Top
Sedat Ergin

Sedat Ergin

sergin1@hurriyet.com.tr

22/03/2022

Dört büyükelçinin gözünden: Ukrayna savaşı, Türkiye’nin küresel konumu ve demokrasi meselesi

Bu çerçevede Batı dünyası ile ilişkilere yeni bir bakışla eğilmek ihtiyacı, sıkça altı çizilen bir tema olarak karşımıza çıkıyor. Önümüzdeki dönemin sınamalarına karşılık vermek açısından, Batı ile ilişkilerde sıkıntılı bir alanı oluşturan insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi başlıklarda adımlar atılması gerektiği, Dışişleri Bakanlığı kökenli isimler tarafından sıkça vurgulanıyor son günlerde.

Bugünkü yazımda Dışişleri Bakanlığı’nda yakın zamanlara kadar kritik görevlerde bulunmuş bir grup emekli büyükelçinin Ukrayna’daki savaş bağlamında bu başlıkta yaptıkları değerlendirmeleri yan yana getirmeye çalışacağım.

‘KÜRESEL STATÜMÜZÜ GÜÇLENDİRMENİN ANAHTARI DEMOKRASİMİZDİR’

Bu diplomatlardan birincisi, 2004-2006 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı’nı yürütmüş, ayrıca Türkiye’nin Kanada, Suudi Arabistan, Atina ve UNESCO Büyükelçisi olarak görev yapmış olan Ali Tuygan.

Büyükelçi Tuygan, “Diplomatik Yorum” isimli kendi bloğunda kaleme aldığı 15 Mart tarihli yazısında, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını tahlil ederken, savaşın Türkiye açısından yarattığı sonuçları ülkenin küresel konumu ile demokrasisi arasındaki ilişki üzerinden de değerlendiriyor.

Tuygan, Rusya’nın saldırısının Türkiye’nin stratejik önemini bir kez daha gün ışığına çıkarttığı konusunda uzmanlar arasında görüş birliği olduğuna dikkat çekerek, “Buna katılıyorum ama keşke bu daha mutlu bir olay vesilesiyle olsaydı” diyor.

Yazısının bu bölümünde “Türkiye aynı zamanda demokratik yolda gidebiliyor olsaydı ne olurdu diye kendime sormaktan da alıkoyamıyorum” diyen Tuygan, ardından şöyle devam ediyor: “Umarım Ankara’da ortaya çıkan mevcut diplomatik hareketlilik, Atatürk’ün cumhuriyetçi dış politikasına yeniden dönülmesi yönünde bir ilk adım olacaktır. Ancak şunu unutmayalım ki, uluslararası gelişmeler Türkiye’nin stratejik değerini ön plana getirse de, küresel statümüzü güçlendirmenin anahtarı, demokrasimizin ihya edilmesidir.”

‘BATI ALEMİNDE OLUŞAN SEMPATİ KALICI KILINMALI’

Bu konuda görüş belirten diplomatlarımızdan biri de daha önce İsrail ve ABD’de Türkiye’yi büyükelçi olarak temsil etmiş olan Namık Tan. “YetkinReport” haber analiz sitesinde yayımlanan “Ukrayna krizi tek adam politikasının sonu mu” başlıklı 17 Mart tarihli yazısında Büyükelçi Tan, krizin Türkiye’nin ABD ve AB ile ilişkilerini yeniden rayına sokmak için bir fırsata dönüştürülüp dönüştürülemeyeceği sorusuna yanıt arıyor.

Krizin başlangıcından bu yana Türkiye’nin dış politikasında çarpıcı bir değişiklik gözlendiğini, Türkiye’nin Batı karşıtı yaklaşımlardan ve söylemden uzaklaşarak yumuşak gücünü devreye sokmaya çalıştığını kaydeden Tan, şu önerileri getiriyor:

Dengeli davranılarak, çatışan taraflar arasında uzlaştırıcı adımlar atılmasının özellikle Batı aleminde yarattığı sempatiyi kalıcı kılmak, hükümetin başlıca hedefi olmalıdır. Bunun da yegâne yolu, büyük bir zafiyet içinde olan demokrasimizi ihya etmektir. Umarım, bu fırsat heba edilmez. Zira, özellikle ABD ve Avrupa Birliği ile ilişkilerimizin yeniden rayına oturtulabilmesinin başkaca yolu yoktur.

Hükümetin, Batı yöneliminde samimi olduğunu göstermek için atması gereken bir dizi adım vardır. Temel hak ve özgürlükler başta olmak üzere hukuk ve adalet sisteminin ihya edilmesi Türkiye’nin uluslararası muhataplarına bu konuda önemli bir güvence oluşturacaktır.”

‘KARŞIMIZA BU KEZ JEO-KÜLTÜREL REKABET ÇIKTI’

Aynı tartışmaya katılan bir diğer büyükelçi ise 2013-2018 yılları arasında Türkiye’nin NATO Daimi Temsilcisi olarak görev yapan Fatih Ceylan. Büyükelçi, “TELE1” kanalında 13 Mart’ta yeni döneme bakarken, “Avrupa Birliği’yle olan gerilimlere son verecek, Türkiye’nin çıkarlarını da karşılayacak bir yolun tercih edilmesi gerektiğini” belirterek, “Sadece doğudaki, kuzeyimizdeki gelişmeleri değil, Batı dünyası içindeki dengeleri, ABD-Avrupa ilişkilerini de iyi okumamız gerekiyor. Ama bunların hepsini belli bir omurga üzerine oturtmak kaydıyla...” diye konuşuyor.

Büyükelçi Ceylan, “omurga” meselesini açarken de şöyle diyor: “Türkiye’nin yolunun çağdaş uygarlık, çoğulcu demokrasi olması lazım. Zaten bunlar Türkiye’nin taraf olduğu bütün sözleşmelerde yer alan temel ilkelerdir. Esasen benim düşünceme göre Atatürk’ün de görmek istediği bir Türkiye’dir bu. Yani çoğulcu demokrasiye sahip, temel insan hak ve özgürlüklerine uyan, bunun gereklerini yerine getiren, hukuk devleti normlarını demokrasinin temeli yapan bir anlayış. Biz bu yoldan sapamayız. Ve biz bu yolda sebat ettiğimiz takdirde, bizim hem bölgede hem de Batı ile olan ilişkilerimizde çok daha sağlam ve güçlü bir zemin ortaya çıkacaktır.”

Ceylan, girilen dönemde stratejik ve jeopolitik rekabetin artığını ama yeni bir rekabetin daha belirdiğine dikkat çekiyor, bunu “jeo-kültürel rekabet” olarak nitelendiriyor. Büyükelçiye göre, bir tarafta “demokrasiler”, diğer tarafta “otokrasiyle yönetilen ülkeler” arasındaki bir rekabet bu.

Büyükelçi, şöyle devam ediyor: “Bu rekabet karşımıza çıktı bile. Türkiye burada tarafını elbette demokrasiden, çağdaş ve çoğulcu demokrasiden yana koymak zorundadır... Çoğulcu demokrasinin beşiği Avrupa’dır. Bunu görmek lazım.”

‘DEMOKRATİK ÜLKELERİN ARASINA DÖNÜŞ HIZLANMALI’

Daha önce Dışişleri Bakanlığı’nda Siyaset Planlama Genel Müdürü olarak görev yapan, Türkiye’yi büyükelçi unvanıyla  Mısır, Singapur ve Norveç’te temsil eden Şafak Göktürk ise “Diplomasi Koridoru” isimli web sitesinde çıkan 13 Mart tarihli “Uluslararası Değişim ve Öngörüler” başlıklı makalesinde Ukrayna krizini Avrupa ve Türkiye açısından ayrı ayrı değerlendiriyor.

Büyükelçi Göktürk, analizinde “bugünden yarına” AB’nin Ukrayna’ya olduğu gibi Türkiye’ye de yakınlığının artmasını beklemenin gerçekçi olmayacağını düşünüyor. İki taraf arasında son on yılda yaşanan kırılmanın “derin” olduğunu vurgulayarak, “AB’nin henüz Türkiye’nin eksikliğinden varoluşsal bir endişe taşımadığını, buna karşılık Ukrayna’ya dönük Avrupalılık tanımının coğrafi ve kültürel içiçelik anlamında yapıldığını” belirtiyor.

TECRÜBEYE KULAK VERME İHTİYACI

Göktürk, bu noktada “AB tarafından kabul görmek için savaş mı olması gerekir”? önermesinin “geçerlik payı olsa da yetersiz kalacağını” kaydederek, “Türkiye’nin her şeyden önce hukukun üstünlüğüne dayalı normlar manzumesine dönmesi, bir devletler üstü normlar birliği olan AB ile ilişkilerin yeniden adaylık rotasına girmesinin önkoşuludur” diye yazıyor.

Büyükelçi, daha sonra şu değerlendirmeyi yapıyor: “Türkiye özellikle önümüzdeki haftalarda ve aylarda, savaş üzerinden yaşanan krizin derinleşmesi ve genişlemesi halinde bundan giderek daha çok etkilenecektir. Bunun da Türkiye’nin demokratik ülkeler topluluğu içindeki önemli yerine dönüşünü hızlandırması temenni edilir. Aksi takdirde, Türkiye ayazda kalabilir.”

Hepsi Türk Dışişleri’nde on yıllarca kritik görevlerde önemli hizmetlerde bulunmuş, değerli bir birikimi, tecrübeyi temsil eden büyükelçilerimize kulak vermekte yarar var.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp