Top
Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

22/10/2011

15 yıl sonraki Kazakistan(3)

Kazakistan’daki Süleyman Demirel Üniversitesi’nin yeni kampüsü, eğer terör ertelemesi olmasaydı, dün Başbakan Erdoğan tarafından açılacaktı. Henüz tümüyle tamamlanmamış olsa da müthiş bir kampüs. Daha şimdiden ülkenin en iddialı üniversitelerinden birisi haline gelmiş. Ama daha kat edeceği çok yol var...
Kazakistan, Türk cumhuriyetleri içerisinde en büyük ve en zengin olanı. Almaata, dün olduğu gibi bugün de Avrupa kentlerinden biri izlenimi veriyor. Ama Kırgızistan’ın sıcaklığını orada bulmak mümkün değil.
Kazakistan’da da çok sayıda cemaat okulu var. SDÜ de bunlardan birisi. Rektörü de Isparta’daki SDÜ’den gelme.
25 Milyon dolara mal olan yeni kampüsün finansmanını, tümüyle Kazakistan’daki cemaate yakın işadamları ve bu okullardan mezun olup iş hayatına atılan gençler üstlenmiş. Bu ülkelere, okul açmak için yola çıkan öğretmenlerle birlikte ya da bir süre sonra, yine yol, iz bilmeyen işadamları da gitmiş. Onlar da tıpkı öğretmenler gibi başlangıçta çok büyük sıkıntılar yaşamış ama şimdi yüz milyonlarca dolara sahipler ve on milyonlarca dolarlık eğitim kurumlarının altına imza atıyorlar.

Milyoner işadamları
Peki ilk gidişleri nasıl olmuş? Kimin hangi ülkeye gideceğine nasıl karar verilmiş? Anlatılanlara göre, her şey tamamen gönüllülük esasına göre gerçekleşmiş. İlk gelenler, neredeyse 20 yıldır orada. Kazaklarla evlenip çoluk çocuğa karışanlar da var, bir ayağı hep Türkiye’de olanlar da...
İşadamlarında yok ama öğretmenler arasında bir rotasyon var gibi. Sürekli aynı ülkede kalanların yanı sıra farklı ülkelere ve farklı kentlere gidenlerin sayısı da bir hayli fazla.
Öğrencilerin bu okullara yönlendirilmesi, genellikle tavsiye üzerine. Mezunlarının bir bölümü, yüksek öğrenimlerini yine cemaat okullarında devam ederken, diğerleri bulundukları ülkenin ya da Türkiye veya üçüncü ülkelerdeki farklı okullara yönelebiliyorlar.
Öğrencilerin tamamı, cemaate yakınlık duyan öğrencilerden mi oluşuyor? Göründüğü kadarıyla bir bölümünün bu okullara yönelmelerinin asıl nedeni, diğer okullara göre daha iyi eğitim verdiklerine inanılması ve daha disiplinli olmaları.
Bulundukları ülkenin ileri gelenleri ve zenginleri arasında, bu okulları tercih edenlerin sayısı bir hayli fazla. Almaata’daki kız lisesinin, paydos saatinde, kapı önündeki lüks arabalar bunu çok net gösteriyordu.
Bazen devlet başkanları ve bakanlardan öğrenci alınması konusunda ricaların geldiği de satır aralarında özellikle vurgulanıyordu...

Yabancı dil?
Türk cumhuriyetlerinde, Türk okullarının tercih edilmesinin en önemli nedenlerinden birisi de 4 dilde eğitim yapıyor olmaları. Kazakça ve Rusça, ana dilleri olduğu için olmazsa olmazların başında geliyor. Buna bir de Türkçe ve İngilizce eklendiğinde alın size 4 dil. Peki Türkçe ve İngilizce iyi düzeyde öğretiliyor mu? Tıpkı Türkiye’deki iddialı kolejlerde olduğu gibi içlerinde çok başarılı olanlar da var, daha çok yol alması gerekenler de. Türkçe olimpiyatları bu konuda fazlasıyla özendirici olmuş. Farklı projelerle çeşitlendirilmesi halinde, çok daha fazla katkı sağlayacağı kesin...

Spor ve temizlik
Sovyetler döneminden kalma bazı alışkanlıklar aynen devam ediyor. Örneğin her sabah, okul bahçesinde, 10 dakika kadar sabah jimnastiği yapılıyor. Cumartesi günleri de çevre temizliği var. Ayrıca pazartesi günleri, ilgili ülkenin ulusal marşlarının yanı sıra İstiklal Marşımız da okunuyor. Vurgulama hataları olsa da Türkiye’deki herhangi bir okuldan daha detone okunduğunu kimse söyleyemez. Söylemeyen de hiç yok gibiydi... Okullar, ilk yıllarda hangi bina bulunduysa ya da kendilerine hangi bina verildiyse oralarda açılmış. Sonra yenilenme ve büyüme süreci başlamış hâlâ da devam ediyor.
İçlerinde çok modern olanlar olsa da, genelde büyük oranda restorasyona ihtiyaçları var. Bu da kaynak sorununu beraberinde getiriyor. Çevre ve iç donanımlarına bakıldığında ciddi anlamda peyzaj ve iç mimari desteği almaları gerekiyor.

Aidiyet ve dışa açılım
Sadece Türkiye’deki değil, yurtdışındaki okullardaki öğrencilerin çok önemli bir bölümü de burslu. Eğer bu okullarda öğrenim olanağı bulmasalardı, bugünün akademisyeni, iş adamı, politikacısı ya da farklı bir meslek erbabı hiç olamayacaklardı. Muhtemelen de pek çoğu hayatın zorlu çarkları arasında yok olup gidecekti. İşte bu yüzden, kendilerine sunulan bu olanağı, onlar da abi, abla olarak başka öğrencilere sunmaya çalışıyorlar. Aidiyet duygusu manevi açıdan fazlasıyla güçlü ama ekonomik anlamda ABD öğretim kurumlarında olduğu gibi mezunların bağışları çok yoğun değil. Yoksa ekonomik anlamda hiç sıkıntı çekmemeleri ve artık ayakları üzerinde durmaları gerekirdi.
Özetin özeti: Bugüne kadar, çok büyük mücadeleler vermişler ve görünen o ki işleri bundan sonra daha da zor. Çünkü artık hem beklentiler çok daha yüksek hem de onların yarattığına inanılan baskının üzerlerinde yarattığı baskı var...
 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp