Top
Mehmet Y. Yılmaz

Mehmet Y. Yılmaz

myy@hurriyet.com.tr

13/05/2017

Bir 'ceberut devlet' uygulaması

Dere, parkta yürüdüğü sırada yaya-bisiklet yolunda hafriyat kamyonu tarafından ezilmişti.

Kamyon sürücüsünün, daha cenaze toprağa verilmeden salıverildiğini de hatırlayalım.

Savcılık bununla ilgili bir soruşturma başlatmıştı.

Olayda kusuru ya da ihmali olduğunu düşündüğü 7 kişiden memur olanlar hakkında, İstanbul Valiliği’nden soruşturma izni talep edilmişti.

Savcının soruşturma izni talebine aradan geçen üç aydan fazla süredir bir yanıt verilmiş değil.

Bu arada hakkında soruşturma izni istenilen memurlardan birinin belediyede terfi ettirildiği ve teftiş kurulunda önemli bir göreve atandığı da iddia edilmiş ancak bununla ilgili resmi bir açıklama yapılmamıştı.

Savcılığın soruşturmasını engellerle karşılaşmadan yapabilmesi, kamu görevlilerinin ihmal ya da kusurları nedeniyle sebep oldukları ölüm ya da yaralanmaların cezasız kalmaması için gerekli.

Sadece bunun için değil, bundan sonra da benzer görevlere getirilen kamu görevlilerinin işlerini düzgün yapmak için gayret sarf etmelerini sağlamak açısından da önemli.

O gün hafriyat çalışması yapılırken, çevre güvenliği tam olarak sağlanmış mıydı? Yaya–bisiklet yolunda çalışma yapıldığına, inşaat nedeniyle tehlike olduğuna ilişkin uyarılar konulmuş muydu? Bunlar yeterli miydi?

Bunları ancak savcılık soruşturması bitince öğrenebileceğiz ama bu izin de verilmiyor.

Oysa bu kazadan dersler çıkarmak ve bundan sonra yapılacak işlerde o derslere uygun güvenlik önlemlerini almak ancak bununla mümkün.

Ama gördüğünüz gibi Valilik izin vermedi, soruşturma yapılamıyor.

Milletvekillerinin bile dokunulmazlıklarının kaldırılıp hapse atıldıkları ülkede, devlet memurlarının dokunulmazlıkları sonuna kadar kullanılıyor.

Yabancısı olduğumuz bir durum değil bu. Devlet, suç işleyen memurunu sonuna kadar koruyor.

“Eski Türkiye’de”, buna “ceberut devlet” diyorduk, yenisinde ne deniliyor?


BİR OKSİMORON: ÖZGÜR GAZETECİ!
CUMHURİYET internet sitesinin Genel Yayın Yönetmeni Oğuz Güven, trafik kazasında hayatını kaybeden Denizli Başsavcısı ile ilgili habere atılan bir başlık yüzünden gözaltına alındı.

Gözaltına neden olan “İlk FETÖ iddianamesini hazırlayan Başsavcı Mustafa Alper’i kamyon biçti” başlığı daha sonra değiştirilmiş ama Oğuz Güven yine de sabahın köründe evi basılarak gözaltına alınmış.

Ben o siteyi yönetseydim böyle bir başlık atar mıydım, sanmıyorum.

Olay bu, bir kamyon, savcının aracını biçmiş ama sonu ölümle biten her olayda daha titiz davranmak gerektiğine inanırım.

Peki böyle bir başlık nedeniyle bir gazetecinin gözaltına alınmasına ne demeli?

Bu Türkiye’nin “hukuk devleti” olmaktan uzaklaşmakla yetinmediğini artık bir “kanun devleti” bile sayılmaması gerektiğini gösteren bir uygulamadır.

AİHM, AYM ve Yargıtay kararları bu konuda son derece açık.

Bunlara gerek kalmadan zaten kanunlarımızda da böyle bir “suç” yok.

Ama yine de bir savcı talimat verebiliyor ve gecenin bir vakti bir gazeteci gözaltına alınabiliyor.

Şimdi bu gözaltını haklı çıkarmak için nasıl bir gerekçe üreterek Oğuz Güven’i “terörist” ilan edeceklerini merakla bekliyorum.

Kuşkunuz olmasın ki şu anda sırf yazdıkları yazılar nedeniyle hapishanede olan, haklarında ağır cezalar istenen gazetecilere nasıl suç uydurdularsa, Güven’e de uydurabilirler.

Bu gidişle, hapiste değil, dışarıda bir gazeteci görürsek şaşırmamız gerekecek.

Birbirine tamamen zıt durumları ifade eden iki kelimenin bir arada kullanılmasına “oksimoron” deniliyor.

Bu da Yeni Türkiye’nin oksimoronu olmalı: Özgür gazeteci!


PARTİLİ YARGIYA BİR ADIM DAHA
YENİDEN oluşturulacak Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na TBMM’nin seçeceği 7 üye için ilk tur seçim karma komisyonda tamamlandı ve partili yargı kurulması yolunda bir virajı daha dönmüş olduk.

Referandumdan önce uyardığımız gibi TBMM Genel Kurulu’na “aday” diye gelecek adaylar, AKP-MHP koalisyonu ile seçildi.

Şimdi Genel Kurul’daki seçimde her bir üyelik için önce nitelikli çoğunluk aranacak, bulunamayınca en çok oyu alan iki aday arasında kura çekilecek.

“En çok oyu alan iki adayın”, TBMM’deki AKP–MHP çoğunluğu tarafından belirleneceğini söylemeye gerek var mı?

Geri kalan 6 üyeyi de zaten Cumhurbaşkanı bizzat seçecek.

Öte yandan CHP Grup Başkanvekili Levent Gök, son “hâkimlik sınavını” kimlerin kazandığını açıkladı.

Adli ve İdari yargı organlarında hâkimlik yapacak bu avukatlardan 107’sinin, iktidar partisi ile organik ilişkisi var.

Kimisi parti üyesi, kimisi il-ilçe yöneticisi, kimisi milletvekili adayı, kimisi belediye meclisi üyesi.

Tam listeyi yayınlayacak yerim yok ne yazık ki.

Ve parti tarafından tayin edilen HSK, partili yargıç ve savcıları istediği mahkemeye atayacak, sonra da Türkiye’de “Yargı bağımsız” diyeceğiz.

Artık partili yargı dönemi başlıyor.

Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP’nin başına geçip yeni Anayasa’daki yetkilerini kullanmaya başlamasıyla da “partili devlet”in diğer unsurları tamamlanacak.

Türkiye, aradan geçen bunca yıldan sonra bir kez daha “parti devleti” olacak.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp