DAHA önceki yazılarımı okuyanlar bilirler, kitap mağazalarındaki personelin bilgisinin ve kitap mağazalarının müşterilere/okurlara sunduğu konforun önemine sıklıkla değinirim...
Alışkanlıklarından vazgeçmeyen biri olarak kitabı kitapçıdan almayı severim.
Görerek, birkaç sayfa okuyarak, dokunarak, kapağından kâğıdına kadar inceleyerek kitap almak bir alışkanlıktır. Belki bu biçimsel ilgim yıllarca kitap yayıncılığı yapmamdan da kaynaklanmış olabilir.
Kitap mağazalarına gittiğimde, orada çalışanlarla, kitabı seven kitapçılarla konuşmayı severim.
En çok satandan yeni çıkanlara, ilgi gören türlerden iyi edebiyat eserlerine kadar sıralama konusunda düşünce alışverişinde bulunurum. Hoşuma giden yanı, sizin neleri okuduğunuzu bilirlerse, dikkat etmişlerse, tercih ettiğiniz türde yeni bir kitabın geldiğini haber vermeleridir. Kitapçıda çalışanların okurlara/müşteriye sunduğu bilgilerin öneminin altını çok yazımda çizmişimdir.
Okur-kitap satıcısı arasındaki ilişkinin ne olduğu ve ne olması konusunda önce Almanyada bir kitapçıda yönlendirici/seçici danışman olan Nalân Çelikbudaktan gelen e-postadan bazı bölümleri okurken, Türkiye ile ilgili birkaç açıklama notu ekleme gereği duydum.
Kitabevi zincirlerinin kitap satışlarındaki etkisi malum. Özellikle her alışveriş merkezinde bu zincir kitabevlerinden biri bulunuyor.
Hiç kuşkusuz kitap meraklılarının gittiği, bağımsız, zincirin dışındaki kitapçılar da var.
Genellikle uzmanlar, araştırıcılar ve tabii ki müdavimler ihtiyaçları olan kitapları oradan sağlamaya çalışırlar. Bağımsız kitapçıların okuru çeken en önemli özelliği, okurla bir dostluk bağı oluşturmalarıdır. Zincir mağazalarda yaşanan süpermarket hızından uzak, geniş zamana yayılan kitap alışverişleri en önemli etken belki de... Genellikle, esnek saat aralıklarında açık olması da okuru çekiyor. Bağımsız kitabevlerindeki personelin, zincir mağaza personellerine oranla kitap ve yeni yayınlar konusunda daha bilgili olduğu inancındayım. Zira sorduğunuz kitabın mevcudunun olup olmadığını bilgisayardan kontrol etmiyorlar... Ancak Cağaloğlu kitabevlerini hatırlatan bu bilgili, takip eden personel ne yazık ki bizim ülkemizde henüz kurumsallaşmış değil.
***
YUKARIDA değindiğim Nalân Çelikbudakın Almanyada internet kitapçılığı, mağaza kitapçılığı, okur-kitapçı ilişkisi konusundaki notlarını okuyalım:
Alman Kitap Yayıncıları Birliğinin yaptığı açıklamaya göre, son beş yıldır kitapçıların cirolarındaki düşüş geçen yıl durdu. Durmakla kalmayıp binde 9luk bir artış da gösterdi. Almanyada yaklaşık 8 bin kitapçı var. Bu kitapçılarda yaklaşık 120 bin kişi çalışıyor. Kitap sektörünün yıllık cirosu da yaklaşık 9.5 milyar Euro.
Bu sevindirici gelişmenin sebeplerine gelince, kitapçıya giden bir kişi, orada kitap danışmanı ile şahsi bir ilişki kurabiliyor, yeni veya piyasada olan kitaplarla ilgili danışmanlık hizmeti alabiliyor. Kitap danışmanlığı Almanyada üç yıllık eğitim gerektiren bir meslektir. Dolayısıyla bir danışmanın tavsiyesi bazen kişiye bambaşka ufuklar açabiliyor, kitap dünyasının dehlizlerinde yeni yolculuklara çıkmasını sağlayabiliyor. Kitap bir kültür varlığı, dolayısıyla rastgele veya kapağına bakarak seçilen bir kitap yerine kitapçıya gidip dokunarak, kokusunu alarak ve danışarak seçilen kitabın insanın kültür ufkunu daha çok açacağı muhakkaktır.
Burada benim altını çizmek istediğim, kitap danışmanlığı diye bir mesleğin olması ve bunun için de üç yıllık bir eğitim görme gereği!
***
UĞRAKLARINIZ arasına mutlaka kitapçıları katın.