Ankaradaki siyasilerin, danışmanların Türkiyenin müttefiklerine her gün küfretmelerinin maliyetini anlatmaya çalışacağım.
İlk örnek, Türkiye ve Japonya arasında yapılan nükleer santral anlaşması.
Erdoğan Japonyaya gidip Sinopta kurulacak ikinci nükleer santral için Japon Başbakanı ile buluştu. Ertesi gün, 8 Ocakta, Japonyanın en çok satan ikinci gazetesi Asahi Şimbunda ağır bir başyazı yayınlamdı. Buna göre Japon Parlamentosunun oylayacağı Türkiye anlaşmasının Türkiyeye uranyun zenginleştirme yetkisi tanıdığı, bu yetkinin de Türkiyenin nükleer silaha ulaşmasını sağlayacağı iddia ediliyordu. Başyazı, bu yüzden anlaşmanın gözden geçirilmesini istiyordu.
*
Yazıyı okuyunca, bu konuda Amerikanın en önemli uzmanlarından Nükleer Tehlike İnisiyatifi (NTI) Proje Müdürü Jessica Varnuma bir mesaj attım hemen. Ve Makaleyi gördünüz mü diye sordum. Görmüş. Ve meğer sadece benden değil Washingtondaki birçok kişiden yazı sonrası mesaj almış. Herhalde, İranla sorunu çözüyorken bir de şimdi başımıza Türkiye problemi mi çıkıyor diye.
*
Hayır. Hiç de zannettiğiniz gibi değil. Ve Türkiyenin imzaladığı anlaşmaların hiç de nükleer silaha erişim hevesiyle ilgisi yok. Peki nedir olan biten?
Birincisi, kopan fırtınaya Varnum da anlam veremiyor. Doğrudur, Türkiyenin nükleer işbirliği konusunda Washingtonda hiç de iyi bir sicili yok. Çünkü Pakistanın nükleer silah erişimini sağlayan nükleer fizikçi Abdülkadir Hanın networkünde bazı Türklerin de rol aldığının ortaya çıkması, Türkiye ve ABD arasında 123 denilen nükleer işbirliği anlaşmasının onayını uzun süre geciktirmişti. Ve 2000 yılında Clinton döneminde imzalanan anlaşma, Türkiye gümrük yasasında bazı değişiklikler yapıncaya kadar Kongreden geçmemişti. Tam sekiz yıl sonra, Bush döneminde yürürlüğe girebildi. Ancak Varnuma göre şimdi duyulan kaygıların hiçbir temeli yok.
*
Hem Akkuyu hem de Sinop anlaşmalarının içeriği, Varnuma göre nükleer silahların yayılma tehlikesi açısından hiçbir risk içermiyor. Japon hükümetine ve nükleer enerjiye muhalefetiyle bilinen Asahi Şimbunu kısmen anladığını söyledi. Ancak aklının almadığı kısım, konunun detaylarına hâkim olduğunu varsaydığı uzmanların konuyu nasıl bu kadar büyüttüğü. Halbuki Varnumun dediği aynen şu: Japonya-Türkiye anlaşması, standart şartlar içeriyor. Anlaşmanın Japonyaya ait nükleer malzemelerin yeniden işlenmesi ve zenginleştirilmesine olanak tanıyor oluşu ihtimaliyle ilgili ise aslında anlaşma iki taraf arasında bu konuda bir mutabakata varılmadığı sürece böyle bir izin tanımıyor. Bu anlaşmadaki madde, ABDnin yaptığı, birçok nükleer işbirliği anlaşmasında geçen ön muvafakat olarak bilinen maddeyle aynıdır.
*
İkinci örnek, Türkiyenin Suriyede izlediği politika ve yaşanan son yolsuzluk operasyonları.
Ankaranın El Kaide yanlısı gruplara karşı gerekli önlemleri almadığı Washingtonda uzun süredir dile getiriliyordu. Ama son operasyonlarla Reza Zarrab gibi isimlerin İrana yönelik ambargoları Türkiyedeki siyasilerden aldığı destekle nasıl deldiği, Yasin El Kadı gibi halen ABDnin terör listesindeki isimlerin Türkiyede ne işler yaptığı anlaşılınca
Birileri ilk kez Türkiyeyi terör destekçisi ülkeler listesine koymaktan bahsetmeye başladı.
*
Hikâyenin ne kadar ciddi bir boyuta ulaştığını, bundan iki hafta önce saygın bir yayın bana bu konuda soru gönderince anladım. Açıklamaya çalıştım. Türkiyenin bir NATO ülkesi olduğunu Türkiyeyi terör destekçisi ülkelerden biri saymanın gerçekçi olmadığını Ankaranın terör finansmanıyla mücadele için kurulan Finansal Eylem Görev Gücünün (FATF) listesinde yüksek riskli ülkeler arasında tutulmasının bile yeterince büyük bir utanç olduğunu Erdoğanın yakın arkadaşı Yasin El Kadıya karşı tutumuna karşın Erdoğanın Türkiye olmadığını vesaire Ama sadece o yayın değil. Washingtonda bana aynı soruyu soran başka önemli isimlere de rastlayınca
*
Sadede gelirsek eğer
Hem nükleer anlaşmada yapılan haksızlık hem de bu terör listesi tartışmasındaki gibi asla söz konusu olmayacak işler bu sıra neden Türkiyenin başına geliyor biliyor musunuz?
O yayına gönderdiğim cevapta yazdığım, bazı çevrelerin Türkiyeye yönelik belden aşağı taktikleri yüzünden değil sadece. Bu aslında Ankarayı yönetenlerin bitmek bilmeyen o saçma komplo teorileri ve her gün bıkmadan Türkiyenin müttefiklerine ettikleri küfürler yüzünden oluyor. Ve diyelim sağcı İsrail lobisine mensup birinden çıkma terör listesi gibi uçuk bir fikir, Ankaradakilerin çizgisi yüzünden birdenbire çok daha geniş kesimler, farklı düşüncelere sahip uzmanlar tarafından da kabul görür hale geliyor.
*
Bunlara komplo teorisi denmez. Bunlara ettiğiniz küfürlerin karşılığı denir. Ve haklı dahi olsanız, bu anlattığım örneklerde olduğu gibi, yarattığınız kakofoni yüzünden haklılığınızı kimseye anlatamaz, sonra da yönettiğiniz ülkeye geri dönüşü çok zor zararlar verirsiniz.
Biliyorum müthiş bir muhabbet ortamı var orada. Vasıfsız gazeteci, eğitimsiz danışman her gün telefonda Nasıl çaktım hazzı yaşıyorsunuz. Ama sizin anlayacağınız dilden söyleyeyim. Tuzunuz kuru, 70 milyonun rızkıyla oynuyorsunuz.