Top
Savas özbey

Savas özbey

hiperaktif@hurriyet.com.tr

03/09/2019

Günde neden 25-26 saat “Seksenler” seyrediyoruz?

İki kanalda birden gösteriliyor, bir de tekrarları var, günde galiba 25-26 saat “Seksenler” dizisi seyrediyorum.

Terapi gibi.

Herhalde bir tek ben böyle değilim ki ekranda bu kadar çok yer kaplıyor.

Hatta şu anda okuma provaları yapılıyor, 2019-2020 sezonunda tekrar evlerimize girecek.

Peki niye?

Seksenler” dizisini bu kadar sevmenizin nedeni ne?

Aslında diziye Netflix çağı kriterleriyle bakarsanız vasat bir prodüksiyon.

Mesela bir jönü var (Şoray Uzun) “Hisseli Harikalar Kumpanyası”ndaki Erol Evgin tadında: Peruklu.

Üniversiteli çıtır kız kardeş “Nazlı”yı, Yasemin Çonka oynuyor. 47 yaşında. Dekor, kostümler dökülüyor, Ortaoyuncu tiplemeleri klişeden klişeye koşuyor.

Kulak tırmalıyıcı cinglını saymıyorum bile.

Dizinin bütün bu teknik eksikliklerinin imdadına “Yeşilçam ruhu” yetişiyor.

Hani eski Türk filmlerinde, bütün imkansızlıkların üstünü örten o güzel oyunculuklar var ya... İşte o.

Bir “Rukiye Anne” karakteri var (Özlem Türkad), bayramda seyranda elini öpersin.

Yan komşu “Ergun Plak” (Serhat Kılıç), “Pastacı Sami” (Berat Yenilmez), “Komiser” (Onur Dilber) ve “Yeğen Şahin” (Ceyhun Fersoy) bu Yeşilçam ruhunun lokomotifleri.

Çaktırmadan öyle bir coşuyorlar ki senaryodaki Ortaoyuncu klişe tiplemelerini, birbirlerinin taklidini yaparak kırıyorlar.

Şoray Uzun’un başlattığı “Pastacı Sami” taklidi “N’apıon be ya” bayrağını Ceyhun Fersoy devraldı, elden ele gidiyor.

Bu Ceyhun Fersoy, Ferhan Şensoy’un dağıtılıp, yeniden karılmış hali gibi.

Sosyal medyadan takip edebildiğim kadarıyla son bölümlerde diziden ayrılmış bütün bu lokomotifler, yeni sezon için yapımcı Birol Güven’le anlaşmış.

Çok sert bir sistem eleştirisi

Ama bana kalırsa “Seksenler” dizisini böyle bir fenomen haline getiren şey, ne bahsettiğim muhteşem oyunculuklar, ne nostaljiye olan düşkünlüğümüz ne de hızla kaybettiğimiz mahalle kültürümüz...

Aslolan, dizinin geçtiği 80’lerde başlayan, bugün artık açılıp saçılmaya dönüşmüş “dışa açılma” maceramıza ve bunun toplumda yaptığı tahribata o yılların masum gözünden bir sistem eleştirisi getirmesi.

“Hastabakıcı Hayati”nin (Erkan Köse) sırf beleş poğaça yiyemediği için “Pastacı Sami” için yaptığı sağlıksız yaygarası...

Günümüzün iyi yaşam teranelerini 40 yıl önceden yerden yere vuruyor.

Neyi, neden, nasıl satın aldığımızın ilk hallerini gösteriyor.

“Sami”nin bankere kaptırdığı paralar henüz doğmamışken günümüzün “Tosuncuk”larını ve ona inananları müjdeliyor.

Şimdinin büyük yalanlarının ilk masum hallerini anlatıyor.

“46’lık Filozof” (Mehmet Elmas) karakterinin “Gün gelecek...” diye başladığı ve o zaman kimsenin inanmadığı kablosuz telefon veya İstanbul’un 20 milyon nüfusa ulaşacağı öngörüleri, nereden nereye geldiğimizi ve nereye gitmekte olduğumuzu hatırlatıyor.

Özünde muhafazakar bir dizi “Seksenler”.

Neyin yeni, aslında neyin muhafaza edilmesi gerektiği konusunda bir altyazısı var ki bizi en çok bu yakalıyor.

80’lerin Türk toplumunu izleyince...

Size nasıl olsun diye sorsalar...

İçinizden şu cevap fışkırıyor:

“Aynı be ya!”

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp