Top
30/07/2013

Koç'un ekonomi politiği

ÇEVREMDEKİ birçok insanın aksine ben, Başbakan Erdoğan'ın hiçbir tavrı durup dururken aldığına ve bazen de gündemi değiştirmek için konuştuğuna inanmıyorum. Aksine onun aldığı her tavrın, her kararın temelinde sağlam ekonomi/politik nedenler olduğunu düşünüyorum.
Koç Grubu ile iktidar arasındaki gerginliğin de ekonomi/politik nedenleri olduğuna, bunun da durup dururken ortaya çıkmadığına inanıyorum.
"Ekonomi/politik" temelde ağırlıklı olarak Marksist bir terimdir; sosyal ve politik süreçlere ekonomik temelin belirleyiciliği ilkesiyle bakılmasını, görünürdeki gelişmelerin temelindeki sınıfsal ilişkilerin ve çelişkilerin ortaya çıkarılmasını ister.
Koç ile hükümet arasındaki Koç'u yazılı açıklamaya itecek düzeyde yaşanan gerginliği, kapitalist dünya sistemini bilmeden anlamak imkânsızdır.
Global sistem, "merkez" ve "çevre" olarak ayrılmıştır. Merkezde global kapitalizmin sermaye birikiminin yönünü belirleyen sermayeler bulunur. Çevrede ise kendi dinamiği ağırlıklı olarak bu merkezdeki sermaye tarafından kontrol altında tutulan sermaye vardır.
Kendisini merkez olarak tanımlama çabaları olmakla birlikte Türkiye, sistemdeki konumu nedeniyle bir çevre ülkedir.
Global sistemin düzenli, aksamadan işleyebilmesi için her çevre ülkede bir "kontrol edici" veya hâkim sermaye olmalıdır. Bu kontrol edici sermaye, global sistemin merkezindeki gruplar ile kendi ülkesindeki sermayelerin arasındaki ilişkileri düzenler, sistemin aksamadan işlemesi için merkezdeki eğilimleri, ihtiyaçları ve trendleri kendi ülkesindeki sermayeye aktarmakta işlev oynar.
Bu kontrol edici sermaye, Türkiye'de yakın zamana kadar Koç Grubu'ydu. Bu grup gerek kendi ekonomik gücü gerekse merkez ülkelerde kurulmuş olan sınıfsal ilişkiler yoluyla bu rolü kapitalist dünya sistemi açısından doğru biçimde oynadı.
Ancak AK Parti'nin iktidarıyla birlikte Türkiye'de sermaye birikimi şekli değişti, toplam sermaye içinde ise bir yeniden yapılanma başladı. Deyim yerindeyse, burjuva sınıfı içinde bir yeniden yapılanma sürecine girildi.
Siyasi iktidar tarafından da desteklenen bu yeniden yapılanmanın sonuna kadar başarıyla sürdürülebilmesi için ülkemizi kontrol edici sermayenin de değişmesi gerekiyor. Bu bir siyasi tavırdan kaynaklanmıyor, aksine bu ekonomik bir zorunluluktur.
Başka ülkelerdeki süreçler göstermiştir ki, bu sermaye yapılanmaları, toplam sermaye içindeki güç ilişkilerinin değişmesi ve kontrol edici sermayenin değiştirilmesi hep sancılı olmuştur, ama ne zorluk çıkarsa çıksın ekonomik temelin belirleyiciliği devreye girdiğinden süreçler bir şekilde mutlaka tamamlanmıştır.
Çünkü yapı değiştirmeye başlayan ülkenin toplam sermayesi, eski birikim döneminde güçlenmiş ve bu yüzden eskimiş kontrol edici sermayesi aracılığıyla global sisteme artık zor uyum sağlamaya başlamıştır.
Eğer ülke içinde yeni burjuvalar ortaya çıkıyorsa, toplam sermaye içindeki güç ilişkileri değişiyorsa ve global sermayenin merkezi de bu değişime olumlu gözle bakıyorsa o zaman kontrol edici sermayenin de değişmesi zamanı gelmiştir.
Sanıyorum Türkiye için de bu zaman gelmiş durumda.
Gezi olaylarında Divan Oteli'nde yaşananlar sadece değişim ihtiyacını gündeme taşıyan bir vesile olmuştur.
Marksist bir ekonomist olarak bu değişim sürecinin nasıl yürüyeceğini, yeni kontrol edici sermayenin nasıl oluşacağını, bu rolün hangi gruba gideceğini büyük bir ilgiyle izleyeceğim.
Bu tür süreçler hakkında yüzlerce kitabı okumuş bir insan olarak, yaşananlar benim için kitaplarda yazılı olanların gerçeklikte denenmesi anlamına gelmektedir.
Bu bağlamda Koç Grubu'ndan dün yapılan açıklamada, "grubun, Türkiye'nin global oyuncu olması dışında bir hedefinin olmadığının" belirtilmesi de bana anlamlı geldi.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp