Top
26/07/2010

Son savaş ve Türkiye

Devamlı flaş haber olanlarla ilgilenince hayatımızın sadece bu güncel gelişmelerle belirlenmekte olduğunu sanabiliyoruz.
Oysa daha derinde bazı belirleyiciler var. Bir tür gizli tarih yapıcısı bunlar. Üzerinde çalışmazsak, bunları hiçbir zaman hissetmeden yaşamamız mümkün. Güncel olanla, flaş haberlerle boğulmuş insan, hayatın dalgalarına kapılmış batmamak için çırpınırken, hayat daha derinden gelen güçlü akıntılar nedeniyle bazen tek bir noktaya doğru akmaya başlayabilir. Ve o gidilen nokta da çok tehlikeli olabilir.
Maalesef dünyanın durumu şu anda aynen böyle. Farkında olanlar tehlikeleri görüyorlar ama "SON"a doğru giden sürece müdahale edebilecek güçte değiller. Belki de kimse değildir.
Ancak kutsal metinlerde bazı işaretler var ve bunlar bu süreçte Türkiye'nin çok önemli bir rol oynayacağını söylüyor.
Biz günceli tartışırken Türkiye istemeden de olsa dünyanın geleceği açısından büyük bir rol üstlenmiş olabilir. Ben AKP'nin de buna inandığını düşünüyorum.

SEMBOLLER

O metinlerde yazılı olduğu belirtilen şeyleri otomatikman kabul ettiğimi söyleyemem ama asıl önemlisi, onları doğru olarak kabul edip bunun üzerine hayatımızla ilgili planlar kurabilen insanların bulunduğunu bilmektir. Bunlar gerçekten varlar, çok da güçlüler ve asıl tarihi şimdi onlar yapıyorlar. Tarihin yapılması hızlandırıldı son zamanlarda.
Kutsal kitaplarda düz okunduğunda sanki bir anlamı yokmuş gibi gözükebilecek birçok soyut olay anlatılır. Bunlar yoğun bir şekilde sembollerle yüklüdürler. İnsanlığa bazı şeyler direkt olarak anlatılmak yerine bu semboller vasıtasıyla anlatılmıştır. Semboller, bir şeyi anlatmak için kullanılmıştır ama aynı zamanda anlatılmak istenileni gizlerler, anlama sürecini uzatırlar. Sanki zamanı gelmeden anlaşılırsa insanlığın ürke-ceği düşünülmüş gibidir.
Anlatılanın anlaşılmasının daima bir zamanı vardır. Bu yüzden kutsal kitapların çözümlenmesi hiç bitmeyebilir.
Dikkat ederseniz, son zamanlarda "Armageddon" kutsal metinlerden yola çıkılarak birçok yerde tartışılmaya başlandı. Bu ani ilgiyi konunun zamanının artık gelmiş olmasına veya 2012 tarihinin yarattığı duyarlılığa bağlayabiliriz. Nedeni nedir tam bilemiyorum ama ilginin birden artmış olduğu da kesindir.
Benim amacım, bu teorilerden bir tanesine inanarak düşünmek değil ama kutsal kitaplara dayandıklarını söyleyenlerin bu "SON"u yaklaştırmak, hızlandırmak için neler yaptıklarını görmek ve anlamaya çalışmaktan ibaret.
Çünkü bunların yaptıkları, insanlık açısından çok ciddi sonuçlara varabilecek süreçleri hem başlattı hem de Türkiye'ye hayati görevler yüklediler.

HERGCMERC

Bizim geleceğimiz referandumun sonucuyla değil, bu görevleri nasıl algıladığımız ve süreci nasıl yönettiğimizle belirlenecek.
Başlığı "Hergcmerc", alt başlığı, "İsrail İmparatorluğu Kuruluyor mu" olan ve Beykoz'daki Yuşa Tepesi'nin ve Topkapı Sarayı-'nda bulunan Davud'un kılıcının sırlarının çözümlendiği kitabın yazarı Ahmet Tan. Kitapta anlatılanlara katılın katılmayın ama çok ilginç olduğunu teslim etmek zorundasınız. Kutsal kitaplardaki Armageddon anlatımlarını çözümleme çabamız sürecinde "Öteki Gündem" programımızın bu cuma günkü konuğu da Ahmet Tan olacak.
Yazar kitapta Kuran'ın İsra Suresi'ne özel önem veriyor ve bu surede İsral'in geçmişteki ve gelecekteki tüm gelişme süreçlerine ilişkin işaretlerin olduğunu söylüyor.
Arap harflerinin hepsine birer sayı vererek yaptığı ebced çözümlemesiyle belirli tarihlere ulaşıyor yazar. Sonuçlar çok ilginç ve Türkiye'yi de bağlıyor ama bunları yazarın kendisinden dinlememiz gerekecek. (Cuma saat 22.00, Habertürk Televizyonu).
İsra Suresi üzerine ebced çalışmasının yapıldığı bölümde şöyle bir cümle de var: "Ya da Gazze'ye yardım için Akdeniz'de bulunan Türk donanmasına saldırı söz konusu olabilir." (Kitabın basımı Nisan 2009.)

SON SAVAŞIN TARAFI TÜRKİYE

Kutsal metinler üzerine okumalarınızın sonucu bazen niyetinize de bağlı olabiliyor. Her dinde barış ve sevgi sonuçları çıkarmak gayet tabii ki mümkün ancak niyetiniz bozuksa savaş sonucuna varmak da mümkün.
Evanjelik Hıristiyanlar ve Yahudiler arasında bazı tarihlerde savaşlar çıkarmanın Armageddon'un gelişini ve Mesih'in inişini hızlandıracağı görüşü var.
Yapılan tüm çözümlemelerde savaştaki taraflardan bir tanesinin Türkiye olması ihtimalinin çok yüksek olduğu belirtiliyor.
Eğer Türkiye bazı provokasyonlara uymazsa ve İran'ı da uymamaya ikna edebilirse (çünkü senaryoda bir savaş ülkesi alternatifi de İran) global planlar bozulabilir.
Ben bu yüzden Mavi Marmara gibi provokasyona açık işlere girilmesine karşıyım. Bunların, karşı tarafın sona giden planlarını uygulaması fırsatını yaratacağına inanıyorum.

MESCİD-İ AKSA

Hem Türkiye'nin bir başka sorumluluğu daha var. Mesih'in gelmesi için üçüncü tapınağın inşa edilmesi gerekiyor; çünkü Mesih ancak bu tapınak inşa edilirse gelebilecek. Armageddon'un gelişi yakın olduğu için son savaşın olacağına inanılan yerlerden daha şimdiden mezarlar satın alan Evanjelikler, bu tapınağı inşa ettirmek istiyorlar.
Tapınağın yeri Kudüs'te, gökkubbede bulunduğuna inanılan tapınak siluetinin izdüşümünün olduğu yerde. Ama orada şimdi Mescid-i Aksa var. Bunu düşünmek bile dünyaya atom bombası atmak kadar tehlikeli ama inanın bana bunu düşünen çılgınlar ne yazık ki var. Türkiye, son savaşa gideceğine inanılan savaşlara girmeyerek ve Mescid-i Aksa provokasyonunu da engelleyerek (çünkü bunu dünyada bir tek Türkiye başarabilir) insanlığın geleceğini kurtarabilir.
Eğer Dışişleri Bakanı Davutoğlu kısa süre önce, "Yakında Mescid-i Aksa'da hep birlikte namaz kılacağız" diyerek Türkiye'nin konuyla ilgili hassasiyetini herkese göstermek istediyse bunu da desteklemek gerekiyor. Ancak savaşı isteyenlere de yeni fırsatlar vermemek lazım.
Böylesine gizemli düşüncelerle dünyanın yürütülmesinden çok mu hoşlanıyorum, gayet tabii ki hayır; daha seküler kaygılarla yürütülen bir dünya istemez miydim, hiç şüpheniz olmasın isterdim. Ama ben istemiyorum diye olan bitene de gözümü kapayacak ve anlama çabamı bırakacak değilim. AKP bu konulara hazır ve biliyor, CHP de hazırlansa iyi olacak.

EVDE HUZUR

GÜN sakin başladı, nihayet huzurlu bir ev ortamında yazı yazabilecektim. Ama tabii ki bu güzellik kısa sürdü. Rana ve oğlum geldiler. Üstelik Rana, oğlana matematik ödevi vermişti. Matematiği henüz yeni anlamaya başlayan ve küçükken ders kitaplarının arasına Red Kit koyarak daima onu okuyan bir baba olarak ben, çocukların ders yapmalarına karşıyım, hatta okullara da karşıyım.
Üniversiteyi birinci yılını hatırlamadan bitirdim ben (o yıl devamlı sarhoştum). Dolayısıyla mikro ve makro iktisat öğrenmeden iktisatçı oldum. Daha sonra üniversitede ders verirken sınıfta yüzlerce öğrencinin önünde mikro iktisadı anlatamadığım anda eksikliğimin farkına vardım. O sıkıcı şeyleri öğrenmek yerine iktisat dalını tamamen bırakmaya karar verdim. Ne oldu, hayat sürüyor işte. Ama oğlum çok güzel ders çalışıyor maalesef, kaytarma huyu filan da yok nedense ve yine nedense tüm ödevini benim odamda yapmak gibi bir âdeti de var. Yazı yazarken bu benim için bir tür kıyamet anlamına geliyor.
Bazen takılıyor, bir defasında yardım edeyim dedim, bunu da başaramadım. Çünkü ilkokul ikinci sınıf düzeyinde matematiği bile bilmiyordum anlaşılan. Galiba o yıl da İngilizce hocama âşık olmuştum ve bu konuyu da o yüzden atlamıştım. Ancak dün bir problemi çözmesine yardımcı oldum. O da yemedi içmedi, hemen gidip annesine benim yardım ettiğimi anlattı. Galiba oğlan, Rana ile aramda savaş çıkmasından özel bir zevk alıyor.
Rana yardımımın hesabını sormak için odama geldi ve sordu da. Bu arada oğlan, arka planda alaycı bir ifadeyle gülüyordu bana. Biliyor musunuz, dayağın artık yasaklanmış olması da büyük hata; çünkü bazen dayak kaçınılmaz bir zorunluluk olabiliyor. Biz zamanında sürekli dayak yedik de ne oldu yani?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp