Top
Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

31/10/2012

Nasıl bilim toplumu olur ya da olamayız?

Siyasilerin kısır gündeminden kurtulup, geleceğe yönelik açılımlar yapmak her  zaman iyidir.
En azından havanda su dövmemiş olursunuz.
Tartışmaya, yurtiçinden ve yurtdışından çok fazla katılım var.
Hemen hepsi de çok önemli akademik donanıma sahipler ve gidişattan hiç memnun değiller.
Peki bilim toplu olabilmemiz konusunda hala bir umut var mı?
Aksini düşünmek bile istemiyoruz.
Çünkü eğer bilim toplumu olamazsak, hukuk devleti de olamayız, demokrasiyi de yaşatamayız, dünya birinci liginde de oynayamayız!..

Bu kafayla zor!
İlk hocamız, Azerbaycan‘daki bilim ortamını yetersiz bulup ülkemize yerleşen bir bilim insanı:
1. Nüfusu Türkiye’den kat be kat az olan ülkelerin yayın sayısı, bizden fazla mı?
Evet. İşte örnekleri: Belçika, Norveç, Finlandiya, Avusturya, Kore, Hollanda.
2. Bu ülkelerde GSMH’nin önemli bir bölümü ARGE’ye ayrılır. ARGE derken, profesöre, asistana, doçente, kısaca bu işin içindeki herkese tüm kapılar açılır. Bizde asistan almanız için üreten olmanızın bir önemi yok. Birilerini tanımanız gerek.
3. Üreten, yayın yapan, araştırmacı kişiler sevilmez, dışlanır.
4. Topluma katkı sağlıyoruz diye mahkemelerde hakimlerin oyuncağı olmuş bir dolu profesör, doçent, asistan var. Bilirkişilik yaptığı konular o kadar basittir ki, dışarıdaki bir mühendis, uygulamayla iç içe olduğundan çok daha çabuk çözer.
5. Bir profesör maaşı Türkiye’nin büyük çoğunluğunda 4000 lira civarıdır. Ders ücreti olarak da en fazla 600 lira alır. Ama konu gündeme gelince, birileri başbakanın kulağına eğilip, sayın başbakanım bunların döner sermaye ve danışmanlı geliri var der. Kimse de demez ki bu oran tıp ve bazı özel alanlar içindir. Teorik çalışan kişiler kime ne danışmanlık yapacak?
6. Kitap alamayan, kongreye gidemeyen, proje geçiremeyen (yandaş olmadığı için), araştırma görevlisi alamayan bir kişi ne üretir? Avrupa’da bir profesör maaşı yıllık 10 bin dolar civarıdır ve en az 2 asistanı daima vardır.

Planlama yok!
“Yüksek lisans ve doktora eğitimimi, su ürünleri konusunda tamamladım. 10 senedir asistan olarak görev yapıyorum. Bilim toplumu olabilmenin akademik kariyer yapan insanların üzerindeki baskıları kaldırmak ile başlayacağını söylemek en klasik yöntem olacaktır.
Bir toplumun bilim toplumu olabilmesi için öncelikle gelecek planlaması yapması ve elindeki en  önemli materyal olan genç nüfusunu nasıl değerlendireceğini bilmesi gerekir.
Ülkenin her köşesine üniversiteler açarak ve bunları birçok fakülte ile doldurarak bilim toplumu olmanın mümkün olmayacağı açıktır.
Kendi mesleğim olan Su Ürünleri konusunda da aynı sıkıntı oluşmuş, son on yılda açılan gereğinden fazla fakülte nedeniyle öğrenci sıkıntısı oluşmuş bunun üzerine YÖK başkanı halkın önüne çıkarak su ürünleri fakülteleri öğrenci almıyor o zaman bunları kapatalım şeklinde bir açıklama yapmıştır.
Yapılan bu açıklama bilim toplumuna ne kadar uzak olduğumuzun en temel göstergesidir.
Oysa bu ülkenin ihracat konusunda en başarılı sektörlerinden olan ve ülkemizin dünya çapında en rekabetçi sektörü olan su ürünleri sektörü, her yıl belli miktarda su ürünleri mühendisine ihtiyaç duymakta  ve istihdam etmektedir.
Dr. Bob Ballard, Nautilus gemisi ve National Geographic desteği ile dünya denizlerini araştıran belki de günümüzün Kaptan Cousteau’su olarak değerlendirebileceğimiz bir isim.
Kendisinin özellikle dünyanın gelecekteki sorunlarının çözümleri ile ilgili çalışmaları var.
Bunları derlediği bir belgeselde çözümün sadece toplulukların okyanus ve denizlerde yaşam alanları oluşturması ve denizel tarım uygulamaları ile olabileceğini detayları ile anlatıyor.
Bizler de fakültede yaptığımız birçok araştırmayı, gelecekte yaşanacak gıda sıkıntılarının önüne geçebilecek şekilde tasarlıyoruz. Oysa biz tehdit altındayız ve kapatılmamız tartışılıyor. İşte bu yüzden bilim toplumu olamıyoruz...”

Tek başına olmaz!
Ve farklı bir bakış açısı:
Türkiye’de, Bilim ve Eğitim dendiğinde, mevcut eğilimleri değiştirebilecek 3 önemli  kaldıraç var.
1- Türkiye’nin dış dünyadaki kaliteli beyinleri (5000 ila 15.000 kişi) ya Türkiye’ye getirilmeli ya da Türk menşeli projelerde çalışmaları sağlanmalıdır.
2- Büyük medeniyetler önceki medeniyetlerin eserlerinin çevirileri üzerine yükselmiştir.
Bir çeviri seferberliği başlatarak seçkin ana eserleri Türkçeye kazandıralım.
3- Çekim merkezi olalım. Komşu ve 3. dünya ülkelerindeki nitelikli beyinlerin Türkiye’de, Türkiye için istihdamları sağlanmalıdır...
Özetin özeti: Zoru severiz ama bu kadarını da değil!..
 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp