Mustafa Bilgehanın derlediği Tanıkların Anılarıyla İsmet İnönü - Sözler ve Dersler kitabı büyük bir lideri çeşitli yönleriyle tanımamızı sağlıyor.
Bu tür kitapların önemini belirtmek isterim. Birçok kimse birlikte çalışmıştır, onunla uzun bir siyaset ömrü geçirmiştir ama ne yazık ki bizde anı yazma âdeti pek olmadığı için birçok görüş, düşünce, kanaat sözlü meclislerde konuşulup geçilmiştir, kulaktan kulağa nakledilerek eksilmiş, değişmiş veya unutulmuştur. Oysa bu kitap, başta siyaset dünyamızın birçok isminin İnönü hakkında düşüncelerini bize iletiyor.
Kitabın hazırlanış yöntemini beğendiğimi belirtmeliyim. Konuşulan kişinin başta biyografisi yer alıyor. Böylece konuşmasının içeriğini dönemin koşulları ve İnönüye yakınlığı oranında değerlendiriyoruz.
Bu konuşmalarda hiç kuşkusuz beni en çok ilgilendiren sanatçıların tanıklığıdır. Ömer Asım Aksoyun anlattıkları bir devlet adamının dille ilgilenmesini, o konuda yazılar okuduğunu gösteriyor. Yaver bir gün Aksoyu Köşke çağırıyor, Aksoyla İnönünün Mecliste karşılaşmalarından başka bir yakınlıkları yok. Aksoy, Türk Dili dergisinde; Gaziantep ağzındaki deyimleri yazmış, İnönü bu yazı için Köşke davet ediyor... İnönünün dille ilgisi her zaman devam etmiştir.
Genç kuşak okumalı
Mükerrem Berkin anlattıkları, İnönünün kültür politikası ve çoksesli müziğe verdiği önem açısından çok ilgi çekici geldi bana. Beethovendan hareketle çoksesli müzik için söyledikleri, sanırım herkese tavsiye edilebilir:
İlk dinlediğinizde anlamayabilirsiniz, hiç hoşlanmayabilirsiniz. Ama araştırın, eserleri okuyun, kulaklarınızı oraya verin, inatla dinleyin; kısa bir zaman sonra göreceksiniz ki bu musikinin, bütün insanlığın musikisinin, hayranı olacaksınız.
Vehbi Koçun anlattıklarıysa, işadamları ile devlet adamları arasındaki ilişkilerdeki sınırı göstermesi bakımından önemli: İnönü bambaşka bir başbakan, bambaşka bir insandı. Beni zaman zaman çağırırdı. Bu çağırmaların üç nedeni olurdu: Çağırır bir şey sorardı. 15 dakika sonra hemen ayrılırdım. Biraz uygun olduğunda çaya çağırırdı. Zaman zaman da akşam yemeklerine çağırırdı. Yemekten sonra kalkılıp kahve içilir, sonra otururken onun uykusu gelmiş olurdu ki Koç senin uykun gelmiş derdi. Ben de anlardım ki, sepetlenme zamanı geldi, hemen kalkardım. İsmet Paşayı tanıdığım günden itibaren ölünceye kadar ya da iktidarda bulunduğu sürece işlerim için en ufak bir şey istemedim. İsteseydim düşerdim İsmet Paşanın yanından. Öyle bir adamdı. O da kişisel hiçbir istekte bulunmadı... Hiçbir şey...
Tanıklıklar, çok yönlü İnönüyü tanımada yararlı olacak bir kitap.
Herkes özellikle genç kuşak bunu okumalı.