Top
Yonca Tokbaş - Kelebek

Yonca Tokbaş - Kelebek

4yaprakliyonca@gmail.com

19/12/2016

Kırılma noktası

Bunu hiç düşündünüz mü?
Yani terör, bomba, vahşet, dehşete dair ne yapabiliriz? Yastan başka, lanet okuma ve karartma eylemlerinden başka bir şey düşündük mü, en en en kişisel bazda?
Hafta geçmeden katliam, terör, bomba, patlama, ölüm ölüm ölüm...
Cumartesi sabahı hayli güzel bir güne uyanmıştım.
Cuma günü gittiğim 53 km bisiklet yarışında İskoç bir ekiple tanışmıştım, www.findingyourfeet.net diye.
Ayakları, elleri olmayan insanlara protez için bağış toplayıp onlara bisiklet kullanmayı öğretiyorlardı.
Dünyanın her yerinde küçücük gibi duran ama kocaman farklar yaratan insanlar var diye mutlu olmuştum.
Cumartesi sabahı uyandığımda çocuklar gibi şendim. Hangimiz değildik ki!
Ta kaç zaman öncesinden o güne çocuklarımızın her sene yapmayı en sevdiği şey için buluşma vardı.
“Zor bir şeyi mümkün olduğunca kalpten anlatmaya çalışacağım” diyerek başladım Instagram’da yazmaya ve şöyle devam ettim, derin nefesler alarak:
“Telefonu elime aldım ve yaklaşık 10 farklı Whatsapp grubundan korkunç haberi aldım. Haberi kocam da söylemişti. Kötü haberden kaçamıyoruz ki zaten.
Sonra telefonda yağmaya başlayan kareler, lanetler, ‘alışmayacağız’lar, ‘inadına’lar, karartmalar, isyanlar, görüntüler... Ardı arkası kesilmedi hiçbirinin.”
Sosyal medya ayrı, telefona gelen mesajlar ayrı ayrı ölüm kokuyordu.
İnsanın yaşadığı üzüntü, hüzün, acı -atıyorum birse- 15 bine çıkıyordu. Her paylaşımda ayrı ve yeniden derinden acı.
Kalakaldım ekranlar, mesajlar karşısında.
“Terörün reklamı bu!” dedim...
“Vahşetin, ölümün reklamı, pazarlaması bu!
Büyüttüğümüz, beslediğimiz, çoğalttığımız duygu da bu!
Ölüm sevenlere prim tammm da bu!” diye yazdım.
Duramadım devam ettim...
“Alışmayacağız diyerek alıştığımız tek şey de bu! Terör ve ölüm!
Şimdi hepimiz bütün üzüntümüzle beraber illa da hayatımıza devam ediyoruz aslında bu ekranların diğer ucunda değil mi!
Alıştığımız tek şey ikiyüzlü yaşama mahkumiyet!
Ölü sayısının artışına alışmaya mahkumiyet!
Benim beslemek, büyütmek, yaşatmak, reklamını yapmak istediğim şeyler bunlar değil! Özgürlük, dürüstlük, barış, adalet, sevgi, aşk, hayat, umut beslemek, büyütmek istiyorum ben.
Hemen kalktım, ‘kendime sihir yapıyorum’ dedim.
Zeytin dalı tacımın fotoğrafını çektim.
Başıma takıp ‘arkadaşıma bisikletimle gideceğim’ dedim.
Arkadaşım evinde, çocuklara özel bu günü büyük özenle planlamıştı çünkü.
Çocukların da günü dört gözle beklediğini düşünerek, en güzel şekilde geçirmelerine çalışacağım” dedim.
Çocukların günahı nedir ki!
“Ben de çocuk Yonca olarak onlarla beraber elimden geleni yapacağım” diye ekledim.
“En küçüğü ne kadar çok güler ve mutlu olursa o kadar çok ona kitleneceğim” diye de yazdım.
Öyle de yaptım. Bu yaşadığımı da saklamadım. Mış gibi yapmadım. Yapmak is-te-mi-yo-rum. Esas mış gibiciliğe alışmayacağım.
Aramızdaki en bızdık, en küçük çocuk güldükçe, mutlu olup seke seke koşturdukça gözümü ondan ayırmadım.
Yazımı şöyle noktaladım:
“Ben ayık kalmak, bu kötülüğün içine çekilip öyle veya böyle parçası, prim vereni, reklam yapanı olmak istemiyorum!
Bu ortamın ve terörün beni ikiyüzlü yapmasına da izin vermek istemiyorum!
Anlatmak istediğimi tüm samimiyetimle anlatabilmiş olduğumu umuyorum... Hadi yüreğim ha gayret! Cesaret...”
Bu dediklerimi de yaptım. Neysem o oldum.
Çocuklarımızın gözünün içindeki mutluluğa baktım, şükrettim.
Hepimizin başı sağ olsun. Hepimizin.
Ama en büyük acı sevdiklerini kaybeden ailelerin. Onlara ne kadar sabır dilesek az.
Sorumluluk almayanlardan da ne kadar utansak, o kadar az. Sorumluluk almak erdemdir. Erdem yoksunluğu içinde yüzüyoruz.
Bir karar aldım...
Bundan sonra ne köşemde, ne kişisel alanlarımda, ne sosyal medya hesaplarımda ölümü, terörü, kötülüğü besleyen, çoğaltan, kabartan, terörü işine gelen cümle içinde kullanan, lanet kararma vesaire içeren tek kelime yazmayacağım.
Belki de kırılma noktası dediğim, değişim dediğim şey budur.
Benim de elimden gelen belki budur.
Benden teröre, ölüme can yok...
Yonca
“ölüm-süz”

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp