Top
Sedat Ergin

Sedat Ergin

sergin1@hurriyet.com.tr

03/03/2022

Montrö’nün değerini daha yakından anlamak...

Bu sözleşme Türkiye’ye Rusya dahil üçüncü ülkelerin savaş gemilerinin Karadeniz’e çıkışlarını sınırlama, yasaklama imkânı tanıyor. Sözleşmenin bu yönü, kaçınılmaz olarak silahlı çatışmaların güney cephesine sahne olan bu bölgedeki askeri güç dengesini ve savaş denklemini yakından ilgilendiriyor. Dolayısıyla, bugünlerde bütün gözler Montrö Sözleşmesi’ne ve onun hükümlerine çevriliyor.

İşte uluslararası alanda bütün projektörler Türk Boğazları’na odaklanırken, Rusya’nın dört savaş gemisini 27-28 Şubat tarihlerinde Karadeniz’e sokmak için yaptığı başvuru karşısında, Türkiye bu taleplerden yalnızca birini kabul etti, diğer üçünü geri çevirdi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun önceki akşam Habertürk’te yaptığı açıklamaya göre, bu gemilere izin verilmemesinin nedeni “Rusya’nın Karadeniz’deki üslerine kayıtlı olmamaları” idi... Çavuşoğlu, şöyle dedi:

Rusya’ya da söyledik, bunları göndermeyin... Rusya da bu gemilerin Boğazlar’dan geçmeyeceğini söyledi. Biz de Montrö’ye taraf olan tüm ülkelere ‘Rusya böyle bir talebini geri çekti’ diye bildirimde bulunduk. Burada Rusya veya diğerleri de alınganlık göstermesin. Montrö Anlaşması bugün de, dün de, yarın da geçerli olduğu sürece biz bunu uygulayacağız. Sonuçta dört gemiden üç tanesinin savaş durumunda geçiş hakkı yoktu.”

ABD TÜRKİYE’NİN UYGULAMASINDAN HOŞNUT

Türkiye’nin olumsuz yanıtı, Rusya açısından dünyanın sonu değildir. Rusya’nın Karadeniz’de deniz gücü olarak Ukrayna karşısındaki mutlak üstünlüğü bir olgudur. Rusya’nın 2014’te Kırım’ı işgal ettikten sonra Ukrayna Donanması’na verdiği tahribat hatırlardadır.

Sonuçta Ankara’nın Rus Donanması’nın üç gemisinin Karadeniz’e geçişine izin vermemesinin Rusya’nın savaşın güney cephesindeki harekât yetenekleri üzerinde büyük bir etkisinin olacağı düşünülemez.

Her halükârda Ankara’nın Montrö’yü bu şekilde uygulamasının özellikle ABD cephesinde kayda değer bir memnuniyetle karşılandığı anlaşılıyor. Montrö, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın geçen pazartesi günü Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile yaptığı telefon konuşmasının da önemli bir başlığını oluşturmuştur.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına bakılırsa, Blinken Türkiye’nin Montrö Sözleşmesi’ni uygulamaya devam etmesinden ve kendisinin bu konuda yaptığı son beyanlarından duyduğu memnuniyeti dile getirmiştir Çavuşoğlu’na.  Muhtemeldir ki bu konuşma geçen pazartesi günü (28 Şubat) yapıldığında, Blinken Rusya’nın 27-28 Şubat (pazar-pazartesi) tarihleri için geçiş talepleriyle ilgili Ankara’nın kararından, yani dört savaş gemisinden üçüne “hayır” denmiş olduğundan haberdardı.

SAVAŞAN ÜLKENİN GEMİSİNE GEÇİS YASAK

Türkiye’nin bu gemileri geri çevirmesinin dayanağı Montrö Sözleşmesi’nin “Savaş Zamanı” sırasında uygulanacak kuralları düzenleyen 19’uncu maddesidir. Bu maddenin ikinci fıkrası, “Savaşan herhangi bir devletin savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçmesi yasak olacaktır” şeklindeki hükmünü taşıyor.

Gelgelelim aynı maddenin dördüncü fıkrası, bu geçiş yasağına karşılık, “Karadeniz’e kıyıdaş olan ya da olmayan savaşan devletlere ait olup da bağlama limanlarından ayrılmış bulunan savaş gemileri, bu limanlara dönebilirler” şeklindeki istisna düzenlemesini getiriyor.

Bu madde uyarınca, kıyıdaş bir ülke olarak Rusya’nın Karadeniz’deki bir askeri limanına kayıtlı görünen bir savaş gemisinin Akdeniz’den Karadeniz’deki üssüne dönüşü pekâlâ mümkündür. Rusya’nın talepte bulunduğu dört gemisinden biri bu statüde olduğu için bu istisnadan yararlanabilmiştir. Diğer üç geminin ise Karadeniz dışındaki deniz üslerine bağlı oldukları ortaya çıkmıştır.

Ancak burada kritik bir ayrıntıya da dikkat çekmeliyiz. Türk Boğazları savaşan tarafın gemilerine yasaklandığında, Rusya’nın Suriye’deki askeri gücünü takviye etmek üzere bu ülkeye Karadeniz çıkışlı olarak denizden ikmal hattını sürdürebilmesi olumsuz yönde etkilenecektir.

TÜRKİYE HANGİ DURUMDA DİLEDİĞİ GİBİ HAREKET EDEBİLİR?

Tabii Montrö söz konusu olduğunda her şeyi yalnızca 19’uncu madde hükümleri ve savaşan ülkelerin (Rusya) durumu açısından görmemek gerekiyor. Bir de -savaşan taraf- olmayıp Karadeniz’e çıkış yapmak isteyebilecek ülkelerin savaş gemileri var. Onlar ne olacak?

Bu soruya yanıt ararken, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın geçen pazartesi akşamı kabine toplantısından sonra yaptığı açıklamada “Bugüne kadar yaptığımız gibi Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin 19, 20, 21’inci maddelerinin uygulamasını sürdüreceğiz” şeklindeki vurgulamasına bakmalıyız.

Sözleşmenin 19’uncu maddesine değinmiştik. Metnin 20’nci ve 21’inci maddeleri, Türkiye’ye “Savaşan Taraf ” olması ya da “Savaş Tehlikesi Tehdidi” altında kalması durumlarında tanınan yetkileri düzenliyor.

Örneğin 20’nci madde, Türkiye’nin -savaşan taraf olması-
halinde, Sözleşme’nin “10’uncu maddeden 18’inci maddeye kadar olan maddeleri hükümlerinin uygulanmayacağını” belirtiyor. Atıf yapılan maddelerin (10-18) hepsi de askeri gemilerin Boğazlar’dan geçişlerinin tabi olacağı rejimle ilgilidir.

Ama daha önemlisi aynı maddede bunun hemen ardından “Savaş gemilerinin geçişi konusunda Türk hükümeti tümüyle dilediği gibi davranabilecektir” denilmesidir.

Burada “dilediği gibi davranma” ifadesinin altını özellikle çizelim.

SAVAŞ TEHLİKESİ TEHDİDİ VARSA...

 Türkiye, Rusya ile Ukrayna arasında sürmekte olan savaşta halihazırda “Savaşan Taraf” değil. Bu nedenle Sözleşme’nin 20’nci maddesi uygulanamıyor. Buna karşılık 21’nci madde, savaşan taraf olmasa da Türkiye’ye önemli yetkiler tanıyor.

Metnin 21. maddesi, “Türkiye kendisini pek yakın bir savaş tehlikesi tehdidi karşısında sayarsa” diye başlıyor ve devam ediyor: “İşbu sözleşmenin 20. maddesi hükümlerini uygulamaya hakkı olacaktır”. 

Burada kayda geçirilen ihtimal Türkiye’nin bugün karşı karşıya olduğu durumu anlatıyor.

Yani Türkiye -savaş tehlikesi tehdidi- görmesi halinde, başka ülkelerin savaş gemilerinin geçiş talepleri karşısında 20’nci maddede yazılı olduğu gibi 10-18 maddeleri uygulamama ve “dilediği gibi davranma” hakkına sahip oluyor.

Görüleceği gibi, bu madde savaşa taraf olmayan üçüncü ülkelerin savaş gemilerinin Karadeniz’e çıkışları konusunda Ankara’ya oldukça geniş bir takdir alanı tanıyor. Örneğin böyle bir durumda ABD ya da bir başka NATO ülkesinden gelebilecek muhtemel bir talep karşısında Türkiye Boğazlar’ın anahtarını elinde sıkı bir şekilde tutabilecektir.

Türkiye’nin nasıl davrandığı ya da nasıl davranması gerektiği ayrı bir değerlendirmenin konusudur. Bu aşamada vurgulamak istediğimiz, Montrö Sözleşmesi’nin Türkiye açısından ne kadar yaşamsal bir hukuki dayanak sunmakta olduğudur.

Bu genel girişten sonra yarın Karadeniz’deki jeopolitik çekişmeye ve Türkiye’nin buradaki durumuna biraz daha yakından bakabiliriz.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp