Devam etmekte olan 13. !f İstanbulun pek çok önemli filminden ikisi Nymphomaniac (Mart ayında vizyona İtiraf adıyla girecek) ve Boyhood.
Lars Von Triernin hastalık derecesinde seks düşkünü, nemfoman bir kadın olan Joeyu merkezine aldığı filmi, yönetmenin sınırları ne kadar zorlayabildiğinin bir örneği.
Nymphomaniacın İzmirlileri kızdıran tarafı ise !fin İzmir ayağı programında yer almaması.
İzmire ayıp olmuş gerçekten de.
Boyhood ise !f İstanbulun kapanış filmi.
!fçiler kokuyu iyi alıp, Berlin Film Festivalinde üç gün önce yönetmeni Richard Linklatera Gümüş Ayı getiren bu filmi programa önceden almışlar bile.
Boyhoodun en önemli özelliği çekimlerinin 12 yıllık bir sürece yayılmış olması.
Yönetmen başroldeki Ellar Coltranei ilkokul çağından alıp üniversite yıllarına kadar izliyor.
Boyhoodun !f gösterimi 23 Şubat Pazar 22.00de Cinemaximum Beyoğlu Fitaşta.
Katil balina saldırısı
!f İstanbul devam ederken İstanbul Film Festivali de yaklaşıyor.
Ben şimdiden 33üncüsü 5-20 Nisan tarihlerinde yapılacak olan festivalden kendi payıma düşen ilk filmi buldum: Blackfish.
NTV Belgesel Kuşağında gösterilecek olan film, 2014 En İyi Belgesel Oscarı kısa listesinde de yer almakta.
Blackfish, 2010 yılında Orlando, Floridadaki Seaworldde bir eğitmenin sürekli beraber çalıştığı ve şov yaptığı bir balina tarafından ısırılarak öldürülmesi olayını, bu endüstrinin gerçek yüzünü, eğitmenler, Seaworld yetkilileri, gerçek deniz bilimcileri gibi pek çok farklı kişinin gözünden aktarıyor.
Şok edici arşiv görüntüleri ve röportajlarla su parklarındaki balinaların eğlence adına maruz kaldığı eziyetleri gözler önüne seriyor.
Okyanus ailesinin en iri üyesi olan Orkaya katil balina dendiğine bakmayın.
Bugüne dek doğada insana yönelik tek bir Orka saldırısı bile bulunmuyor.
Orkanın bilinen tek saldırısı 2010 yılında tutsak alındığı ortamda gerçekleşti.
Bunun nedenini Blackfishi izleyince daha iyi anlayacağız kuşkusuz.
Ama http://www.youtube.com/watch?v=8OEjYquyjcg linkinden izlemenizi tavsiye edeceğim bu fragman bile zaten çok şey söylüyor.
İşte aşkın bilimsel açıklaması
Geçen hafta Londraya gidip, 9 Martta Amerikada, 10 Martta ise Türkiyede gösterime girecek olan Cosmos serisinin yazarı Ann Druyan ve sunucusu Neil Degrasse Tyson ile buluşmuştum.
Röportajları Pazar Kelebekte okudunuz.
Sohbetlerimizden birkaç cümle de bugüne kaldı.
Önce Amerikada bilimi halka sevdiren adam olarak bilinen Neil Degrasse Tyson ile başlayalım.
Tyson, bakın bilimin tekrar gündeme gelmesinde Hollywoodun önemini nasıl vurguluyor: Amerikada Bilim Ulusal Akademisi var.
Buradaki ileri görüşlü insanlar bilimin eskisi kadar popüler olmadığının farkındalar. İnsanları etkilemenin ve değiştirmenin yolu ise Hollywooddan ve filmlerden geçiyor.
Senaryolara bilimsel bir kaç cümle eklemek ve bunu halka sevdirmek gerekiyor.
Bilim insanları seyircinin umurumda bile olmayan, tel saçlı, tuhaf adamlar demek olmamalı. İlk Cosmos sersini Carl Sagan ile birlikte yaratan Ann Druyanın yıllar önce kaybettiği eşi Carl Saganı ne kadar özlediğini onun konusu açıldığında gözlerinin dolmasından anlamak mümkündü.
Birlikte çıkılan yola tek başına devam etmek acı.
Ama onun anısını böyle yaşatmak da belki bir o kadar tatmin ve mutlu edici.
Ann Druyana, Carl Saganla yaşadığı ilişki üzerinden aşkın bilimsel tanımını sordum.
İşte cevabı:
Carl, Carl Saganın moleküllerinin toplamı, ben de Ann Druyanın moleküllerinin toplamıyım. İkimizin bir araya gelmesi tamamen şans eseri. Aynı annemle babamın tanışması gibi. Yaşamak kadar, doğru insanı bulmamız da şansın tanımı. O şansı devam ettirmek ise bizim elimizde.
Biz Carlla bunu başardık. Her şeyi birlikte yaptık. İlişkide her şeyin karşılıklı olduğunu ve ancak aşkın böyle yaşatılabileceğini öğrendik ve uyguladık.