Top
Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

11/03/2021

Karantina günlerinde suç komedisi

Bütün sırlarımızı sorgusuz sualsiz dijital dünyanın güvensiz ellerine teslim ettiğimiz şu devirde “Şunu da kimse bilmiyordur canım” diyebileceğimiz gizli kalmış bir şeyimiz yok çok şükür. Attığımız adım kayıt altına alınıyor, kim bilir günde kaç gizli kamerada yüzümüz, kaç internet sitesinde izimiz kalıyor. E biz de melek değiliz, en azından şurada bir yalan söylemiş, burada birinin ayağını kaydırmış olmamız kuvvetle muhtemel. Özetle, bir gün biri çıkıp, “Senin ne suçlar işlediğini biliyorum” dese aklımıza muhtemelen bir dizi irili ufaklı suç, olmadı kabahat ihtimali gelir ve “Yok canım, mümkün değil” deyip huzur içinde arkamıza yaslanamayız.

Reha Erdem’in “karantina komedisi” “Seni Buldum Ya!”nın iki karakteri Felek ile Kerim, içimizde besleyip büyüttüğümüz suçluluk duygusu ile her an birilerinin bizi izliyor olma ihtimalinden ve tabii pandeminin insanları iyice cendereye alan atmosferinden güç alarak bir vurgun yöntemi buluyorlar. Milletin bilgisayarında bir anda zuhur edip kendilerini 4. Daire’nin yetkilisi olarak tanıtacaklar, onlara “Bak elimde dosyan var, her şey burada yazılı. Hatırla işte hani o gün...” diyerek suçlarını itiraf ettirecekler, sonra da o suçları silmenin yolunu önerecekler. Bir tür çevrimiçi günah çıkartma şebekesi. Tabii ki karşılarına türlü türlü insan çıkıyor, kimin av kimin avcı olduğu karışıyor neticede.

13 Mart’ta MUBİ’de gösterime girecek olan “Seni Buldum Ya!” karantina dönemine dair, karantina koşullarında yapılmış bir ilk film. Reha Erdem “evde tıkılı kalma” dönemi uzadıkça, film çekmek için belirsiz bir süre daha bekleyeceğine kolları sıvayıp böyle bir “deneme”ye girişmiş. Nasıl olabilmiş bu? Tabii ki bütün toplantılarımızın, arkadaş buluşma- larımızın, yeme içmelerimizin yeni mecrası Zoom marifetiyle. Bütün oyuncular ki -önce onay aldığı için onları hayal ederek yazdığını söylediği Serkan Keskin, Nihal Yalçın, Bülent Emin Yarar, Ezgi Mola, Taner Birsel, Tilbe Saran, Esra Bezen Bilgin, Tansu Biçer ve Ecem Uzun’dan oluşan bir ‘rüya takım’ı var filmin- kendi mekânlarında, kendi ışıkları, kendi kostümleriyle bilgisayar ekranındaki Reha Erdem’e karşı oynamışlar. “Bu kadar iyi oyuncu bir araya nasıl geldi, çalışması kolay oldu mu?” ve bunun gibi soruların cevabı Erdem’in Hürriyet’te Uğur Vardan’a verdiği söyleşideki cevabında: “Belki de dünyanın en huzurlu setiydi, sadece yönetmen ve bir oyuncu!”

Film bir yandan Serkan Keskin’in oynadığı Felek’in oyun oynamaya çalıştığı kişilerle ilişkilerini anlatırken, bir yandan da pandemi zamanı İstanbul’un boş sokaklarında, caddelerinde, apartman pencerelerinde dolaştırıyor seyirciyi. Bilgisayarlarımıza sığdırdığımız hayatımızda neler varsa; muhtelif entrika, korku ve endişe, kahkaha, aşk, müzik, hatta dans bile eksik değil. Bu değerli oyuncu kadrosunu bu dönemde bir arada, inandıkları bir işin içinde görmek başlı başına bir armağan. Serkan Keskin ile Nihal Yalçın’ın arasındaki hikâye çok eğlenceli, Ezgi Mola’nın terapi seansları çok matrak, film de bütünüyle tam şu son bir seneki ruh halimiz gibi. İnişli çıkışlı, biraz tuhaf, biraz komik, filmin adını aldığı ve Neşe Karaböcek’in sesinden bayıla bayıla dinlediğimiz Orhan Gencebay şarkısında dediği gibi; “Hem gerçek hem rüya.”

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp