Top
Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

19/09/2012

Aziz Bey haddini aşıyor!

Sözü hiç uzatmadan baştan söylemek isterim: Aziz Bey haddini aşıyor!..         NTV Spor’da üç arkadaşımızın ağırladığı “zor konuk” Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, hemen her konuda, her soruda medyayı baş suçlu ilan ederek, uzlaşmasız, yanlış ve haksız bir tutum sergiliyor.Biliyorum, Aziz Bey, Fenerbahçe başkanlığına seçildikten sonra, Ali Şen’in başlattığı rakiplerle, kulüplerle, kurumlarla ve kişilerle kavga politikasını kendi döneminde zirveye çıkardı. Tek amacı, Fenerbahçe’nin dışa karşı birlik ve beraberliğini pekiştirmek, kulübünü eşsiz ve rekabet edilemez bir konuma getirmekti.Bu politikanın elbette arızaları, olumsuz etkileri de oldu. Ancak bir ölçüde kendi beklentileri açısından yararını gördüğünü söyleyebiliriz. 3 Temmuz sürecinde Fenerbahçe taraftarlarının, yönetiminin ve teknik kadrosu ile futbolcularının sergilediği dayanışma buna en iyi örnektir.Aziz Bey, NTV Spor’da Haber Türk gazetesi muhabir ve foto muhabirlerinin akredite oldukları halde stada alınmaması, görev yapmalarının engellenmesiyle ilgili olarak şunları söylüyor:“- Bundan böyle akreditasyon işlerini biz yapacağız. TSYD’yi UEFA ne tanır! Kulüpleri tanır. TSYD bir dernektir. Kulüplerle irtibatı yoktur. Ama TSYD kendini bizden üstün görüyor. Siz her şeyi yapmakta serbestsiniz. Biz yapınca... özgürlüğümüzü elimizden alıyorsunuz... Benim resmim çocuklarım için şereftir, namustur, onurdur. TSYD işlevini yerine getirsin... Etik olun desin, öyle gelsin.. Ne kadar emekli gazeteci varsa basın tribününde. Göreve gelen yok, bunlara düzen getireceğim!”Bu satırların yazarı dahil, bugün medyada görev yapan bir çok spor gazetecisi, yorumcusu “emekli” statüsünü çoktan hak etmiş, bildikleri en iyi işi yaparak mesleğini sürdüren insanlardır. Bunu da yalvar yakar ilişkilerle değil, liyakatları dolayısıyla yaparlar.Aziz Bey’in emekli gazetecilere ayar vermek gibi bir misyonu mu var? Benim nerede, hangi maçı izleyeceğime Aziz Bey mi karar verecek? Yasa ve yönetmeliklerle düzenlenmiş bu hakkı nasıl kullanacağıma Aziz Bey nasıl karar verecek, kendi keyfine, anlayışına ve çıkarına göre! 

Kışkırtmak doğru değil

Yok, daha neler! Aziz Bey haddini aşıyor.Poliste çekilen fotoğrafın kullanılması... Aziz Bey bu olaya tepki gösteriyor. TSYD’nin bu fotoğrafa ödül verdiğini, bir anlamda yanlışı onayladığını savunuyor. İnsani bakımdan kendisini anlıyorum. Ödülü veren TSYD değil, TGC... Türkiye Gazeteciler Cemiyeti... Çok fark etmez aslında. O fotoğrafı ben de kullanır ve bunun için çok üzülürdüm. Jüride olsam, o fotoğrafa belki ben de ödül verilmesi için oy kullanırdım. Bunlar Aziz Bey’i üzen, yaralayan, ailesini ve çevresini rahatsız eden konular, biliyorum... Ama gazeteciliğin de insanları mutlu etmek, eğlendirmek değil; gerçeği anlatmak ve yorumlamak olduğunu kimse unutmamalı. Aziz Bey yasa ve yönetmeliklere dayanarak o fotoğrafın kullanılması nedeniyle dava açmış, hukuk yoluyla hakkını aramış. Bunun ötesine geçip “ihkak-ı hak” yaratmak doğru mu? Bireysel kaygılarıyla başkanı olduğu büyük bir kulübü ve taraftarlarını medyayı hedef göstererek kışkırtması ayıp değil mi? Evet, ayıp!Aziz Bey çok ayıp ediyor!

