BİR toplumu yıkmak, dağıtmak istiyor musunuz?
Yapacağınız ilk iş onların ortak düşünce ve dillerini yok etmektir. AKP iktidar olurken gerçek niyeti neydi bilemem, ama başardığı en önemli iş, Türkiye Cumhuriyeti halkının ortak düşünce haznesini darmadağın edip bireylerini birbirlerini anlayamaz hale getirmiş olmasıdır. Eskiden bir suç, gerek fiil gerekse de sadece iddia olarak ortaya çıktığında, durumu tespitten adaletin sorumlu olduğu konusunda ortak bir inanç vardı. Şimdi bizzat adalet mekanizmasının suç işlediğini duyuyoruz, suçlananlar ise mağdur durumundalar. Ama bu herkesin gözünde böyle değil. Kimisi, adalet mensuplarını korumaya soyunurken, diğerleri onları suç mekanizmalarının ortağı ilan ediyor. Bir diğer grup vatandaşımız ise ne olduğunu anlamaya çalışıyor ama nafile. Birisi telefonda milletin bilmem neresine koyacağız diyor; bir gazete yazarı ise bu iğrenç ifadeyi (kime söylenmiş olursa olsun) önemsizleştirmeye çalışırken bu konuşmanın özel kalması gerektiğini söylüyor. Ancak özel yaşamın mahremiyetini anlatan muhterem yazarımız özel yaşamı perişan eden kim, onu söylemiyor. Halk da ambale durumda: Bu dinlemeleri kim yaptırdı? Paralel olan mı, paralel diyen mi? Yoksa paralellikten evvel tek bir çizgi gibi olanların ikisi el ele mi? 2003ten önce milletimizi kurtaranlar, koruyanlar belliydi. 2009dan sonra bu kavramlar tam ters döndü sandık: Kurtaran zorba, kollayanların bir kısmı darbeci, diğerleri ise kahraman oldu. Ama ne hikmetse çok geçmeden o kahramanların bir kısmının da paralel hainler olduğunu duymaya başladık. Hem de Yüce Meclisin çatısının altından!
POLİTİKA NE İÇİN YAPILIR
Ben politika millete hizmet için yapılır diye öğrenmiştim. Şimdi bir de bakıyoruz ki, birisi istediği adaylığı kapamadı mı, ertesi gün kendi partisine demediğini bırakmıyor. İnsan sormadan edemiyor: Bu zat hizmet etmek mi istiyor, yoksa kendisine hizmet ettirmek peşinde mi? Ben dünyada Antarktika dışındaki tüm kıtaları gördüm. Hem de turist olarak değil. Oralarda bir bilim adamı olarak çalışarak. Hem entelektüelleri, hem şehir ahalisini hem de arazide çalışırken köylüsünü, çobanını tanıdım. İngilterede Prens Philippin, Çinde Deg Xiaopingin misafiri oldum. İngilterenin de Çinin de köylüsünün evinde konukluk ettim. Hiçbir toplumda bu kadar kesif bir kavram karmaşası, bu derece düşük bir ahlak görmedim.
BUNDAN KÖTÜSÜ OLAMAZ
Bu rezilliklere sebep olan, en azından izin veren, bir iktidarın devamına müsaade eden, ona müstahaktır (bir memlekette bunlar on iki senedir oluyorsa, kimse çıkıp da Aman efendim iktidarın ne suçu var? diye soramaz. Sorana dangalak derler). Unutmayın: Demokrasinin temel sorusu Kim yönetsin? değil, Kim yönetmesin?dir. Sanırım on iki senenin sonunda kimin yönetmemesinin gerektiği yeterince anlaşılmış olmalı. Anlaşılmamışsa, zaten kim gelirse gelsin fark etmez, zira getirenler, yönetilmek değil, güdülmek istiyorlar demektir.
Aman sakın yanlış anlamayın: Onun yerine gelecek olanın daha iyi olacağı garantisi yoktur! İki şaraptan hangisinin daha iyi olduğu kendisine sorulan Bektaşi babasının muhteşem mantığını unutmayın: İlk bardakdakini içtikten hemen sonra Öteki daha iyi demiş. Daha ona bakmadın ki diye itiraz edene: Gerek yok! Bundan kötü olamaz cevabını yapıştırmış.
Prof. Dr. H. C. Mult.
Celal ŞENGÖR
WC davasında İBB, AİHMye düştü
İBB 17.06.2011 tarihinde 1475 sayılı karar ile ihaleyle hak sahibi olan umumi tuvalet işleticilerinin kira sözleşmelerini tek taraflı feshederek kendi bünyesindeki Sağlık A.Ş.ye devir işlemlerine başlamış..
İşleticiler, ihaleyle aldıkları yerlerin tek taraflı, daha önceden hiçbir uyarı yapılmadan haksız feshi nedeniyle ellerinden alınmasına karşı açtıkları davaları kaybetmişler ve iç hukuk yolları tükenince de AİHMye gitme kararı almışlar. İç hukukta son çare olarak Anaysa Mahkemesine başvuru da gündemde...
Sözleşme hukuku bu kadar keyfi nasıl ihlal edilir, kazanılmış hakları nasıl elerinden alınır, hayretler içindeler... Bağlı oldukları meslek odası (Hamamcılar ve Müstahdemler Odası) da Bize de hiç uyarı olmadı, bu nasıl iş diye, AKP İBB Meclis Grubuna yazılı başvurada bulunmuş, ancak netice alamamıştır.
Sağlık A.Ş.ye devir adı altında, bir yandaş düzeni olduğunu düşünüyorlar.
Umumi tuvalet işletmelerinin bile yandaş düzenine dahil edilmesi, bu işlerin iyice sarpa sardığını göstermiyor mu! AİHMdeki tuvalet davasının davalısı da İBB olacak... Bir tuvalet davası eksikti, o da tamam olacak!
45. yılı
Bugünlere Kanlı Pazarla gelindi
ABDnin Boğaza demir atan 6. Filosunu protesto için 16 Şubat 1969 Pazar günü 50 bini aşkın yurtseverin düzenlediği yürüyüş ve mitinge emperyalizmin işbirlikçisi irtica odakları saldırarak 2 yurttaşı öldürmüş, yüzlercesini yaralamıştı. Olayı ertesi gün Cumhuriyet gazetesi manşetten şu başlıkla vermişti: İşte cihat çağrılarının sonu: Kanlı Pazar. Taksim, savaş alanına döndü.
ABD güdümlü gerici örgütlerin Taksim Gezisinde mevzilenerek işlediği cinayeti el altından kışkırtıp kollayan Demirel iktidarı, olaya seyirci kalmakla yetinmemiş, mitingi komünist tertibi sayarak suçluları gizlemiş, cinayeti örtbas etmiştir. İrticanın 45 yıl önce yaşanan Kanlı Pazarda görevli militanları, sonraki yıllarda askeri darbeler ve özellikle faşist 12 Eylül cuntası eliyle yıllarca beslenerek adım adım iktidara taşınmıştır.
Türkiye tarihin en zavallı dönemine sürüklenmektedir.
Kanlı Pazarda öldürülen Duran Erdoğan ve Turgut Aytaçı işte bu bilinçle ve devrimciliğimizin olanca ateşiyle selamlıyor, tüm ilericileri çok geç olmadan gerici faşizme karşı seferber olmaya çağırıyoruz. Biz dağıtmadıkça karanlık çekip gitmeyecektir.
Sönmez TARGAN
68liler Vakfı Başkanı
GS ve BJKlılara Kadıköy daveti
BİR Galatasaraylı olarak, birlik ve beraberlikleri, dayanışmaları, Atatürkçü düşünce sistemine bağlılıklarından ötürü tüm FBlileri kutluyorum. Ve tüm GS, ve BJKlıları ve diğer tüm takımların taraftarlarını FB ile birlikte bugün yürümeleri için Kadıköye davet ediyorum. Gün birlik ve beraberlik günüdür.
Dr. A. Nazmi ÇORA