Top
Taha Kıvanç

Taha Kıvanç

tkivanc@htgazete.com.tr

04/01/2016

Amerika bizim dostumuz. Yoksa değil mi?

 

TÜRKİYE ile ABD ittifak ilişkisi içerisinde iki ülke. Bir ara “stratejik ortak” olduğumuz bile söyleniyordu. Washington’u kızdıran söylem ve eylemlerimiz olduğunda dahi ilişkiler belli bir düzlemde devam etti. Şimdilerde yeniden “iyi” denilebilecek bir ilişki söz konusu ülkelerimiz arasında...

Acaba?

Bu soruyu sormamın sebebi, Wall Street Journal (WSJ) Gazetesi’nde çıkan bir haber. Habere göre, ABD’nin bütün dünyayı dinleyebilecek güçte uydulara sahip NSA istihbarat örgütü, bir ara Alman Şansölyesi Angela Merkel ile Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın telefon konuşmalarına kulak veriyordu; artık onları dinlemiyormuş NSA...

ABD Başkanı Barack Obama’nın Ocak 2014’te dünya kamuoyu önünde verdiği, “Amerika’nın dostları ile müttefiklerine dönük uydularla dinleme faaliyetimizi durdurduk” sözünün gereğiymiş bu.

Fransa ve Almanya ABD’nin dostları arasında bulunuyor.

İyi de, WSJ Gazetesi, NSA’nın Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu dinlemeye devam ettiğini de yazıyor... Ve yazdıklarının doğru olduğunda ısrarlı...

Kusura bakılmasın, ama bu haber bana dokundu. Fena halde rahatsız oldum.

Ülkemin cumhurbaşkanının telefon konuşmalarına bir yabancı devletin kulak vermesi yeterince rahatsız edici; daha fazla rahatsızlık veren, bunu yapan yabancı ülke ile “dostluk” ve “ittifak” ilişkisi içerisinde bulunduğumuzu sanmamız.

Washington bizi dost ve müttefik görmüyor mu yoksa?

Gazetede bu haberin çıkmasının üstünden fazla zaman geçmeden başbakanlarının dinlendiğini öğrenen öteki ülkeden, İsrail’den, tepkiler gelmeye başladı. İsrail’in eski Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Yaakov Amidror, “ABD herkesi dinler, bu yüzden heyecanlanmamıza gerek yok; ABD bunu alenen söylemez, ama herkes bunu bilir ve herkesin bunu bildiği de bilinir” demiş...

Tepkisizlik de bir tepkidir.

Bizde ne oldu? WSJ haberi Türkçe’ye çevrilip gazetelerde yayımlandı. O kadar. Aradan geçen günlerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu birkaç kez meslektaşlarımızla bir araya geldi; onlardan herhangi bir tepki geldiğini duymadım.

Önem mi vermiyoruz dinlendiğimize, yoksa dinlenebileceğimizi mi düşünmüyoruz?

 

SİZ ASIL STEFAN IHRIG'İN BU KİTABINA CEVAP VERİN

İŞE bakın siz. Bendeniz, Hitler, üniter devlet, Türkiye’ye örnek başkanlık sistemi gibi güncel konularda münasebetsiz bir tezi gündeme taşıyan bir kitabı eleştirmeye karar vermişken...

Aynı konu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sözleriyle çok farklı biçimde gündeme taşınıverdi.

Son birkaç günü şaşkınlık içerisinde geçirdim.

Cumhurbaşkanı “Üniter devlette başkanlık sistemi olmaz” diyenlere cevap olsun diye, “Hitler Almanya’sı üniter devletti, sistemi de başkanlıktı” anlamına gelen bir cümle kurdu. Sadece bizdeki muhalif basın değil, dünyanın dört bir köşesindeki gazeteler de, “Erdoğan Hitler Almanyası’na özeniyor” başlıklı haberler ve yazılarla çıktı.

Münasebetsiz tezin sahibi tarihçi Stefan Ihrig ise, “Ataturk in the Nazi Imagination” (Alfa Yayınları’ndan çıkan Türkçesi: “Naziler ve Atatürk”) adlı kitabında, Hitler’in, Almanya için yeni bir sistem arayışı içerisine girdiğinde, kendisine esin kaynağı olarak “Kemalist Türkiye”yi seçtiğini ileri sürüyor.

Berlin’de Türkoloji okumuş, şimdilerde İsrail’de araştırmalarını sürdüren Alman araştırmacı Ihrig, 1920-1930 döneminin gazetelerini taramış ve sonunda pek çok eserde “3. Dünya ülkelerine direniş modeli” olarak gösterilegelen Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye’nin, esas Almanya için “örnek ülke” görevi gördüğü sonucuna varmış...

“Hitler ve adamları Ankara’ya bakıp kendilerine o yolu seçtiler” tezini işliyor kitap.

Teze “münasebetsiz” sıfatını vermemin sebebini herhalde anladınız.

Kolay anlaşılmayan ise, şimdilerde bizde yürüyen tartışma. Elin Alman’ı “Berlin için ilham kaynağı Ankara’ydı” diyor; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözü üzerine patlayan tartışma sırasında, birileri, Hitler Almanya’sı ile bugünün Türkiye’si arasında ilişki kurmaya çalışıyor...

Tayyip Bey’e laf yetiştireceklerine, Stefan Ihrig’in kitabına “reddiye” yazsalar daha doğru bir iş yapmış olurlar.

Bilimsel dergilerde çıkan değerlendirmelere bakılırsa, Ihrig’in kitabında ileri sürdüğü tezin ilgi görmediği ülke yok gibi...

 

STAR WARS'UN İLHAM KAYNAĞINI ARAMAYA DEVAM

GEÇEN hafta, burada, dünyayı kasıp kavuran “Star Wars” filmlerinin ana teması ile kahramanlarının Taocu felsefeden etkilendiğini yazmıştım.

Bir dostum itiraz etti, ona göre de “Star Wars” filmlerinin arkasında bir dinin inanç esasları var, ama o din “Taoizm” değil.

“Musevilik” dedi dostum ve bana tezini kanıtlamak üzere Jewish Chronicle (JC) Gazetesi’nden bir kupür gönderdi.

Filmdeki kahramanlar Tevrat’tanmış: Yoda / Yodeya... Ben Kenobi / Ben K’navi... Jedi / Yehudi...

Tabii bir de Darth Vader karakterinin göğüs kartındaki ifade...

JC yazısında, filmde kullanılan ifadeler ile onların Tevrat’taki yerleri de yer alıyor.

“Star Wars” filmlerinin arkasındaki isim, George Lucas, Musevi değil. Dostuma ve onun gönderdiği kupüre göre, eseri olan filmlerde Musevilik etkisi büyük. Lucas’ın kendisiyse, ilk Star Wars’u çekmeden yıllarca önce zihninde taşıdığı konuyu beyaz perdeye aktarmada sorunlar yaşadığını, sonra zihnini açan bir kitapla karşılaştığını açıklamış... 1985 yılında...

Kitap Joseph Campbell’e ait, adı da “The Hero with a Thousand Faces” (Bin Yüzlü Kahraman)... Kitapta üç aşamalı bir seyahat anlatılıyormuş...

Üzerinde bu kadar duruşumun sebebi, bütün dünyada milyonlarca insanın izlediği, şirketine milyarlarca dolar kazandırmış bir filmin senaryosunun dini metinlerden yararlanarak yazıldığını hatırlatmak...

Acaba kendi kutsal metinlerimizden, “Star Wars”ta olduğu gibi, dolaylı şekilde yararlanılarak yazılmış senaryolar filme aktarılamaz mı? Aktarılsa ilgi çekmez mi?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp