İSTEDİĞİNİZ kadar uğraşın...
O çatal dil, o habis kibir, o melanet yüklü zihinler, ölüm bakışlı gözler...
Ne yaparsanız yapın, bölemeyeceksiniz.
Niye mi?...
Berkinler var. Burakcanlar var.
Ve en önemlisi onların babaları var.
Kumpas kafalı, tuzakçılara karşı...
Bu ülkede tertemiz kalpli anneler-babalar var.
Ne oldu şimdi?...
Gencecik çocukların cenazelerini bir tarafın sembolü yapmak isteyenler.
İşte Berkinin babası, Burakcanın babasını aradı.
Öyle bir başsağlığı diledi ki...
Nefretin tuzağı pul pul döküldü.
Berkinin babası Burakcanın babasına dedi ki:
Senin evladın benim evladımdır...
Burakcanın babası da Berkinin babasına dedi ki:
Senin oğlun benim oğlumdur. İstanbula gelir gelmez sizi ziyaret edeceğim...
Bu nasıl bir insanlık dersidir.
Bu memlekette kinden, öfkeden, nefretten, uzakta büyümüş insanların dersidir bu sözler...
Yunusun, Pir Sultan Abdalın, Mevlânânın çocuklarından gelen bir derstir bu...
İnsanlık dersidir.
Şimdi anladın mı, ey eli sopalı nefret mangası...
Şimdi anladın mı, ey çatal dilli öfke salyası...
Şimdi anladın mı, ey kardeşlik katili...
Şimdi anladın mı, ey kask kafalı nefret cücesi...
Anladın mı iyiliğin gücünü.
İyi ki varsın, Sami Elvan...
İyi ki varsın, Halil Karamanoğlu...
Ne oğullar gitti bu memlekette.
Ve şimdi siz hepimize...
Ne babalar varmış dedirttiniz.
İşte evladını kaybetmiş iki baba.
Geçiyorlar, siyaset meydanlarını, sloganları, çatışmaları...
Geçiyorlar dev posterleri, afişleri, yürüyüşleri...
Biri diğerine diyor ki...
Evlat acısının kıyaslaması olmaz...
Diğeri cevap veriyor:
Acının siyaseti olmaz.
Bir gün gelecek, bugünlere bakacağız...
Tarihin aynasındaki zaman, bütün makyajları silecek.
Utancın eşkali apaçık görünecek.
Sami ve Haliller kalacak. Onların iyiliği kalacak bize...
Bütün evlatlarımıza birer ders olarak...