Top
Yalçın Bayer

Yalçın Bayer

ybayer@hurriyet.com.tr

22/01/2014

Sağlıkta ‘devrim’in adı tam ‘kazık’ oldu

MİLLET, devlet ve üniversite hastanelerinde, talebe ve intörnlerin elinde oyuncak oluyor, deneme tahtasına dönüyor!

Bu yüzden hastayken bile hastaneye gitmekten korkuyoruz! 21.01.2014 itibariyle Sağlık Bakanlığı’nın emri üzerine hoca, uzman doktor farkları yüzde 100 zamlandı. Üniversite hastanesinde 55 lira olan muayene ücret farkı 110 liraya çıktı. Devletin tepesindekiler, milletvekilleri, sırasız, ücretsiz özel hastanelerde, özel kabulle, özel odalarda istedikleri doktora gidip kapsamlı kontrollerini yaptırırken halkın çektiklerinden habersizler. Sıra nutuk atmaya gelince, “Sağlıkta devrim yaptık” diye bağırıyorlar. Vatandaş perişan, sağlığı için sıraya, fahiş fiyat farkı ödemeye  mahkûm. Bu arada bin bir güçlükle boğuşmak da çabası.
Hastanelere acil müracaat edenler bile, 200 kişilik sıralarda saatlerce bekliyor, haberi olan vatandaşın sesini duyan, çözüm üreten var mı?
Altay M.

Marmaray’ı yapan Karaköy’de neden bir iskele yapmaz

KARAKÖY’deki Kadıköy vapur iskelesi bakım çalışması yapılırken batmıştı 15 yıl önce , bugüne kadar hakiki bir iskele yapılmadı. Halk mevcut küçücük yerde, üst üste gemi beklemekte, yağmur ve karda bir kısım da dışarıda olduğundan ıslanmakta, üstelik yolu da bu geçici iskele kapatarak geçişlere mani olmaktadır.
İki yıl önce Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım’a bu husus şikâyet edilmişse de, hiçbir işlem yapılmadı. Acilen Karaköy’e eskisi gibi dışarıdan bağlantılı ‘hakiki’ bir iskelenin yapılması gereklidir.
On tane Marmaray yapsalar ne yazar, esas konu budur.
Av. Gönül İŞLER

GÜNÜN SÖZÜ
“En son görüştüğümüzde Başbakanımıza ‘Sizin soyadınızı değiştirelim!’ diye teklifte bulundum. ‘Ne olsun peki?’ sorusuna ‘Recep Tayyip Osmanoğlu yapıp sizi ailemize dahil edelim’ deyince çok mutlu oldu. İnsanlar Recep Tayyip Erdoğan’ı neden destekliyor. Çünkü Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’le birlikte Osmanlı’ya yakışan bir tavır sergiliyorlar.”
(Sultan Abdülhamid Han’ın 4. kuşak torunlarından, Türkiye’de dünyaya gelen ilk şehzade Abülhamit Kayıhan Osmanoğlu)

SON 2 gün....
Muhtarlıklarda seçmen listelerinde isminiz yoksa hemen Nüfus Müdürlüğü’ne gidip kaydolunuz.

Gökçek’in spotları!

ANKARA Büyükşehir Belediyesi, Cinnah Caddesi’ndeki ağaçlara yeşil ışık yeren spotlar takmıştır.
Bu spotların takılması bilime, akla, mantığa dayanmamaktadır. Bu uygulama tamamen çağdışı ve bilim dışıdır. 
1- Bu kaba saba estetikten uzak spotların çok saçma olmasının yanı sıra günümüzde bu spotların büyük bir kısmı çalışmamaktadır. Yani ABB milletin parasını birçok işte olduğu gibi bu işte de boşa harcamaktadır.
2- Bu biçimsiz, oransız kaba saba spotlar olgunlaşması yıllar süren, faydaları saymakla bitmeyen estetik olgun ağaçlara zarar vermektedir.
3- Her ağaca iki ya da üç adet spot takılmıştır. Spotlara ve kablolarına gereğinden fazla para harcanarak milletin parası boşa harcanmıştır, harcanmaktadır.
Bu spot işini belediye kimlere kaç liraya, neden, nasıl yaptırmıştır. Vatandaşın parasını boşa harcanmasına izin verenler soruşturulmalıdır.
Dr. Ali Kemal ARKUN

Pano

CUMA namazını kıldığım camide (Ankara Cevizlidere Fatih Camisi) iki haftada bir caminin yakıt, elektrik, su ve diğer ihtiyaçları için yardım toplanıyor. Bu giderler madem cemaatin yardımları ile karşılanıyor Diyanet İşleri Başkanlığı sekiz bakanlığın bütçesine denk gelen bütçeyi nereye harcıyor merak ediyorum.    F.P.
ESKİDEN Akbil bozulunca birebir alıyorlardı. Şimdi İstanbulkart kırılınca paran yanıyor. Yeni almak zorundasın. Peki bu kadar para ne oluyor?
M.B.

CHP oyları neden yükselmiyor?

BİR ülkede ‘Gezi Olayları’ ve ‘Yolsuzluk Operasyonları’ gibi büyük çaplı iktidar-sarsıcı gelişmeler oluyorsa, o ülkede anamuhalefet partisi oylarının büyük oranda artışı beklenir. Eğer bu olmuyorsa, yani iktidarın şiddetli biçimde sarsılmasına rağmen oylarında büyük ve şiddetli düşüşler olmuyorsa, “anamuhalefet partisinin oyları neden yükselmiyor?” sorusunu sormak kaçınılmaz olur.
Türkiye’de son iki iktidarın, rahmetli Bülent Ecevit ve Tayyip Erdoğan’ın iktidara geliş biçimleri bile düşünülürse, toplumun, iktidarı sarsıcı anlık gelişmelere duyarlı olduğu ve tepki olarak iktidarı alaşağı ettiği kolayca anlaşılabilir. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın teslim edilmesi ve Anayasa fırlatma krizine bağlanan ekonomik darboğaz Ecevit’i iktidara getirip iktidardan götürdü ve Tayyip Erdoğan’ı getirdi. Demek istediğim seçmenin toplumsal süreçleri anlama bağlamında  bahsedilenin aksine ‘koyun olmadığıdır.’
O halde, yinelememiz gereken soru şu: Gezi Olayları ve Yolsuzluk Operasyonları’na rağmen CHP oylarında yükselme neden olmuyor? Tersinden sorarsak, Gezi Olayları ve Yolsuzluk Operasyonları’na rağmen AKP oylarında ciddi azalma neden gerçekleşmiyor?
Bu sorunun cevabı, ‘toplum koyundur’ ya da ‘medyanın olayları yansıtmadığı’ gibi tezler değildir. O halde sorunun cevabı nedir? Şimdİ biraz buna gerçekçi ve adilane biçimde odaklanmak gerekiyor.
Türkiye’de iktidara karşı sokak eylemleri ve toplumsal muhalefet giderek artarken buna paralel biçimde bu artışın anamuhalefet oylarına yansımaması ilk evvela anamuhalefet partisinin ciddi bir sorunudur.
CHP’nin dürüst ve çalışkan lideri Kılıçdaroğlu’nun, adını tam koymak gerekirse, ‘Baykal CHP’sini’ sosyal demokrat bir partiye çevirme çabası ile kentli merkez sağ oylara da talip olarak ‘kitle partisi’ olma çabası arasındaki çatışmanın örgüte de yansıması CHP’yi ‘ne dediği belirsiz bir parti’ görünümüne sokuyor.

Toplum CHP adına konuşanların, din meselesinden Kürt meselesine kadar pek çok konuda farklı farklı hatta çelişik laflar etmesini duydukça ve CHP’nin meseleler hakkında ne düşündüğünden emin olmadıkça kafalarında CHP ile ilgili oluşan önyargılardan kurtulamaz ve bu nedenle oy verir hale gelemezler.
Demek ki CHP’nin öncelikle ister sosyal demokrat ister kitle partisi, becerebiliyorsa merkezinde sosyal demokrasinin olduğu bir kitle partisi olması ve oy almasının ilk koşulu bir biçimde topluma sorunlar karşısında ne dediğinin ‘net’ olması gereğidir.
CHP an itibarıyla tüzüğü, programı, lideri, merkez yönetimi ve örgütleri bağlamında, söz ve eylem boyutuyla sosyal demokrat ve net olmayan bir parti görünümündedir.
Sosyal Demokrat ve ‘net bir parti’ olmak için öncelikle çoğulcu bir tarih felsefesine, demokratik bir siyaset sosyolojisine, gençleri, kadınları, işçileri, öğrencileri ve günceli yakalayan ampirik iletişim çalışmalarına sahip olmak zorundasınız. Sağ’dan Ahmet gelsin sağ bizim, Sol’dan Mehmet gelsin sol bizim, Gezi’den Hasan gelsin gezi bizim, kadınlardan Fatma gelsin kadınlar bizim gibi akıl yürütmeler, çağırdığınız o kişiler temsil ettikleri siyasi ya da toplumsal kesimleri oy olarak taşıyamayacakları için geçersiz bir akılyürütmedir.
Sosyal Demokrat bir partinin diğer partilerden en önemli farkı parti-içi süreçlerin önceden ilan edilmiş, eşitlikçi, demokratik ve nesnel süreçler olmasıdır. Kendinizi sosyal demokrat ilan edip topluma da özgürlük ve adalet vaad ederken, parti-içi süreçlerde herkes ve her yer için nesnel ve önseçim gibi olmazsa olmaz demokratik iyilikleri tercih etmezseniz, size toplumdan önce bizzat partilileriniz güvenmemeye başlar. Çünkü söylem ve vaadleriniz ile yaptıklarınız açıkca uyumsuz olur. Bir uyumsuzluk sarmal biçimde diğer uyumsuzluklara, bedendeki gibi kansere, yol açar.
Bu uyumsuzluk partide siyaset yapanları demokrasiye ve sisteme değil, öznel ilişkilere ve karar alıcı kişilere yönelmelerine yol açar. Burada da hedef partinin politikalarına katkı ya da oyların artması değil kişisel çıkarların etkili kişiler üzerinden karşılıklı-menfaat temelinde giderilmesi olacaktır. Tüm bunlar bir partinin çürümesi ve halktan oy alamaması için yeter nedenler olarak görülebilir.
CHP maalesef bu görünümünü hala yok edebilmiş değil. Türkiye’de otoriter bir iktidar olduğunu vurgulayan ve ülkeye herkes için adalet ve özgürlük vaad eden CHP, başında gerçekten demokrat bir lider olmasına rağmen, demokrasiye parti-içinde bile ısrarla direnen bir yapıyı toplumun algısından gizleyemiyor.
Bu çizgide direnen CHP, CHP’de belli başlı köşe başlarını tutmuş kişi ve ekiplerin partinin büyümesini önemsemeden kendi iç-iktidarlarını yeniden üretmelerinin sonucu olarak tahayyül edilebilir. Partiden yerel ve genel seçimlerde beklentisi olanların bu ‘ekiplerle’ tersleşmeyi göze alamamaları da CHP’nin ülkeyi demokratikleştirmeden önce kendini demokratikleştirmek zorundalığına ket vuruyor.
Demokrat ve özgürlükçü olmayan insanlardan oluşan menfaat gruplarının hala müessir olduğu bir CHP, güçsüz ve etkisiz bir parti olarak algılanmaya devam edecektir. Bu kişilerin varlığı, CHP’nin yokluğudur.
CHP’ye halkın oy vermeyeceği bir yanılgıdır, bunun tersine inananlar, yani ‘bu halk CHP’ye oy vermez’ diyenler ‘CHP küçük olsun bizim olsun’ diyenlerden başkası değildir. Onlar varoldukça da bu halk CHP’ye oy vermeyeceğe benziyor.
Toplumun ve örgütteki pek çok insanın umudu hala Kılıçdaroğlu’nun kendisidir. Bu durum bile CHP’nin demokrasi yolculuğunun ne derece zor ve sancılı olduğunu ispat eder.
Şimdi umarım anlaşılmıştır, ‘CHP’nin oylarının neden yükselmediği ve neden iktidar olamadığı?!’ Umarım yine anlaşılmıştır, CHP’nin oyları nasıl artar ve CHP nasıl iktidar olabilir?!’

Berberlerin sorunları o kadar büyüdü ki, asgari ücretle çalışmaya razı çoğu...

BİZLER berberlik sanatına ömür ve gönül vermiş Ankara Berber Odası Başkan adayı Münür Önkan ve ekibi olarak meslektaşlarımızın sesini duyurmak ve içinde bulunduğumuz çalışma koşullarını sizinle paylaşmak için bu mektubu kaleme alıyoruz.
(Kongremiz 23 Ocak, yani Perşembe günü MEB Şura Toplantı Salonunda yapıyoruz.)
Berberlik mesleği, toplumun hemen hemen her kesimine ulaşan bir hizmet yürütmekle birlikte yine toplumun pek çok kesimini buluşturan, herhangi bir ticarethaneden farklı olarak da bir sanat icra eden kuruluşlardır. Ancak iki berber salonu arasında nüfus yoğunluğunada bağlı olarak belirlenecek bir mesafenin standartlaşmaması, Ankara Berberler Odası’nın belirlemiş olduğu taban fiyatlarının çok altında ücret uygulayan bazı berber salonlarıyla ilgili yasal tedbirlerin yetersizliği, iş yeri açma konusundaki yetkinin yalnızca Ankara Berberler Odasında bulunmamasının yarattığı haksız rekabet ortamı ile kamu kuruluşlarında vergiden muaf tutulan berber salonlarının varlığı ve ayrıca meslek liselerinde erkek kuaförlüğü eğitiminin olmayışı bugün mesleğimizin icrasında bizleri zorlayan engellerdir.
Berber esnafının sosyal aktifesi hiç yok sabah bekçiyle dükkan açıp akşam çöpçüyle dükkan kapatıyoruz evde hanımlar dul çocuklar yetim kalıyor çocuğumuz baba sevgisinden mahrum kalarak büyütüyorüz 
İlgili kurum ve kuruluşlar denetim yapmıyor ve bu yüzden dört bin civarı kaçak berber var ATO ya kayıtlı bir okadar üçbin civarı berber meslektaşımız var İstanbul berberler odasının elimizde emsal teşkil eden kararı var ATO’daki berberlere sanat erbabı olan biz berberler ticarat ehli deyiliz mahkeme kararıyla

KORSAN BERBERLER HASTALIK SAÇIYOR

ATO’dan bütün berber esnafını Odası bünyesinde toplattı.
Berberlik artık hoş bir meslek değil. 2-3 liralık berberler türedi. Temizlik hijyen kurallarına uyulmadığı için bir çoğu korsan berberler. Kullandıkları malzemeler ve hijyen konularında istenilen kurallara uymaması sonucu hastalık riski oluşturmaya başladı. Özellikle kenar mahallelerde ara sokaklarda açıklan berberler, aynı jilet ile birden fazla kişiyi tıraş etmesi, malzemelerin hijyen kurallarına uymaması ve havluların birden çok kişide kullanılması birçok kişinin hastalanmasına neden olduğu ifade ediliyor. Tıraşta kullanılan malzemelerin temizliğine dikkat edilmediği taktirde, ulaşıcı olan mantar, sarılık, hepatit B, uyuz ve egzama gibi hastalıklara yol açtığını ortaya çıktı. Ankara’da şu ana kadar 150’ye yakın vatandaşın korsan berberlerde hastalık kaptığı öğrenildi.
“Bir saç ve sakal tıraşında bir doktorun aletlerini dezenfekte ettiği gibi bizde bunu yapmak zorundayız. Bununla beraber temizlik şartlarına çok dikkat etmek zorundayız. Günümüz şartlarında Hepatit B, egzema, uyuz, sarılık gibi hastalıklar var. 3 liraya tıraş eden arkadaşlarımız merdiven altında yapılan şampuanlardan, kullandığı malzemeler, kremler ve ağdalar insan sağlığına sıkıntı oluşturuyor.” dedi

ASGARİ ÜCRETLE ÇALIŞMAYA RAZI

Bizler; mesleğimize sahip çıkmak, sanatımıza bizden sonraki kuşaklara öğretmek ve meslektaşlarımızın her türlü derdiyle emhal olmak adına Ankara Berberler Odası Başkanlığı’na aday olurken sizlerin de sözünü ettiğiniz sorunlarımızın çözümünde bizlere destek olmanızı istirham etmekteyiz.
Mevcut başkan Bayram Karakaş 1993-1994-1995 yıllarında Keçiören semt temsilciliğine, 1996'da da Ankara Berberler Odası’nın Yönetim Kurulu  1998 yılında ise Ankara Berberler Odasında Başkan Vekili olarak görev yaptı. Ankara Berberler Odasının 2005 yılında yapılan seçimlerinde Oda Başkanlığı’na, yine aynı yılda Türkiye Berberler ve Kuaförler Federasyonu Genel Başkanlığına seçildi. Hali hazırda bu kurumlarda genel başkanlığım devam etmektedir. Fakat berberlik mesleği Bayram Karakaş döneminde altın çağını yaşaması gerekirken, demir değil tenekeye dönmüştür. Berber esnafı dükkanını kapatıp askeri ücretle işe girmeye başlamışlardır.
Biz berberlerden desteğinizi esirgemeyiniz.
Münür ÖNKAN ve arkadaşları

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp