İÇERİĞİNE girmeyeceğim.
Fakat en başta şaşırdığım... Suriyenin konuşulduğu güvenlik zirvesinin sızmasına verilen tepkinin tek taraflılığı.
Ülkede ciddi hukuk sorunları yaşanıyorken... Sızdırmalar Türkiyede yürütmenin önündeki tek mekanizma haline gelmişken...
Ve son sızdırma sayesinde de belki ciddi bir savaş riski bertaraf edilmişken... Çoğunluk bu kazanımın önemi yokmuş gibi sızdırmanın ortaya koyduğu ulusal güvenlik açığından bahsediyor.
O da var elbette...
Fakat Snowden Olayında gördünüz. Tek bir kişi, sızdırdığı belgelerle Amerikayı dönüştürdü.
Yönetim, artık Amerikalıların telefon dökümlerini arşivleyemeyecek.
Ve evet, Cumhuriyetçiler arasında da Snowdenın bir vatan haini olduğunu iddia edenler var.
Fakat birçok kişi de sırf Obamanın bu hafta ilan ettiği reform nedeniyle Snowdenın bir kahraman olduğuna inanıyor.
İkincisi ise... Maalesef kasetin içeriği de çarpıtılıyor. O toplantıda harekât fikrini sonuna kadar destekleyen ve odadakileri ustaca buna ikna etmeye çalışan tek bir kişi var.
Ama kimse bundan bahsetmiyor.
*
SNOWDEN Olayıyla son sızdırmayı karşılaştırırsanız temel fark ise... Edward Snowdenın sızdırdığı NSA belgelerinin gazetelerde yayınlanmaya başlamasından dört gün sonra ismiyle cismiyle ortaya çıkması. Guardian gazetesi, 5 Haziran 2013te Snowdenın NSA belgelerini basmaya başladı.
9 Haziranda da, Snowdenın isteğiyle belgelerin kaynağını açıkladı.
Ardından ABD Hükümeti, 14 Haziranda Snowdenı Casusluk Yasasını ihlalle suçladı.
Türkiyedeki durumda ise sızdırmaları yapan anonim kalıyor. Ve muhtemelen de Snowden gibi tek bir kişi değil, bir grup olarak çalışıyor.
*
AMERİKALILARIN pozisyonuna gelince... Konuşmuyorlar.
Kasette Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerryye atfedilen sözlerle ilgili yorum yok.
Amerikalıların Suriye için uçuşa yasak bölge planları sunduğu iddiası için ise... Kaset düştüğünden beri soruşturuyorum.
Amerikan Dışişleri de Pentagon da, planların konuşulduğu toplantıya dair hiçbir şey hatırlamıyor.
Kastedilen toplantı, muhtemelen 2012 Ağustosunda ABD ve Türkiye arasında Suriye için kurulan İkili İstişare Mekanizmasının düzenli buluşmaları.
Ancak mekanizmaya temsilci yollayan Amerikan Dışişlerinin askeri masası, yeni yapı gereği toplantılara kendi masalarından kimseyi göndermediklerini ve toplantıların yapılıp yapılmadığını bile bilmediklerini söylediler.
Dahası...
Cuma Pentagonda, nedir bu uçuşa yasak bölge planı diye koşturdum.
Eğer varsa, bunu hazırlayacak olan Genelkurmay birimi yetkilisi, Suriyeye askeri harekât için Pentagonda bir iştah olmadığını hatırlatıp, Benim böyle bir plandan haberim yok. Bunun için Türkiyedeki iç koşullar ve uluslararası konjonktür de müsait değil dedi.
*
ÖYLE mi gerçekten?
Süleyman Şah iddiası ilk ortaya atıldığından beri, Amerikan Dışişlerinin günlük brifinglerinde neredeyse her gün sordum.
20 Mart, 24 Mart, 25 Mart...
Her seferinde de yorum yapmayı reddettiler.
Ancak sonra bir hata yaptığımı fark ettim.
Çünkü ben soruyu, Türklerin saldıracağı haberleri var, endişeli misiniz diye soruyordum.
Halbuki niye endişeli olsunlar ki...
4 Şubat 2014te CIA Direktörü John Brennan Kongrede ifade verdi.
Ve Suriye toprağının El Kaide örgütü tarafından (Batı ülkelerine yönelik saldırılar için) bir fırlatma rampası gibi kullanılmasından endişeliyiz dedi.
7 Şubatta da, İçişleri Bakanı Jeh Johnson, El Kaide gruplarının toplandığı Suriyeyi ilk kez, ABDnin anavatan toprağına yönelik bir risk olarak tanımladı.
O yüzden 27 Marttaki brifingde Endişe milisiniz demek yerine, sorumu bu sefer Türkler saldırırsa pozisyonunuz ne olur diye formüle ettim.
Yine cevap vermediler.
Ama sessizliğin ne anlama geldiğini de sonra Brennan ve Johnsonın sözlerini hatırlayınca kavradım.
Müttefiğin düşmanına saldırmış.
Ve sen bu işe hiç bulaşmamışsın.
Daha ne olsun!
*
BİLİNİYORDU elbette.
2014ün ABD için Suriyede El Kaideye karşı bir savaş senesi olacağını Washingtonda herkes bekliyordu.
Ama mesele, bu savaşta Amerikalıların ne kadar rol alacağı.
Onlar için en temizi, tabii ki hiç karışmamaları ve bunu bölgedeki müttefiklerin halletmesi.
Son sızdırma gösterdi ki, ABD eğer Suriyedeki El Kaideye karşı mücadele istiyorsa, Türkiyeyi bu işte yalnız bırakamaz. Öyle sessiz kalarak, uzak durarak olmaz.