Top
Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

03/10/2012

Yeni YÖK Yasası’nı beğenen yok gibi!

YÖK’ün, iki yıla yakın bir zaman harcayarak hazırladığı yeni YÖK yasa tasarısı, fazla kabul görmedi. Bakan Dinçer, taslak metnin, kararlaştırılmış bir süreç gibi tartışılmasını doğru bulmadığını belirterek, “Ancak bir gerçek var ki üniversite rektörlerinin öğretim üyeleri tarafından seçilmesi ve bu seçimden sonraki atama süreçleri çok doğru bir yol gibi gözükmüyor” dedi.
Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Tuncer de yeni taslağı, sert sözlerle eleştirdi...
Üniversitenin yeni eğitim-öğretim yılının açılış töreninin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Prof. Tuncer, asıl sorunun rektörün nasıl seçileceği değil, gelen rektörün idareyi nasıl yapacağı sorunu olduğunu söyledi.
Ankara Üniversitesi ile YÖK yasa taslağına ilişkin ortak bir komisyon kurduklarını belirten Prof. Dr. Tuncer, şöyle konuştu:
“Buradaki sorun, gelen rektörün nasıl idare edebileceği sorunudur. Gelen bazı rektörler üniversiteyi batırmaktadır ve ne YÖK ne Maliye hiç sesini çıkarmamaktadır. Geliş tarzı tartışmalıdır ama rektörün çalışma tarzı sorundur. Aslında bizi YÖK Kanunu yaparken rektörün hedeflerine, performansını, standartlarını belirlemeye yönelik çalışma yapmamız lazım. Taslaktaki rektör atamaları için kurulan konseyde de çok büyük açık bulunuyor. Siz konseyi rektörün danışmanlık konseyi olarak yaparsanız ben varım. Ama senatonun üzerinde olamaz.”

Yetki kimde olmalı?
 Bu konuda hem Bakan Dinçer hem de Rektör Tuncer çok haklı.
Yasa yapma yetkisi YÖK’ün değil, TBMM’nin, dolayısıyla YÖK’ün yaptığı sadece bir öneri. Ama bu öneriyi siz tüm üniversitelerin ortak görüşü gibi hatta iktidarın görüşü gibi yansıtırsanız, bu doğru olmaz.
YÖK, keşke tüm üniversitelerden görüş isteyip, her üniversitenin görüşünü kendi adıyla, kamuoyu ile paylaşıp, ardından da kendi görüşünü yansıtsaydı ve bütün bunları siyasi partilere ve TBMM’ye bir öneri paketi olarak sunsaydı, çok daha şık olurdu.
Sadece rektörlük seçimi değil, A’dan Z’ye, her satırı eleştirilecek bir taslak. Hatta kimilerine göre, 12 Eylül YÖK’ünü bile aratacak cinsten. Bu yüzden de, iktidar ve üniversiteler nezdinde çok fazla itibar görmedi. Göreceğe de benzemiyor...
Rektör Tuncer’in dikkat çektiği nokta da çok önemli. YÖK üyeleri ve rektörlerin nasıl seçildiğinden çok daha önemli olan, nasıl bir performans sergiledikleridir.
Bu yıl, üniversitelerde 70 bine yakın kontenjan boş kalacak. Hem de kapıda milyonlarca aday varken. Kabahatlisi de YÖK ve rektörlerden başkası değil. Peki bunun faturası kime kesilecek? Yanlış yapan siyasetçi sandığa gömülüyor. Ya rektörler?..
Bu sorunun cevabı da, yeni yasa tasarısında mutlaka olmalıydı!..

TOEFL modeli LYS
 Görünen o ki başta üniversite olmak üzere, giriş sınavlarının hiçbirisi kalkmayacak. O da yetmeyecek, sayıları daha da artacakmış!..
Bu sistemi daha önce ÖSYM ve YÖK başkanları da dile getirmişti. Ama şimdi daha yüksek yerden, yani Milli Eğitim Bakanı Dinçer’den de aynı yönde açıklama geldi.
Dinçer yılda bir kez yapılan YGS ve LYS tipi sınavların, adaylar üzerinde baskı oluşturduğuna dikkat çekerek, tek sınav yerine çok sınav yaparak bu baskıyı azaltacaklarını söylemiş.
Aday, yurtdışı üniversitelere girişte kullanılan TOEFL’da olduğu gibi kendini hazır hissettiğinde yılda birden çok yapılan bu sanal sınavlardan birisine girecek ve en yüksek puanı hangisinden alırsa o geçerli olacakmış.
Bu arada bundan böyle sınav sorularının kamuoyu ile paylaşılmayacağını da özellikle söylemiş...
Şimdi kalkıp yine hayal kuruyorlar ya da yine yanlış yoldalar diye bir eleştiri yapacak olsak, suçlu yine biz olacağız. Ama Sayın Bakan’a bu akılları kim veriyor, şaşıp kalıyoruz.
Daha da vahimi, geçmişte olup bitenlerden hiç ders çıkarmıyorlar!..

SBS ne oldu?
 Hatırlarsanız, fen ve anadolu liselerine girişte kullanılan ve sadece 8. sınıfta girilen OKS kaldırılarak yerine SBS getirilmişti. Gerekçesi de öğrencilerin üzerindeki tek sınav baskısını kaldırmaktı.
Sonuçta tek sınav yerine  6, 7 ve 8’inci sınıfta üç sınav getirildi ve tam bir fiyasko ile sonuçlandı.
Öğrenciler üzerindeki baskı azalmadığı gibi daha da arttı ve sınav yarışı 4. sınıfa kadar indi. Sonra da kaldırıldı. Yine öyle olursa hiç şaşırmamak gerekir.
Sınav soruları da açıklanmayacakmış. Buna da ancak gülünür.
ÖSYM resmen açıklamasa da sorular zaten sınav devam ederken dışarı sızıyor. Asıl bu konuda ne yapılacak, onu anlatsınlar...
Özetin özeti: Eğitimde karar alırken bin defa düşünüp bir defa konuşmak gerekir. Ama her defasında tam tersi oluyor...

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp