Top
Belma Akçura

Belma Akçura

okur@milliyet.com.tr

19/06/2022

Neydi ne oldu!

Tarihten gelen kültürel bir mirasın aslına uygun yapılmamasının bir sorumluluğu olmalı. Medya da bu yenileme çalışmalarının takipçisi olmalı

Yıllardır yazıyoruz ama nafile. Türkiye’de daha kaç tarihi yapı “restorasyon” adı altında deforme edilecek bilemiyorum. Ama istikrarlı bir biçimde tarihi eserlerimiz yok ediliyor. Mermerle kaplanacak yere beton döküyorlar. Tarihi kapıları onarmak yerine otomatik kapı takıyorlar. Tavanları camlarla çeviriyorlar; dörtgen, sekizgen yapıları bozuyorlar. Oymalı sütunları kazıyorlar. Estetik kaygıları da yok. Tamamen kendi kafalarına göre takılıyorlar. Yani aslına uygun olmayan o kadar çok “restorasyon” çalışması var ki, hangisini yazarsanız yazın, sonucu değiştiremiyorsunuz. 

Medyada restorasyon haberleri artık yorum ve araştırmayı da gerekli kılıyor. Tarihten gelen kültürel bir mirasın aslına uygun yapılmamasının gerek ilgili bakanlıklar gerekse restorasyonu gerçekleştiren firmalar bakımından da bir sorumluluğu olmalı. Kınamak ya da eserin ne hale geldiğini yazmak yetmiyor. Tarihi ve kültürel dokuyu bozan bu restorasyon çalışmalarını hangi firmaların üstlendiğini, hangi koşullarda, hangi şartlarla ihale edildiğini de araştırmamız gerekiyor. Restorasyon çalışmaları sırasında üniversitelerden ve meslek örgütlerinden ya da konunun uzmanı akademisyenlerden, tarihçilerden görüş alınıp alınmadığını da… 

Bunlar yapılmadığı gibi, medya kamuoyunu sadece bir restorasyon kararı çıktığında, iki restorasyon bittiğinde bilgilendirmekle yetiniyor. Oysa medya bu yenileme çalışmalarının da takipçisi olmalı. Restore edilecek tarihi bir binanın hangi kıstaslara göre yapıldığını ya da neyin yapılmadığını önceden bilmesi, kamuoyunu ve de ilgili kurumları uyarması gerekir. Fakat medya her şey olup bittikten sonra haberciliğini konuşturduğu için geçtiğimiz günlerde bir tarihi eserimizi daha kaybettik. 

Neydi ne oldu

Neydi ne oldu

***

Muğla Datça’da tarihi Çeşmeköy Camii’nin restorasyonu bu kaybın ne büyüklükte olduğunu gösterecek mahiyette. Tarihi yapının özgün hali ile hiç benzemeyen restorasyon fotoğraflarını “Neydi?/Ne Oldu?” başlığıyla paylaşan Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün’ün “Tarihi Çeşmeköy Camii’nin restorasyon çalışmalarını tamamladık. Kültürel mirasımızı koruyup, gelecek nesillere aktarmaya devam edeceğiz” ifadeleri ise şaka gibi! 

var taboolaDivId = "";var taboolaPlacement = "";if (adServiceConfig.isMobile()) {taboolaDivId = "mid-article-thumbnails_mobile1_milliyet-" + 6774956;taboolaPlacement="Mid Article Thumbnails_mobile1_milliyet";}else {taboolaDivId = "mid-article-thumbnails_desktop1_milliyet-" + 6774956;taboolaPlacement = "Mid Article Thumbnails_desktop1_milliyet";}window._taboola = window._taboola || [];_taboola.push({ mode: 'thumbnails-mid-a', container: taboolaDivId, placement: taboolaPlacement, target_type: 'mix' });_taboola.push({ article: 'auto', url: 'https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/belma-akcura/neydi-ne-oldu-6774956' });

Sadece fotoğraflara bakarak söz konusu restorasyonun, Türkiye’nin de imzacısı olduğu Uluslararası Restorasyon ve Koruma Teknikleri Bildirgesi Venedik Tüzüğü’ne ne kadar aykırı olduğunu anlamak mümkün. Tüzük kütle ve renk ilişkilerini değiştirecek hiçbir yeni eklentiye, yok etmeye ya da değiştirmeye izin vermiyor çünkü. Tüzüğe göre, “Onarım uzmanlık gerektiren bir iştir. Amacı, kültür varlığının estetik ve tarihi değerini korumak ve ortaya çıkarmaktır. Onarım kendine temel olarak aldığı özgün malzeme ile güvenilir belgelere saygıyla bağlıdır. Faraziyenin başladığı yerde onarım durmalıdır…” 

Neydi ne oldu

***

İşin ilginç yanı, Türkiye’de, tarihi eser kaçakçıları kadar bile tarihi eserden anlamıyor olmalıyız ki “tarihi eser restorasyonu” haberlerini alt alta getirdiğinizde durumun vahameti daha da anlaşılır hale geliyor. 

Mesela, 1685 yılında yapılan İshak Paşa Sarayı, tarihi dokusuna aykırı bir şekilde, cam tavanla kaplandı. 1591 yılında yapılan Süheyl Bey Camii camla kaplandı, sekizgen yapısı bozuldu. Tarihi M.Ö. 4. yüzyıla kadar uzanan Ayasofya Orhan Camii’nin eski tuğla duvarlarına cam kapı monte edildi, kubbeleri betonla sıvandı. Seyyid Battal Gazi Külliyesi’ne Amerikan mutfak dâhil edildi, mermer olan sütunlar yerine beton kullanıldı. Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubat tarafından 1229’da yaptırılan Türkiye’nin en büyük kervansarayına kalorifer tesisatı, klozet ve PVC doğramalı cam eklendi. Topkapı Sarayı’nın 5. yüzyıldan kalma tarihi surları için hazır harç kullanıp üstüne yirmi santim kaplama yaptılar. Roma döneminden kalma Mamure Kalesi’ndeki restorasyon çalışmalarında da PVC pencere ve mermer kullanıp klima taktılar. 

***

Biz bunları defalarca yazdık. Ne değişti? Hiçbir şey! Bu bozarak onarmanın bir yaptırımı yok. Olan bitene istediğiniz kadar tepki gösterin değişen bir şey olmuyor. Aksine restorasyon adı altında “uygunsuz işler” tüm hızıyla sürüyor. Çünkü sadece medya açısından değil, restorasyon çalışmaları sırasında üniversiteler ve meslek örgütleri konunun uzmanı akademisyenler, tarihçiler ya da ilgili kurumlar da soruna yeterli duyarlılığı göstermiyor. Medya son olarak bir ay önce UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan Selimiye Camii’nin restorasyon çalışmasını başlattığını yazdı ve ülkenin dört bir yanında tarihi eserlere yönelik restorasyon çalışmaları sürüyor. Bakalım bu kez hangisi için “Böyle restorasyon mu olur diyeceğiz” 

Kimin umurunda! 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp