Top
Naci Cem Öncel

Naci Cem Öncel

noncel@hurriyet.com.tr

19/02/2017

Kötü Baba Sendromu

1960’lı ve 70’li yılların popüler Türk sineması çok sevilen ‘babacan’ karakterle doludur. Elbette bunların başında Hulusi Kentmen’in canlandırdığı babalar gelir. Ayrıca Vahi Öz, Nubar Terziyan, Eşref Kolçak, Kadir Savun, İhsan Yüce gibi oyuncular da pek çok kez sevecen, tatlı-sert, koruyup kollayan, namuslu-onurlu baba figürlerini beyaz perdeye yansıttılar. Münir Özkul, Yalancı Yarim (1973) ve Mavi Boncuk’tan (1975) sonra Bizim Aile’de yine fedakâr bir baba olarak karşımıza çıktı. Üstelik bu defa çocuklarına hem annelik hem babalık yapıyordu. Bu öyle ideal bir babaydı ki kendisini kabul etmeye yanaşmayan üvey oğlunun (Tarık Akan) bile saygısını ve sevgisini kazandı. Benzer şekilde, Hababam Sınıfı’nın Mahmut Hoca’sı çocuk sahibi olmasa bile tüm öğrencilerine babalık eden idealist bir karakterdir.

Bu dönemin popüler filmlerinde kötü babaları ezici bir çoğunlukla üvey babalar veya Bizans kralı, tekfuru gibi ‘düşman’lardı. 70’lerin sonu ve 80’lerde ise popüler filmlerde kötü babalarla zenginlik arasında yakın ilişki görülür. Özellikle arabesk filmlerde zengin baba, fakir oğlanı hor görerek içindeki kötülüğü dışa vurur. Benzer babalar Kemal Sunal komedilerinde de bulunur.   

SON ‘SÜPER BABA’LAR VE BİLGELER

Popüler Türk sinemasının ideal babaları, televizyon dizilerinde, ‘nostaljik’ bir tavırla karşımıza çıkacaktır. Elbette bunların başında 1993-97 arasında yayınlanan Şevket Altuğ’un canlandırdığı “Süper Baba” gelir. Onu 2002 yılında, AK Parti’nin seçim zaferiyle aynı günlerde yayına giren Ekmek Teknesi’ndeki Nusret Baba (Savaş Dinçel) takip eder. Nusret Baba sadece ailenin değil tüm mahallenin bilge-babasıdır aynı zamanda. Akasya Durağı’nın Nuri Baba’sı (Zeki Alasya) da babacan bir karakterdi. 2003 yılında başlayan Kurtlar Vadisi’nde ‘Ömer Baba’ (Emin Olcay), 2014 yılında ölünceye dek daima insani değerleri vurguluyordu. 

Seksenler’in naifliğini yansıtan klasik iyi baba figürü ‘Fehmi’ (Rasim Öztekin) gibi istisnaları bir kenara koyarsak… Son birkaç yıldır dizilere damgasını vuran unsur, artık bu iyi kalpli, sevecen, bağışlayıcı babalar değil; tam tersine ailelerinin ve çevrelerinin hayatını allak bullak eden ‘kötü babalar’.

ALİ KAPTAN EŞİTTİR DRAM

“Öyle Bir Geçer Zaman ki” (2010-13) dizisinin kilit karakteri Ali Kaptan’dı. Karısı Cemile’nin ve ailesinin başına gelen neredeyse her türlü melanet ‘kötü baba’ Ali Kaptan yüzündendir.

‘Arkadaşlar İyidir’, dram türünde adeta ‘kötü babalar resmî geçidi’ gibiydi. Bu dizide çocuklarını zorla filmlerde oynatıp sömüren, paraları metresiyle yiyen babadan, sevgilisinden olan çocuğunu karısından-kızından gizleyen ünlü doktora, evlatlık olduğunu kendisine ölüm döşeğinde söyleyen babaya kadar türlü-çeşit ‘kötü baba’ modeli mevcuttu.

‘Familya’ dizisindeki baba (Uğur Yücel) eşi vefat ettiği halde dört çocuğunu yalnız bırakıp uzaklara gidecek kadar arızalı bir kişilikti. Öyle ki kendini çocuklarına ve seyirciye affettirmeye çalışsa da bu denli büyük bir ‘ahlaki suç’, hazmedilemeyecek kadar ağırdı.

Geçtiğimiz günlerde başlayan ‘Adı Efsane’ ise çocuklarının velayetini baldızına kaptırmış sorunlu bir baba olan Tarık’ın (Erdal Beşikçioğlu) kendini düzeltme çabasını anlatıyor. O ‘iyi bir baba’ olma yolunda ama dizide ‘esas’ kötü baba figürü de var: Tarık’ın öğrencisi Hakan’ın gizli bir ailesi daha olan hoyrat babası. Hakan’ın babasına duyduğu hiddet, kişiliğini ve hayatını olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor.

ZENGİN, GÜÇLÜ VE KÖTÜ

Bodrum Masalı’nın Evren Ergüven’i ve Kalbimdeki Deniz’in Alihan Öztuna’sı aile facialarının doğrudan sorumlularıdır. Üstelik düzenbazlıkları hem ailelerinin parçalanmasına, hem de ultra zenginken beş parasız kalmalarına yol açar. Ayrıca sadakatsizliği en pervasız şekilde yaşarlar. Tüm bunlar yetmezmiş gibi eski eşlerinin ve çocuklarının hayatlarını karıştırmaya devam ederler.

Eve ekmek getirmeyen alkolik babası yüzünden hayatı sıkıntı içinde geçen Hülya, aradığı refahı ve güveni zengin ‘kayınbaba’ Bayram Cevher’in (Ahmet Mümtaz Taylan) çatısı altında bulmaya çalışır. Ama onun zenginliği de hukuksuz işler ve gayrı nizami ilişkiler üzerinde yükselmiştir. ‘Aydın ve eğitimli’ oğlu Kerim’in gözünde ise ‘Bayram baba’ baskının ve otoriterliğin sembolüdür. Üstelik ‘zengin ve güçlü’ baba modelinde sıkça gördüğümüz evlilik dışı ilişki ve çocuk onda da karşımıza çıkar.

MAFYA BABALARI

Poyraz Karayel ve büyük aşkı Ayşegül Umman, ideal bir çift olarak mutlu-mesut bir yaşam sürebilecekken mafya ‘babası’ olan babaları (Macit Koper ve Musa Uzunlar) nedeniyle beladan ve acıdan bir türlü kurtulamaz. Bu dizideki temel karakterlerin kaderi adeta babalarıyla birlikte şekillenmiş gibidir.

Kötülük sembolü bir diğer mafya babası ise “İçerde’ dizisinin Celal Duman’ı (Çetin Tekindor). Öz kızını evlatlıkmış gibi büyüten; tehdit amacıyla üç yaşındaki Umut’u kaçırıp, mafya köstebeği bir evlatlık olarak yetiştiren ‘kebapçı’ Celal’in kötülükleri anlatmakla bitmez.

ROMANTİK KOMEDİLERİN PROBLEM BABALARI

Kötü babalar romantik komedilerde bile karşımıza çıkar. Örneğin Kiraz Mevsimi ve No:309’un ana karakterleri, sorumsuz babaları tarafından terk edilmiş; anneleri tarafından nice fedakârlıklarla büyütülmüş kızlardır. Seviyor Sevmiyor’da Yiğit’in kişiliğindeki travmanın nedeni, alkollüyken araç sürerek annesinin ölümüne yol açan yalancı ve sahtekâr babasıydı.

Aşk Yeniden’de sevgilisi Ertan’la Amerika’ya giden Zeynep, Ertan’ın kendi çocuğunu reddetmesiyle ‘kötü baba’nın ne demek olduğunu acıyla öğrenir. Aslında Zeynep Amerika’ya babası Şevket Reis’in (Tamer Levent) baskısından kurtulmak için gitmiş, daha doğrusu kaçmıştır. Şevket Reis, romantik komedilerin gelmiş-geçmiş en problematik babasıdır bir bakıma. Bu inatçı, geri adım atmayan, fevri, şiddete eğilimli, kural tanımaz, son derece otoriter; üstelik otoritesine uymadığı taktirde biricik kızını bile reddetmeye hazır baba, Aşk Yeniden’in kilit karakteriydi.

KÖTÜ BABALARIN EN KÖTÜSÜ

Son dönemdeki diziler içinde ‘kötü baba’ karakterlerinin zirvesi ise karşımıza ‘Cesur ve Güzel’de çıkıyor. Muazzam servetini düzenbazlıkla kurmuş olan Tahsin Korludağ (bir kez daha Tamer Levent), kamu görevlilerini kullanarak çıkar sağlayan; rakiplerini ve kendisine karşı çıkanları türlü baskıyla sindiren; nihayetinde Korludağ’ı despotça yöneten, dediğim dedik bir karakterdir. Daha varlıklısını bulduğu için nişanlısını nikah öncesinde terk edecek kadar duyarsız ve fırsatçıdır. Karısına ise yıllar boyu sadece üzüntü vermiştir. Kendi köksüzlüğünü örtmek için başka bir ailenin geçmişini şeceresine katmaktan çekinmez. Sonradan görme ‘kasaba kurnazı’ Korludağ’ın sıçrama tahtası, ölümüne yol açtığı ideal bir babadır: Eğitimli, sanatçı, rafine, romantik, sadık, sevecen; köklü bir İstanbul ailesinden gelen Hasan. Hasan’ın oğlu Cesur’un tüm çabası ‘Korludağ saltanatına; Korludağ’ın baskı ve yolsuzluk’ düzenine son vermektir. Böylece kendisine karşı çıkan kızını ‘hain’ ilan eden; çocuklarını bile oyunlarına alet etmekten çekinmeyen kötü baba tahtından indirilecek; artık hatıralarda kalmış merhum, ‘elit’ babanın ruhu şad olacaktır.

PEKİ AMA NEDEN?

Eğlence sektörünün ‘sanattan’ temel farkı, toplumsal mesaj veya kendini ifade sorunsalından çok gişe hasılatı veya izlenme oranını esas almasıdır. Kanal yöneticisinden yapımcıya, senariste kadar tüm ekibin önceliği budur. Öte yandan her zanaatkâr içinde bulunduğu dönemin ve toplumun koşullarından etkilenir ve onu yansıtır. Yukarıda andığımız dizilerden bazıları Kore’den, Kore kültüründen uyarlama. Dolayısıyla ‘kötü baba’ figürünün bir ölçüde ithal olabileceğini not etmekte yarar var. Ama bu bile 1960’lardan günümüze uzanan süreçte ‘sevecen, tonton, fedakâr baba’ figüründen neden ‘kötü baba’ figürüne kayıldığını açıklamaya yetmez.

ATA – BABA – REİS

Sinemada ‘ideal babalar’ dönemi, yani 60’ların ikinci yarısı ve 70’ler, aynı zamanda siyasete ‘Baba’nın, yani Süleyman Demirel’in damga vurduğu yıllardı. ‘Baba’ bir ‘Ata’ olmasa bile kitlelerin güvendiği bir figürdü. Bir diğer güçlü liderin, yani Özal’ın döneminde ‘zengin babalar’ klişe bir kötü karakter olmayı sürdürdü. ‘Tonton aile babaları’ ise özellikle komedilerde karşımıza çıktı.

Erdoğan döneminin ilk yarısında daha geleneksel, ağırbaşlı, hatta bilge babalar izlerken 2010’larda çok daha sert babalar izlemeye başladık. Türkiye’de özellikle 2010’lu yıllarda yükselişe geçen Erdoğan karşıtlığının ve Erdoğan’ın karşıt eleştirilerinin kültürel iklim üzerinde etkisi olduğu muhakkaktır. Buna karşın Sayın Erdoğan’ın Türkiye’de milyonlarca kişinin gözünde ailesine son derece bağlı ideal bir baba, güvenilir bir aile ‘Reis’i olarak görüldüğünü de unutmayalım. Müşfik, koruyucu-kollayıcı babaların karşımıza genellikle TRT dizilerinde çıkması (Seksenler, Baba Candır, ayrıca Diriliş Ertuğrul vb.) bu doğrultuda değerlendirilebilir.

Elbette yukarıdaki güncel örnekler, sadece senaristlerin öykülerine ilgi çekici ‘kötüler’ bulma çabası olarak okunabilir. Nihayetinde iyiyle kötünün mücadelesi destanların, edebiyatın, tiyatronun ve sinemanın değişmez ögesidir. Yine de popüler kültür, üretildiği ve tüketildiği devrin gerilimlerinden bağımsız düşünülemez. Yukarıda andığımız dizilerin yazarları hiçbir şekilde toplumsal-siyasi gönderme çabasında olmasalar da içinde yaşadığımız dönemin ruhundan (Zeitgeist) etkilenmeleri kaçınılmazdır. Ayrıca bu çerçevede öykü-senaryo yazarları arasında giderek daha fazla kadının başarılı olmasının, ataerkil toplumlarda açıkça dile getirilmemiş sıkıntıları yüzeye çıkardığı gerçeğini de görmezden gelemeyiz. 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları