtuğ’un başrolde olduğu dizinin eski bölümlerinin dahi reytinglerde zirve yapması, yapımcıların kolayına geldi ve yeni senaryo arama zahmetine girmemek için yeniden çekme kararı alındı. Behlül’ün yengesine aşkı, amcasına attığı kazığı tekrardan, yeni versiyonla izlemek bilmiyorum neyin kafası! Yapımcılar sözüm şu; Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı! Benden uyarması!

Haftanın Şoku; İngiltere’ den geldi! Birçok hastanenin olağanüstü durum ilan ettiği ülkede, hastalar saatlerce sandalyede bekletiliyor, ambulanslar gelmiyor. Acil servislerdeki bekleyiş, rekor seviyelere ulaşırken hastanelerdeki yatak doluluk oranlarıyla sağlık sistemi bugüne kadarki 'en zorlu kışı' yaşıyor. “Batı bizi kıskanıyor” diyenler, bu durumda haklı oluyor! Vay be, biz sağlıkta İngiltere’yi geçiyoruz- Hayaldi, gerçek oluyor!

Haftanın Komplo Teorisi; Bir türlü kurtulamadığımız salgınla ilgili! Microsoft'un kurucu ortağı Bill Gates, koronavirüs salgının ardından gelecek yeni salgının daha şiddetli ve insan yapımı bir virüsten kaynaklanma ihtimali olduğu konusunda uyarıda bulunmuş. Hayır sanırsın ki bu koronavirüs insan yapımı değildi, dünya da bunu yedi! Bence Korona’da da Gates’in parmağı vardı kesinkes Dünya bir şirinler köyü olsaydı, köyün Gargamel’i Bill Gates!

Haftanın Yarışması; Squid Game'in gerçek hayat versiyonu! popüler Kore dizisi Squid Game, gerçek hayata uyarlanmış. Yüzlerce insanın büyük ödülü kazanmak için katıldığı zorlu oyunu anlatan katılımcılar, donma tehlikesi geçirdiklerini söyledi ve ortam 'savaş alanı gibi' değerlendirmesinde bulundu. Yüksel bedelli ödülü alabilmek için mücadele eden yarışmacılar, kıyafetlerimizin altında hareket ederken yakalandığında vurulmuş gibi görünmek için otomatik olarak patlayan kan yelekleri giydiler. Hayat şartları bu kadar ağır olmaya devam ederse gerçekten vurulmaya göze alacak yarışmacılar bulabileceklerine eminim!

CANSEN ERDOĞAN

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları