DÜNYA tenisinin 1 numarası Nadal, dün Avustralya Open arenasında öyle bir şey gösterdi ki...
Gözyaşı ve ter...
Ve bir insanın ani çöküşü.
Psikolojik deprem. Akıl kayması. Ruh tutulması. Sakatlık hali.
Ve en önemlisi güven şoku.
Nasıl bir psikolojideydi ki...
Rakibi Wawrinka kortta yükselirken, Nadal neredeyse kendi açtığı çukura kapaklanıyordu...
Sanki bir başka Nadal, tenisçi Nadalı kilitlemişti.
Müthiş bir örnektir bu...
Bir insan, dünyanın 1 numarası da olsa, aniden böyle bir çöküşe girebiliyor.
Ve sonra kupayı alan Wawrinkanın Nadala sarılması...
Wawrinkanın soğukkanlı tenisi yetenekle birleşince, böyle oluyor işte.
Dostluğun, sporun ve centilmenliğin zirvesidir o görüntü.
Dikkat edin, daha bizden Grand Slam finali oynayacak bir isim çıkmadı...
Çıkmıyor...
Niye?
Şimdi diyebilirsiniz ki, Yahu kardeşim, biz nelerle boğuşuyoruz, sen ne yazıyorsun.
Biz memleket meselesi ile uğraşıyoruz, sen tenis diyorsun.
Evet, yazıyorum. Çünkü...
Dünyadan kopmak istemiyorsak...
Bir güven kriziyle kendimizi, kendi açtığımız çukura gömmek istemiyorsak...
Türkiyedeki bu anti-spor eğitim sistemini değiştirmek gerekiyor.
Çocukları, sınav ve ödev yorgunu yapan bu sistemden, ne bir yaratıcı akıl çıkar, ne de bir sporcu yetişir.
Dikkat edin...
SPORA DUDAK BÜKERSENİZ
Bizde memleket meselesi diye bir laf vardır.
Ve her şey ondan sonra gelir. Spor, sanat, müzik, edebiyat...
Bütün bunlar ikinci dereceden işlerdir.
Memleket meselesinin yanında nedir ki!!!
Memleket meselesi de yalnızca Ankaranın takım elbiseli halinden sorulur.
Oysa çağdaş dünyadaki ileri yaşam biçimleri için memleket meselesi, artık çok geniş bir yelpazede yükseliyor.
Mesela soralım:
- Türkiye ekonomisi inanılmaz derecede yükselince...
- Dünyanın ilk 10 ekonomisine girince...
Ne yapacaksınız?
İşte asıl mesele orada başlar.
Çünkü o memleket meselesi o ülkenin çocuklarının eğitimidir.
Mesela spordur.
Yaratıcı akla verilen önemdir.
Ve siz eğer çocuklara bunları sağlayamazsanız, dünya markası da olamazsınız, dünyanın dev ekonomisi de...
Paradoks da buradadır işte.
Mesela bir araba markasını dizayn etmek, bir kent plancısı olmak, bir marka tasarımcısı olmayı hayal etmek...
Bunlar memleket meselesinden sayılmaz.
O yüzden de, spor denilince dudak bükülür.
Avustralya Openda 600 bin insan izleyici oldu.
Markalar yarıştı.
İşte o nedenle yazıyorum Nadalı, Wawrinkayı...
Çünkü dünyanın aynı zamanda yaratıcı akılla zenginleştiğini göremeyenler...
Tasarımı, özgür düşünceyi, eğitim ve sporu ciddiye almayanlar...
Dünyadan kopmaya mahkûm oluyorlar.
O yüzden size çok basit gelebilir.
Ama eğer bir gün bizim de bir evladımız, böylesine muazzam bir spor ekonomisinde başrol oyuncusu olabilirse...
Bu yalnızca onun değil, memleketimizin dünyayla birleşme töreni olur.
Düşünün ki, dünya devi KİA, Avustralya Opena sponsor olmuş.
Peki bizden de bir örnek verebilir miyiz?
Bir Türkiye markasının böylesine muazzam bir spor olayına sponsor olması gibi...
Hep yazıyorum...
Artık bu çağda, ülkelerin tek sembolü devletlerin isimleri değildir.
Dünya çapındaki markalarıdır.
Onların logolarıdır.
Ve işte o yüzden diyorum ki:
Asıl memleket meselesi, bu eksikliği görememektir...
Ve bunu göremediğimiz için,
Yargıdan siyasete, polisten medyaya kadar çok ağır bir güven krizi yaşıyoruz...
Asıl memleket meselesi, bir duvar yazısını bile suç gibi gören zihniyettir.
Asıl memleket meselesi, yaratıcı aklı, eğlenmeyi, hayal kurmayı ve sporu çocuklardan uzak tutan zihniyettir.