Top
Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

24/09/2013

Eğitimde niye nal topluyoruz?

İçeride birbirimizi nasıl gördüğümüz kadar, dışarıdan nasıl göründüğümüz de çok önemli.
Hatta bazen önyargılardan uzak ve kıyaslamalı olduğu için daha objektif sonuçlar ortaya çıkabiliyor.
OECD’nin hemen her yıl yayınladığı eğitim raporu da bu dış değerlendirmelerden birisi.
Her ne kadar, hep can sıkıcı sonuçlar alsak da, ortaya çıkan tablo, eğitimi yakından izleyenler için hiç de şaşırtıcı değil.
Çünkü yıllardır hep benzer sonuçla karşılaşıyoruz.
Siyasiler eğitimi ciddiye almasalar da, aktif nüfusun neredeyse tamamı eğitimle iç içe:
20 milyon öğrenci, 30 milyon veli, bir milyonu aşkın öğretim kadrosu ve bir o kadar da çalışan...

Eğitim karnesi
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün yayınladığı rapor, Türkiye’nin eğitim alanındaki sıkıntılı durumunu, bir kez daha ortaya koydu.
OECD’nin hazırladığı Akademik Başarı Listesi’nde Türkiye matematik, fen bilimleri ve okuma alanlarında 43 ülkenin gerisinde kaldı.
Türkiye’nin arkasında, Katar, Brezilya, Azerbaycan, Şili ve Ürdün gibi ülkeler yer alıyor...
Bu raporu beğenmeyip dış kaynaklı bulanlar, SBS, LYS benzeri sınav sonuçlarına da bakabilirler.
Onlarda da durum hiç de iyi değil. Hatta dibe vurmuş halde...
MEB ve ÖSYM ise sistemi iyileştirme yerine, çareyi, yayınlanan listeleri karartma yolunu seçti.
Eskiden yayınlanan, okul ve illerin başarı sırası, artık kamuoyu ile paylaşılmıyor. Çünkü rahatsızlık yaratıyormuş!..
Ne gariptir ki, ortaya çıkan tablodan değil de, onun yayınlanmasından rahatsızlık duyuyorlar!..

Tablo nasıl değişir?
Eğitimde, bilimde, teknolojide yol kat etmedikçe, marka yaratmadıkça, üretkenliği artırmadıkça dünya birinci liginde oynamamız mümkün değil diye defalarca dil döktük, dökmeye de devam edeceğiz.
Çünkü çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği için bunu yapmaya mecburuz.
Dünyanın en iyi 10 ya da 100 üniversitesi arasında, bir Türk üniversitesi girmediği sürece, dünyanın 10 ya da 100 büyük şirketinin arasında bir Türk şirketinin ya da markasının girmesi çok zor. Girse de kalıcı olmaz...
Yine aynı şekilde ilk 10’a, ilk 100’e üniversite sokamadığımız sürece, Nobel, Oscar, Emmy almamız, alsak da devamının gelmesi mümkün değil...
Olimpiyatlara aday olduk ama tüm spor branşlarında yıldız takımların kapısına kilit vurduk.
Niye?
Hemen hepsi SBS kursları için dershaneye gidiyor?
Gidiyor da ne oluyor?
Yukarıdaki tablo ortada!..

Eleştirene kızma yerine...
Eğitim karnemiz ne zaman sorgulanmaya başlansa, hemen içinde bulunduğumuz olumsuzluklar dile getirilip, cumhuriyet tarihinden bugüne kadar yapılan yatırımlardan çok daha fazlasının gerçekleştirildiği uzun uzun anlatılır.
Oysa sonuç ortada ve biz kabahatli aramıyoruz.
Eğer ille de bir kabahatli aranıyorsa, bu hepimizde.
İşte bu yüzden, eğer soruna bir çözüm bulmak istiyorsak, ilk önce, sorunun varlığını, yani eğitimdeki içler acısı halimizi görmemiz ve kabullenmemiz geliyor.
Ondan sonraki aşamalar ise sırasıyla şöyle:
Eğitimi herkesin ulaşabileceği bir noktaya getirmek, kaliteyi artırmak, tam günü yaygınlaştırmak, eğitim süresini uzatmak, öğretmen yeterliliğini ve özlük haklarını iyileştirmek, sınava odaklı olmaktan çıkartmak, akademik başarının yanı sıra sosyal donanıma da önem vermek, sınıf mevcutlarını azaltmak ve eğitimi siyasi hayallerden uzak tutmak...

Peki başarılabilir mi?
Türkiye, eğitimdeki kara tabloyu önce griye, ardından da beyaza dönüştürebilir mi?
Olmaması için hiçbir neden yok.
Ama her şeyden önce bunun samimi bir şekilde istenmesi gerekir.
Ve bu yalnızca iktidarların görevi değil, yediden yetmişe hepimizin sorumluluğunda.
İktidarlar isteyecek biz destek vereceğiz ya da hepimiz isteyeceğiz onlar yapmak zorunda kalacaklar.
Bunun başka yolu da yok zaten...
Özetin özeti: Eğitim ve bilimde çağ atlamadan ne ekonomide, ne demokraside, ne hukukta çağ atlamamız mümkün değil!..
 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp