Top
Naci Cem Öncel

Naci Cem Öncel

noncel@hurriyet.com.tr

07/08/2020

Önlemler neden önemsenmez?

Görünen o ki hemen herkes, salgın nedeniyle tedbirli yaşamaktan sıkıldı. Bunun en açık kanıtını geçen hafta gördük. Bayram tatilinde hemen herkes kendini dışarı attı. Caddeler, sahiller, meydanlar, hemen her sınıftan, her kültürden insanla dolup taştı. Herkesin rahatlayıp “normal” hissetmesi, alıştığı gibi davranması ve tabii turizmin canlanması ne güzel bir gelişme. Ama...

*

“Gitmezsek çok ayıp olur”, “Halaysız düğün mü olur?”,  “Aylardır kapandık. Gelin bir görüşelim işte, ne olacak”... Taziyeler, kutlamalar, düğün-dernek, halaylar, ve tabii bayram ziyaretleri... Zor zamanlarda birbirine destek olmak, en mutlu anları yakınlarımızla paylaşmak ne kadar güzel. Ama...

*

“Ama”sı belli. Bilmeyen, duymayan kalmadı: “Maske, mesafe, hijyen”. Ama uzmanların tüm ısrarlı uyarılarına rağmen “normal” davranmak, alıştığımız gibi hareket etmek istiyoruz. En çok duyulan savunmalardan birisi de “Canım o kadar da ince eleyip sık dokuma”. Peki ama söz konusu hastalığın bizi, yakınlarımızı etkileyeceğini bile bile neden böyle davranıyoruz? Nedenlerden birkaçına değinelim. 

Önlemler neden önemsenmez

*

1. Değişmek, alışkanlıkları değiştirmek zordur. Daha doğrusu kendi irademizle, gönüllü değişim zordur. Alışkanlıkları ve bazı gelenekleri derinlemesine sorgulamadan tekrara yatkınızdır. Kuran bu tutumu şöyle yansıtır: “-Hayır! Biz, atalarımızın üzerinde bulunduğu yola uyarız- dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?

*

2. Her nefis (ego-benlik), arzularının hemen gerçekleşmesini ister. İnsan, adeta ilahi bir kudrete sahipmişçesine “ol deyince olsun” ister. Ama “tanrı olmadığımız” gerçeğiyle, aşamadığımız her engelde yüzleşiriz. Dünyanın var oluş kurallarını topyekûn değiştirmek mümkün olmadığına göre değişime kendimizden başlamak gerekmez mi? Kuran bu konuda şöyle der: “Bir toplum kendisinde (nefislerinde) olanı değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez.” Meşhur sufî Cüneyd-i Bağdadi (ö.909), olumlu değişimin önemini “Müminin [kalbi] bir anda kere yetmiş kere değişir” diyerek vurgulamıştır. Yani değişim, -olumlu veya olumsuz- bizim davranışlarımıza bağlıdır.  

*

3. Çoğu kimse yanlışlarını “kadercilikle” örtmeye çalışır. Yerine getirmediği sorumluluğu temize çıkarmak için “takdir-i ilahi” kavramını işine gelecek şekilde kullananlara rastlarız. Bir diğer hatalı kullanım, “Her şey olacağına varır” ifadesidir. İnsanın olaylar üzerindeki gücünün sınırlı olduğunu hatırlatan bu cümle, “Sen ne yaparsan yap, boş” anlamına gelmez. Muhakkak ki her akıllı varlık, davranışlarından sorumludur. Seçim yapma hakkı bizlere aittir. Ve tabii Hz. Ömer’in veba salgınındaki sözünden hareketle, tedbirli olmak kadere karşı çıkmak değildir.

*

4. İnsanlar genellikle ölümü düşünmeyi sevmezler. Kimse ölümü kendine veya yakınlarına yakıştırmak istemez. Ayrıca eylemlerimizin taşıdığı ölümcül tehlikeleri azımsamaya yatkınızdır. Bu, gündelik hayatımızı sürdürebilmek için bir ölçüde sahip olmamız gereken bir özellik aslında. Ama malum, “Her şeyin fazlası zarar.” Cesaret iyidir. Bununla birlikte tedbirde ısrar, korkaklık değil uyanıklıktır. Nitekim “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın” ayeti, tedbirli olmanın önemine işaret eder. Hz. Peygamber’in hastalık taşıması muhtemel bir kişiye “Tamam, tokalaştık kabul et” diyerek elini sıkmaması buna güzel bir örnektir. Cesaretle cehalet arasındaki dengeyi bulmak, ancak samimi bir gelişim çabasıyla mümkün.

*

5. Özdenetim (iç denetim), dış denetimden daha güçtür. Aslında dış denetim, yani “sıkı tedbirler, polisiye önlemler” kişisel özgürlük alanımızın kısıtlanması demektir. Ne var ki yeterli bireysel olgunluğa ulaşmadıkça iç sesimize değil, polis sirenine öncelik veririz. Günümüzde eğitime “duygusal okuryazarlık, sosyal ve duygusal öğrenme” gibi dersler ekleme çabası bu gerçekten kaynaklanıyor. “Vicdanın sesi” duyulmaz hale gelince tüm sorumluluk “kolluk kuvvetlerine” kalıyor. Oysa milyonlarca insanı aynı anda denetleyebilecek caydırıcı bir güvenlik sistemi yok. (Orwell’in 1984 romanından hareketle, iyi ki de yok!). “Yeryüzünün genişliğine rağmen” (Tevbe 9/118) en önemli denetim aracı, yüzyıllardan beri hep aynı: “Yüreğimizin, vicdanımızın sesi.” 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları