OBAMA ve Erdoğanın altı ay sonra yaptıkları telefon görüşmesi iki açıdan önemli.
Birincisi, Washington, Türkiyede Erdoğanın da parçası olduğu, ABDyi hedef alan açıklamalardan duyduğu rahatsızlığı belirtmek için seçtiği konuşmama yönteminden vazgeçti.
Onun yerine konuşup mesajlarını yine en üst düzeyde doğrudan iletme yoluna döndü.
İkincisi de yapılan konuşmanın dışarıya aksettiriliş şekli incelendiğinde, kamuoyu önünde Türk Hükümetini sert bir tonda eleştirmemeye karar verdi.
*
HALBUKİ Ocak sonunda durum böyle değildi ve bunun işaretleri da doğrudan Yönetimden gelmişti.
Önce 23 Ocak saat 13.41de Pentagon Sözcüsünden bana gelen e-postada, Savunma Bakanı Hagelın Ocak sonunda beklenen Türkiye seyahatinin yapılmayacağını açıkladılar.
24 Ocak saat 11.44te bu sefer Yönetimden üst düzey bir yetkilinin yolladığı mesajla, bir Amerikan yetkilisinin Türkiye konusunda açıklama yapacağını teyit ettiler.
Bu iki gelişme üzerine ben de kaynaklarımı yokladım.
Ve 26 Ocakta İlk mesaj Hagelın iptali yazısıyla, Amerikan Yönetiminin Türkiyede yaşanan gelişmelere dair nasıl bir çizgi belirlediğini yazdım.
27 Ocakta da aynı minvalli New York Times başyazısı çıktı.
Ve çok sık tekrarladıkları bir yöntemle, kimseye sürpriz olmaması için Yönetimin atılacak bir adım öncesi dışarıya bilgi aktardığı anlaşıldı.
*
İŞTE ne olduysa Şubat başında oldu.
Ve Yönetimden gelen sinyallerin ardından Türk Hükümetinin muhtemel bir müdahalesiyle, Washington birden her şeyi bırakıp Kıbrıs açıklamaları yapmaya başladı.
İngilizcede irrelevant derler, Türkçeye dam üstünde saksağan diye çevirebilirsiniz.
Türkiyede hukukun üstünlüğü askıya alınmış, iş dünyasından medyaya en ufak bir eleştiride bulunan herkes tehdit ediliyorken...
Beyaz Saray, 11 Şubatta Başbakan Erdoğan liderliğindeki Türkiyenin Kıbrısta oynadığı rolü övdü.
19 Şubatta Obama-Erdoğan görüşmesinde de, Obamanın Kıbrıs için teşekkür ettiğini söylediler.
Yetmedi, 21 Şubatta bu sefer Dışişleri eliyle başka bir Kıbrıs açıklaması yayınladılar.
*
ARTIK 30 Mart seçimlerine kadar Amerikan Yönetiminin Türkiye konusunda düşük profilli bir çizgi izleyeceği ve büyük bir gelişme yaşanmadığı sürece Kıbrısa odaklanacağı belli oldu.
Bunun dışında Amerikan Yönetiminin internet yasası gibi konularda yaptığı şablon eleştiriler ise sakın kafanızı karıştırmasın.
Oysa bu diplomasi oyununun ötesinde, Amerikalıların da bildiği, çok temel bir sorun var ilişkilerde.
Gözden kaçmış olabilir...
17 Aralık Büyük Rüşvet Operasyonu başlamadan bir gün önce, 16 Aralıkta Türk Hükümeti Cumhuriyet tarihinin en büyük ikinci yatırım teşviğini verdi.
Ve 11.5 milyar liraya İran doğalgazını Almanyaya taşıyacak bir petrol boru hattı inşa etmeye hazırlanan Som Petrole destek sağladı.
2016da Cumhuriyetçilerin Başkan adayı olacağı konuşulan New Jersey Valisi Chris Christienin eyaletinde İran ticareti nedeniyle geçen sene karalisteye alınan Som Petrol.
*
SORUN işte burada.
Türk Hükümeti, örneğin İran politikasında ne İranı memnun edebiliyor ne Amerikalıları.
Ve iki tarafı da rahatsız ederken, sadece bu işlerin ticaret ayağında olanlar ve alakalı PEPlerin (Politically exposed person, politikacı ve yakınları) memnun kaldığı, buram buram şüphe kokan işler yapıyor.
Üstüne 17 Aralık sürecinde ortaya dökülenler biniyor.
Ve yolsuzluğa bulaşmış bir hükümetin, eli zayıflayınca sağlıklı bir dış politika da yürütemeceği, ülke menfaatlerini savunamayacağı her geçen gün tescil oluyor.