 

İşte gerçek tahta kale!

 

Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u alınca, Beyazıt Mercan’da kale surlarının dibinde bir mahalle kurdurup ahaliyi yerleştirmiş. Yeni semte “Taht-el kale” demişler, yani “kale altı”... O isim zamanla Tahtakale’ye dönüşmüş...

Gerçek tahta kale, futbolda 1932 yılında Ayancıklılar tarafından yapılmış. O dönemde spor malzemeleri kolay bulunmuyor, pahalı. Ayancık’ta kereste bol... İlçenin gençleri, kafayı çalıştırıp tahtaları kullanarak kalelerini yapmışlar...

Bu fotoğraf, her şeye rağmen ille de spor aşkının bir belgesi... Zamanında İngiliz basınında da yer almış. Cumhuriyet’in genç sporcuları ve yöneticileri, spor tarihimizin hoş bir sayfasını oluşturmuş. Geçen hafta Ayancık Spor Kulübü Başkanı Mithat Övet’in konuğu olduk TED’de. Belediye Başkanı Ayhan Ergün, İstanbul Milletvekili Sinoplu Şirin Ünal, Prof. Dr. Azmi Hamzaoğlu ve sevgili dostum Adil Yıldız’la söyleştik. Ayancık, Ziraat Türkiye Kupası’nda ilçeyi temsil edecek bu yıl. TFF’nin “futbolu kucaklama” anlayışı, böyle heyecanlar da yaratıyor işte. Asıl hedefleri gelecek yıl BAL’dan 3.Lig’e yükselmek. Yolları açık olsun!

 

Beşiktaş’ı izliyorum gözlerim kapalı!

Sezon başında finansal krizin alevleri bacayı sarmıştı. Yönetim küçülme kararı aldı. Ama hedeflerinden değil, muhasebeden ödün verdiler. Geç de olsa nihayet yuvada göreve gelen Samet Aybaba, koşan, savaşan, dik duran bir takım oluşturdu.Fernandes ve arkadaşları... Bu yenilenmiş ekip anlayışı, Beşiktaş’a spor tarihindeki gerçek kimliğini yeniden kazandırdı. Dayanışmanın, emeğin, mücadelenin ve koşunun egemen olduğu bir takım kimliği...Bu takımı gözü kapalı seyrederim ben... Maçı kazanıp kaybetmeleri de o kadar önemli değil. Kazanmak için her şeyi yapıyorlar, bu yeterli. Her geçen gün eksiklerini tamamlamak, üstüne katmak için çaba gösteriyorlar, bu güzel! Kanatlar daha etkin olmalı, evet! Batuhan daha çok çalışmalı, tamam! Yaratıcı oyuncu sadece Fernandes olmamalı, doğru! Geriye düştükleri maçta skoru çevirmeleri kolay olmayacak, anlıyorum.Ama yine de bu Beşiktaş’a güveniyorum.

 

Kurthan Hocam, bana sıfır versene!Kurthan Fişek hocamız öldü... Ne kadar hazin bir kayıp bu, anlatamam. Türkiye’de sporun ve spor yönetiminin ne olduğunu bilimsel olarak onun kitaplarından öğrendik hepimiz.Akıl, zeka, espri, mizah yeteneği ve olağanüstü akıcı Türkçe’si ile hayatımıza unutulmaz tınılar katarak yaşadı. Coşkulu, mert, lafını budaktan esirgemeyen sağlam bir karakter örneğiydi. Evet, Mülkiye’de Abdullah Öcalan’a sıfır verdiği için adı “Sıfırcı Hoca”ya çıkmıştı.Keşke daha çok yaşasaydı, hepimize bol bol sıfır verseydi. O sıfırlar bile çok şey öğretirdi bize.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp