Top
Taha Akyol

Taha Akyol

takyol@hurriyet.com.tr

01/07/2017

Milli Eğitim’in hobi kararı

Gençlik ve Spor Bakanlığı ile imzaladığı protokolün bir benzerini Kültür Bakanlığı ile de imzalayacakmış.

5. sınıftan itibaren yönlendirilerek belli bir spor dalında yahut sinema, tiyatro, resim ve müzik gibi sanat dallarında faaliyet gösteren öğrenciler TEOG’da ilave puan kazanacaklar...

Milli Eğitim Müsteşarı Yusuf Tekin, arkadaşımız  Nuran Çakmakçı’ya iki yıl önce bu özlemini anlatmıştı: “8 yıl boyunca bir çocuğun piyano, keman ya da halkoyunları eğitimi aldığını düşünün ya da bir spor dalında lisanslı sporcu olarak gittiğini düşünün...” (Hürriyet, 20 Ekim 2014)

Bu başarılabilirse çok şey değişir, çok iyi olur.

DİPLOMA YETMİYOR

Uygulamada ortaya çıkabilecek ciddi sorunlara aşağıda dikkat çekeceğim. Öncelikle Milli Eğitim’de böyle bir arayışın ortaya çıkmasını kutlamak ve teşvik etmek gerekir. Bizde çağdaşlaşma geciktiği için, gençlerin, özellikle kızların “sosyalleşmesi” ve “hobi”ler kazanması maalesef yaygın değildir.

Halbuki çağımızda sadece “diploma” değil, aynı zamanda sosyalleşmiş, ekip çalışması yapabilecek, bağımsız düşünceli, beceri ve hobileri olan insanlar gerekiyor.

Amerikan üniversitelerinde yüksek lisans için başvurduğunuzda diploma ve notlardan başka hobiler, sosyal etkinlikler, çaldığınız müzik aletleri soruluyor.

Çünkü sosyalleşme ve hobiler öğrencinin özgüvenini artırıyor, kişiliğini geliştiriyor. Ataerkil “sürüden ayrılmayan” insan tipi yerine inisiyatif ve medeni cesaret sahibi, girişken, bağımsız düşünceli insanlar yetişmesini sağlıyor.

TARİHİMİZDEN DERSLER

Balkan Harbi’nde cepheleri bırakıp kaçmış, Rumeli’yi teslim etmiştik. Hafız Hakkı Paşa “Bozgun” adlı eserinde, erlerin özellikle geceleri paniklediğini anlatır. Bulgar ordusu projektörleri yakınca korkmuşlardı. Barış zamanında hayatlarında “gece” yoktu, insanlar evlerine çekilir, akşam karanlığı esrarengiz bir hale gelirdi.

Askeri gece eğitimine çıkarmak bile zor olurdu.

Son Osmanlı nesillerinin yazdıklarında, “dünkü eyaletlerimiz” olan Yunanistan ve Bulgaristan’da ekonomi ve şehir hayatının geliştiğini gördüklerinde nasıl hüzünlendiklerini görürsünüz.

İkinci Meşrutiyet’te İttihatçıların idman derslerine, izciliğe, kız okullarına, geceleri sokak  aydınlatmasına, kadınların sokağa çıkarak parklara gitmesine, iş hayatına girmelerine niye önem verildiğini anlatmaya gerek var mı?

1917 yılında Kadın dergisinde Nebile Kamuran Hanım “Londra’da 20 kız lisesi varken, İstanbul’da  1-2 adet kız okulunun bulunmasının üzücü olduğunu” yazıyordu.

SİYASET DEĞİL KALİTE

Artık 20. yüzyıl başlarındaki “standart” eğitim anlayışı bile aşıldı. Mutlaka yeteneklerini gören, güvenen, başarı enerjisine sahip, hür düşünceli ve aynı zamanda ekip çalışması yapan, sosyalitesi gelişmiş nesillere ihtiyaç var.

Bu umutla Milli Eğitim’deki yönelişi çok olumlu buluyorum.

Uygulamada elbette gençlerin devam edeceği spor ve sanat kuruluşları bakanlıklar tarafından “akredite” edilecek. TEOG puanı kazandırmak için uyduruk ve paralı kuruluşları önlemek için.

Ölçü ne olacak?

Siyaset ve ideoloji değil, tek ölçü kalite olmalı.

Akreditasyon yapılırken okullar, kurumlar, spor ve sanat merkezleri, sinemalar, çeşitli sanat dalları arasında, iktidarın çok yatkın olduğu siyasi ve ideolojik ayırımcılıktan kesinlikle sakınılmalıdır. Projenin başarısı için bu şarttır.

Akreditasyon şartları önceden ayrıntılı olarak ilan edilmeli, uygulama şeffaf olmalıdır. Bu yönde yürekten başarılar dilerim.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları