Top
30/07/2010

İktidar, tutukluları ceset mi sanıyor

Ben neredeyse 25 yıldır zaman zaman "habeas corpus" kavramı üzerine yazarım. Bunu yazmayı hiç aksatmadım ve devam da edeceğim; çünkü bir ülkenin gerçekten hukuk devleti olup olmadığını belirleyen en önemli evrensel hukuk kavramıdır bu.
Ve Türkiye'de katiyen bilinemez ve nedense anlaşılamaz.
Bu açıdan baktığımızda Türkiye'de gerçek bir hukuk devletinin var olmadığını üzülerek görürüz ve Türkiye'de hukuk anlayışının 800 yıl öncesine ait olduğu ortaya çıkar.
Zira biraz sonra anlamını açıklayacağım bu kavram, İngiltere'de 1215 yılında ilan edilmiş olan MAGNA CARTA'ya (Büyük Ferman) dayanır.
Büyük bir devrim olduğu için bu, tam formüle edilmesi biraz zaman almıştır ve kavram, dayandığı metinden hayli uzun süre sonra 1679 yılında tam anlamıyla formüle edilmiştir.
Bugün İngiltere'nin demokrasinin beşiği olarak anılmasının temelinde bu önemli ilke yatmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Bildirgesi de buna bağlı olarak oluşturulmuştur.
Türkiye'de bu kavram ya bilinmiyor ya da bilinçli bir şekilde unutuluyor. Dolayısıyla Türkiye bir türlü gerçek bir hukuk devleti olamadığı gibi demokrasi de olamadı; insan haklarının durumu ise malum.

NEDİR BU KAVRAM?
Türk insanına nedense anlaması çok zor ve gizemli gelen bu kavram, aslında gayet basittir. Özetle "habeas corpus", "vücudu göster" veya "vücudun se-| nindir" anlamına geliyor. Kimse I heyecanlanmasın, "vücudu I göster" dedim diye; mayosuyla J I yakalanan selülitli vücutlardan
I bahsedecek değilim. Bu sefer I konumuz, bazılarınıza göre çok I daha az heyecan verici, bana göre ise çok daha heyecanlı bir vücudu göster kavramıdır.
Kısaca bu, gözaltına alınan veya tutuklanan insanlar için tutuklamayı yapan otoriteye "vücudu göster" diyor. Tutuklanan kişiye de "vücudun senindir" diye seslenerek "Senin tutuklu olmana rağmen bazı hakların var, bu haklarını aramakta alabildiğince serbestsin" deniliyor. İngilizler 1215 yılında düşünmüş prensibi ve kuralı da 1679 yılında koymuş. Biz hâlâ bunu bilmiyoruz, ne kadar utanç verici değil mi?
Tutukluluk, ülkemizde ceza halini almış durumda. Ve bu sadece siyasi içerikli davalara özgü bir şey değil.
Bu konuda Türkiye'nin genelinde bir felaket yaşanıyor. Kısaca rakamlara bakarsak ne dediğimi çok daha iyi anlayacaksınız.

FELAKET TABLO
Bu konuyu daha önce çalıştığım gazetede de yazmıştım, verilerimi o yazıdan alıyorum. Şu anda değişen bir şey yok, bir değişiklik varsa durum daha kötüye gittiği için vardır.
31 Ocak 2010 itibarıyla Türkiye'deki cezaevlerinde 117 bin 547 kişi bulunuyor. Bunlardan sadece yarısının, yani 55 bin 856 kişinin cezaları kesinleşmiş durumda. 19 bin 642 kişi hükmen tutuklu, yani mahkûmiyet kararları temyizde olduğundan kesinleşmiş değil.
Sıkı durun, tam 41 bin 40 kişi tutuklu
statüsünde, yani haklarında verilmiş bir kesinleşmiş mahkeme kararı olmadan tutuluyorlar hapishanede.
O günlerde bu konuda bir yazı yazmış olan Sedat Ergin'in yazısından aldım: Barolar Birliği'nin verilerine göre açılan davalardan yüzde 54'ü beraatle sonuçlanıyor. Aynı rakam Avrupa'da sadece yüzde 5'tir.
Yani haklarında mahkeme kararı olmadan tutuklu olarak hapishanede tutulan insanların yaklaşık 20 bininin mahkeme süreci sonunda beraat edeceklerini beklememiz gerekiyor; çünkü beraatle sonuçlanma oranı yüzde 54.
Bu bir hukuk felaketi, "habeas corpus"un hiç anlaşılmamasının varabileceği ve hepimizi yakından ilgilendiren bir korkunç durum.
Galiba bizde "vücudu göster" kavramı, "mahkûmun cesedini göster" diye anlaşılmakta. Haklarında mahkeme kararı olmadan hapiste tutulan insanların dosyaları bir an önce ele alınıp durumu uyanların salıverilmeleri gerekiyor, sonra gerekiyorsa dava sürer.
Durum böyle olunca haklarında tutuklama kararı çıkarılan insanların mahkeme gününü hapishanede beklememek için verdikleri yasal mücadeleyi, bu hak sanki büyük kabahatmiş gibi anlamak çok da ayıptır.
Üstelik bu ayıbı kendilerine liberal diyen çevreler, demokrasi adına yaptıklarını söylüyorlar.
Hukuka hepimizin ihtiyacı var. Bugün si-yaseten düşman olarak gördüğümüz insanlardan hukuku, haklarını esirgerseniz bir gün gelir hukusuzluk sizi de vurduğunda pişman olabilirsiniz, ama artık çok geç olmuştur.
Tekrar edeyim, otoriteler şunu bilsinler: "Habeas corpus"taki "corpus", ceset anlamına gelmez. O yaşayan, hakları olan bir insandır. Bunu unutmak Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı en büyük tehlikedir. Bence bu, terör tehlikesinden bile beterdir.

GERÇEĞİN BİR ÂDETİ VAR
Bugünlerde görünen gündemlerimizin altında bir de görünmeyen ama hissedilen gündemlerimiz var. Hükümetin gerçek gündemi nedir, askerler ne yaptılar, ne yapıyorlar, Dolmabahçe'de ne konuşuldu, bütün bunlar gizli tutuluyor. Ama gizli tutanlar bilmiyorlar ki, gerçeğin bir gün ortaya çıkmak gibi "kötü" bir âdeti var. Bu genel bir prensiptir ve tarih içinde daima doğrulanmıştır.
Son olarak "VVikileaks" sitesinde, Afganistan'da yürütülen gizli operasyonlar hakkında 90 bin sayfalık belge yayınlandı. Gerçekler ortaya çıkmaya başladı. Üstelik daha 300 bine yakın gizli belge yayınla-nacakmış. Genel prensip yine doğrulandı, tarih bizi yine yanıltmadı. Amerika gibi neredeyse bir güvenlik diktatoryası kurmuş bir ülkede bu olabiliyorsa, siz düşünün başka ülkelerde neler olabileceğini.
Dolayısıyla bugün gizli gündemleri olanlar, bazı konuları gizli tutmaya çalışanlar, hiç güvenmesinler. Gerçek yine kötü âdetini yapacak ve yine bir gün bir şekilde ortaya çıkacaktır.

ÖTEKİ GÜNDEM
Bugün Pelin Çift ile birlikte Habertürk televizyonunda saat 22.00'de yine gizli gündemlerin peşine düşeceğiz. Geçen haftaki ilk programımız çok seyredildi, müthiş güzel tepkiler aldık, bugün ilginin daha da artarak süreceğini düşünüyorum. Çünkü "Hergcmerc" adlı kitabıyla büyük yankılar uyandırmış olan Ahmet Tan ile çok da güncel boyutları olan bir meseleyi konuşacağız.
Güncel boyut önemli; çünkü kitabının alt başlığı "İsrail İmparatorluğu Kuruluyor mu?'. Bu soruyu ve "Eğer kuruluyorsa bu süreçte Türkiye'nin rolü ne olacak, bu konudaki işaretler var mı, varsa nelerdir?" bunları soracağız. Çok ilginç bir tartışma olacağını sanıyorum.

ODA MİSAFİRİMİZ OLSUN
Komplo teorilerinin ve işaretlerin, sembollerin konuşulduğu programımıza kimleri çağırabiliriz diye düşünürken benim aklıma Kemal Kılıçdaroğlu da geldi. Çünkü CHP Lideri, son zamanlarda en hızlı komplo teorisyeninden bile daha sıkı komplo teorileri anlatmaya başladı.
"Öteki Gündem"e onu davet ettiğimiz takdirde izlenme rekoru kıracağımızı düşünüyorum. Örneğin, sembolleriyle, işaretleriyle gizli Dolmabahçe görüşmesini ele alabiliriz onunla.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp