Top
Belma Akçura

Belma Akçura

okur@milliyet.com.tr

21/01/2024

İnancını yitirmiş bir bekleyiş!

Bugün sizi biraz huzursuz etmek istiyorum. Çünkü bazı şeyler unutulmuyor. Hrant Dink cinayetinin unutulmaması gibi… Önce bir hatırlatma yapayım, Dink cinayetinin gerçekte en ‘yakın’ tanıkları gazetecilerdi. Hatta daha da ileriye gideyim: Biz meslektaşımızın davasında adaletin kapısında bekleyen ‘görgü’ şahitleriydik. Buna rağmen Dink cinayeti davası kendi etrafında dönüp durdu. Dava bir tetikçiyle başladı. O tetikçinin dışarı çıkmasıyla da son buldu. Hâliyle yıllarca aynı sorular, birbirinin benzeri, tekrarı makalelerle konuyu kamuoyu gündeminde tutmaya çalıştık. 

***

Dink cinayeti davası hakkında defalarca yazmama rağmen, aslında bugüne kadar “tek bir yazı” yazdım. Tek bir yazı. Ve bu yazıyı, her yıl bir iki düzeltmeyle temize çektim. Çünkü gerçekte yıllar içerisinde, davada değişen tek şey tarihler olmuştu.… Yazılarım ‘Dink cinayetinin birinci yılında’ diye başladı, bir yıl sonra üzerini çizdim, ‘ikinci yılında’ dedim. 14. yılında, 15. yılında 16. yılında 17. yılında diye devam ettim. Davaya ilişkin sadece yanıtı verilmeyen soruların listesi uzadıkça uzadı. İlkinde iki soru, dört oldu, beş oldu, on oldu. Dava yanıtı verilmeyen sorular yumağına dönüştü.

***

Sanıkların durumu da farklı değildi. Mesela iki tahliye mi oldu? Ertesi yıl ikinin üzerini çizip üç tahliye olarak düzelttim. En önemlisi de Dink cinayetine göz yuman, ihmali olan, yardım edenlerin listesiydi. Liste sürekli eklemelerle yenileniyordu. Şimdi 17 yıl sonra kapanmış bu dava yeniden açıldı. Neden? Çünkü davanın aktörleri değişti. Ergenekon çetesinin yerini, başka bir çete, FETÖ’cüler aldı. Oysa bu liste başından beri zaten Ergenekonculardan FETÖ’cülere uzanan ağır bir listeden oluşuyordu. Mahkeme o zaman görmediğini şimdi görünür hâle getirecek. Hâliyle bizim hatırlatacağımız ya da soracağımız sorular da yine aynı olacak. Dava kendi etrafında biz de yanıtı verilmemiş soruların etrafında yeniden dönüp duracağız. 

***

Adalet kapısında bekleyen bir gazeteci olarak: düşünceye, inanca, demokrasiye, farklılıklara düşman, ırkçı saiklerle işlenmiş bu tür cinayet davalarının peşini bırakmalıyım belki de. Çünkü artık biliyorum ki, 17 yıl boyunca gerçeği ortaya çıkaracak belgeler, bilgiler, sorular, tanıklar, adaletin kapısında bekletilmişse yine bekletilecektir. Yıldım mı? Elbette hayır. Ama faillerini ezbere bildiğimiz bu cinayet davasının yeni duruşmalarda nasıl yol alacağını artık merak etmiyorum.

Mesela bu yeni davada da kurumların itibarı, yine dosyada adı geçen, yargılamaya konu olan birkaç kişiye bağlı olabilir. Bazı sanıkların telefon görüşmelerine, yine yayın yasağı getirilebilir. Bazı sanıklara ait telefon görüşmeleri yine imha edilebilir. Mahkemeye sunulması muhtemel resmi raporların bazı bölümleri yine kamuoyundan gizlenebilir.  

***

Çünkü biliyoruz ki; yıllarca süren pek çok benzer davada sanık sayısı, tetiği çeken, silahı veren, gözleyen kaçıranla sınırlı kaldı. Duruşmalar sırasında birçok delil yok edildi, saklandı, kayıt altına alınmadı, silindi. Peki davaya “gölge düşüren” soruların sayısını artırmak kimin işine yaradı? Hukuk bazen davaları çözmek değil, çözümsüz bırakmak üzerine kurulu olduğu için bu tür davalar yanıtı verilmemiş sorular yumağına dönüştürülüyor olamaz mı? 

Dava yanıtı verilmeyen sorular yumağına dönüştü. Dava kendi etrafında biz de yanıtı verilmemiş soruların etrafında dönüp duracağız.

17 yıl sonra Dink cinayeti önce milliyetçi gençlerin “tahammülsüzlüğü” olarak açıklandı. Sonra bu cinayet Ergenekoncuların işi denildi. Bugün de FETÖ organize etti noktasına gelindi. Oysa başından beri söylediğimiz bu olayda adı geçen kurum ya da kişiler birbirinden bağımsız gibi görünse de birbirinin benzeri ‘aynı’ kişilerdi. Ergenekon fişi çekti, FETÖ kumpası kurdu, milliyetçi gençler de kullanıldı. Yani tetiği çekeni de o tetiği çektirenleri de aslında biliyoruz… Buna rağmen yeniden başa dönüldü. Çünkü asıl mesele “Adaletin kapısı”ndan bu gerçeklerin içeri şimdilik giremiyor oluşunda. 

Peki ne yapmalıyız? Türkiye; farklı inanç, farklı kimlik, farklı yaşam kültürlerine sahip olan herkesin yaşam hakkını koruyan bir hukuk devleti olarak sorulara yanıt verdiğinde belki ben de birbirinin tekrarı olan bu makalemi değiştiririm…

Yoksa değişen bir şey olmayacak.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp