Top
Ayşe Arman

Ayşe Arman

aarman@hurriyet.com.tr

11/01/2014

Paralel devletten sonra neocon çetesi!

AK Parti Milletvekili Şamil Tayyar’la dün başladığımız röportaj bugün son buluyor. Salıdan itibaren farklı görüşler okumaya devam edeceğiz...

 


Siz, Ergenekon davaları sırasında en aktif gazetecilerden biriydiniz. Bu gelinen noktada, “Bu mücadeleye yazık oldu!” diye düşünüyor musunuz?
-Düşünmüyorum. Ergenekon ve Balyoz davaları süresindeki mücadele, Türkiye’nin karanlık tarihiyle bir hesaplaşmasıydı. Eğer biz bu hesaplaşmayı yapmasaydık, bugün sizinle AK Parti milletvekili olarak herhalde konuşmuyor olurdum. Belki cezaevinde beni ziyarete gelirdiniz. Cumhurbaşkanı ve Başbakan da cezaevinde olabilirdi. AK Parti diye bir parti de olmayabilirdi. Çünkü bu süreçte AK Parti’ye kapatma davası açıldı. Başbakan’a yönelik, 20’nin üzerinde suikast teşebbüsü planlandı. Beş ayrı darbe senaryosu bertaraf edildi. Dolayısıyla, sivil siyaset üzerinde vesayet oluşturan bu odaklarla mücadele olmasaydı, bugün sivil siyaset bu kadar güçlü olmazdı. Onun için ben bu mücadelenin çok doğru, yerinde ve demokratik kazanımlarının çok fazla olduğunu düşünüyorum. Ancak buradaki sıkıntı, Ergenekon’u tasfiye ederken, Ergenekon’dan boşalan yere kendilerinin gelip oturmaya çalışmasıdır...
Cemaat’i mi kastediyorsunuz?...
-Cemaat demek yanlış anlaşılır, “neocon çetesi” diyeyim...
“Paralel devlet”ten sonra “neocon çetesi” mi çıktı?
-Ben öyle tanımlıyorum. Herkes kendine göre bir tanım yapıyor. Çünkü her tanım, kendi içinde başka bir ideolojik kimlik içeriyor...
Siz “neocon çetesi”yle, Başbakan’ın “paralel devlet”le anlatmaya çalıştığı şeyi mi kastediyorsunuz?...
-Evet, aşağı yukarı aynı. Bu çetenin buraya yerleşmesini bizim engellememiz gerekirdi. Şu anda sıkıntının bir kaynağı bu. Bir başka kaynağı da, onları bertaraf etmeye çalışırken, başka bir vesayetçi anlayışla uzlaşıyor görüntüsü oluşturmak. Bu bence yanlış. Yani Feyzioğlu’nun yapmaya çalıştığı Ergenekon ve Balyoz sanıklarını tahliye ettirmeye yönelik girişimi, AK Parti tabanında doğru algılanmıyor...

TÜRKİYE AÇISINDAN FELAKET OLUR

Tüm bunlar AK Parti’ye ne kadar zarar verdi? Oy kaybeder mi?
-Bu “neocon çetesi”yle mücadelenin AK Parti’ye yeni kapılar açtığını düşünüyorum. Bir tarafta gidenler var ama diğer tarafta da gelenler. O yüzden AK Parti’nin 17 Aralık’tan öncesine göre oy bakımından kötü bir durumda olduğunu düşünmüyorum. Ancak eğer Ergenekon ve Balyoz’u aklayan bir görüntü sergilenirse, bunu da halka iyi anlatamazsak, asıl siyasi darbe o zaman gelir...
“İki taraf da tasfiye olur” dediniz. Ne kastettiniz?
-Eğer biz bu oyunla planlanmak istenen sonuçları iyi analiz edip aklımızı başımıza almazsak, bu süreçten Cemaat çok ciddi bir zarar görür. Ancak AK Parti olarak biz de zarar görebiliriz. Dolasıyla Cemaat’in tasfiye olduğu AK Parti’nin de hırpalandığı ve siyasi etkisini kaybettiği bir siyasi atmosfer hem bizim açımızdan hem de Türkiye açısından felaket olur.
Peki bu olan biten, din kardeşlerinin tarihte görülmemiş bir biçimde birbirine düşmesi mi?
-Hayır, öyle düşünmüyorum. Çünkü AK Parti ile Cemaat tabanı arasındaki siyasi geçişkenlik, hâlâ devam ediyor. Tabanda çok fazla problemimiz yok. Eğer bu kavganın sebeplerini topluma iyi anlatabilirsek, bunun bir din kardeşliği kavgası değil de, uluslararası bir oyun olduğunu herkes görürse bundan Türkiye kazançlı çıkar. Şu ana kadar iyi anlatılamadığını düşünüyorum.

YETER Kİ BAŞBAKAN DOĞRU BİLGİLENDİRİLSİN

Siz her konuda partiyle aynı mı düşünüyorsunuz? Farklı düştüğünüz noktalar yok mu hiç?
-Siyasete girdikten sonra da ilkesel davranmaya özen gösterdim. Gazetecilikte neyi savunuyorsam, siyasette de aynı şeyleri savunmayı sürdürdüm. Ama parti, bir konuda bir kanaat oluşturmuş ve karar vermişse, parti disiplini açısından ona uymak zorundasınız. Yine de bana düşen, yanlış bulduğum yerlerde partiyi uyarmak. Örnek olsun diye söyleyeyim, daha önce de Başbakan idam cezasını, kamuoyundan gelen tepkiler üzerine tartışmaya açmıştı. Ben, idam cezasının yeniden getirilmesinin doğru olmadığını, AK Parti olarak Anayasa’dan bunu bizim çıkardığımızı, evrensel hukuk değerlerin bakımından da idam cezasıyla Türkiye’yi yeniden tanıştırmanın çağdaş bir görüntü oluşturmayacağını ifade etmiştim. O zaman bana kızanlar oldu. Sonra birkaç BDP’li, PKK’lıları karşılamaya gidince, dokunulmazlıkların kaldırılması gündeme geldi. Ben bunun de doğru bir yaklaşım olmayacağını da ifade etmiştim. Kürtaj ile ilgili tartışmada da farklı bir tavır sergilemiştim. Sonuçta ne oldu? İdam cezasını geri getirmedik, dokunulmazlıkları kaldırmadık, kürtajla ilgili düzenlemeyi de kamuoyu hassasiyeti doğrultusunda yaptık. Yani parti ve ülke yararına olan çıkışlarda, Başbakan da doğru şeyler söylendiğinde, buna uyan ve ona göre hareket eden biri. Yeter ki, Başbakan doğru bilgilendirilsin. Ama zaman zaman, farklı kanallardan yanlış bildirimlerle, yanlış kanaatler oluşturulabiliyor...

SİYASETİN HASTALIĞI

Sizce Başbakan farklı fikirlere ve eleştirilere açık mı?
-Eğer doğru zamanda doğru üslupla ifade edilirse, buna açık olduğunu düşünüyorum. Ancak bu fikirleri ifade edebileceğiniz, Başbakan’a söyleyebileceğiniz mekanizmaların çoğaltılması lazım. Her zaman, her istediğinizde bunları söyleyemiyorsunuz. Grup toplantıları milletvekillerinin fikirlerini rahat ifade edebilecekleri bir yapı olmaktan çıktı. Sadece Genel Başkan konuşuyor ve gidiyor. Fakat bu yalnız bizim partiye özgü bir durum değil. Bütün siyasi partilerde böyle. Maalesef Süleyman Demirel zamanında gelişen bu kötü gelenek, bugün siyasetin hastalığı haline geldi. Ve devam ediyor.
Eğer bu siyasi mekanizmaları çoğaltırsak, zannediyorum ki daha doğru bir yolu buluruz.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp