Top
22/08/2010

'Ilımlı İslam ile ne yapsak' arayışı

Amerika, ılımlı İslam'ın iyi bir şey olabileceğini hissetti, bunun kendi global çıkarları açısından iyi yollar açacağını gördü, kendi içindeki Müslüman nüfusun da ılımlı İslam tarafına çekilmesini gerekli buluyor ancak bu ılımlı İslam "denilen şey"le nasıl ilişki geliştireceğini bir türlü kestiremiyor.
Tabii nüfusunun yüzde 20'ye yakın bölümünün, kendi başkanlarının Müslüman olduğunu zanneden bir toplumla karşı karşıya olduğumuzu ve çok bilgi dolu bir düşünme sürecinden bahsettiğimizi zannetmeyin.
İsterseniz saf deyin isterseniz çocuksu bir iyimserlik, Amerika son zamanlarda tüm hızıyla ılımlı İslam denilen oluşumun iyi bir şey olduğunu içgüdüsel olarak hissederken, meseleyle tam anlamıyla boğuşmaya başladı.
Bazıları tarafından Müslüman sanılan Başkan Obama, ılımlı İslam'a Amerikan toplumu içinde daha büyük yer açmaya çalışıyor.
11 Eylül saldırılarının yapıldığı, kulelerin yıkıldığı alana yakın bir İslam kültür merkezi kurulması gibi ılımlı ve iyi niyetli öneri bile öyle sert bir tartışma çıkardı ki, ılımlı İslam yandaşları bile ılımlı kelimesi konusunda kuşkuya düştüler.
Ama kolay pes etmek Amerikan yaşam felsefesine uygun değil. Ne kadar sert tepkiler gelirse gelsin, yandaşlar ılımlı İslam'ı savunma ve konudan habersiz halka anlatma çabalarını sürdürüyorlar.
Amerika'da bir konu, televizyon kullanılmadan mümkün değil anlatılamaz. Ilımlı İslam'ı anlatmak ve tartıştırmak için bir televizyon kanalı da kuruldu. Bridges TV (Köprüler Televizyonu), 11 Eylül olaylarından sonra Müslümanlara yönelik olumsuz tavırların yaygınlaşmasından rahatsız olan Müslümanlar tarafından kurulmuş. Kanalda haberler, kültürel gelişmeler, ılımlı İslam'ın bakış açısıyla anlatılıyor ve Amerikan halkının konuyu bu şekilde anlayacağı umuluyor.

MÜSLÜMAN GÜZELLİK KRALİÇESİ
Tüm tartışmalar sürerken, bir Müslüman kız, Amerika güzellik kraliçesi seçildi. Ilımlı İslam'ı halka anlatmaya çabalayan insanların eline bundan daha iyi fırsat çıkamazdı herhalde. Kızın görünümü, herhangi bir konuyu anlatabilme konusunda pek güven vermese de yine de umudumuzu korumalıyız..
Ancak New York Post Gazetesi, yemedi içmedi güzellik kraliçesinden ilk demeci aldı ve kız 11 Eylül saldırılarının yapıldığı noktaya yakın bir İslam kültür merkezi yapılmasını doğru bulmadığını açıkladı.
Gördüğünüz gibi, Amerika'daki ılımlı İslam tartışması bir "Coen kardeşler" filmi tadında her geçen gün daha da karmaşıklaşıyor.
Bütün bunların üstüne tuz biber de ekildi. İkiz kulelerin çöktüğü alanın yakınında "Pusycat Club" adında bir striptiz kulübü var. Orada çalışan kızlar da devreye girdiler. Tartışmada bir tek striptizciler eksikti, sonunda onlar da tamamlandı. Amerika'da bu meselenin kolay çözülmesi mümkün gözükmüyor.


GENEL SAVUNMAMDIR
MİZAH yazılarından dolayı eskiden sıkça mahkemelere düşmüş bir yazar olarak uzun zamandır kafamda tasarladığım genel savunmamı bir usta yazarın kitabında buldum. Sizlerle paylaşıyorum:

ADALET ARAMAK
"Mizah yazarı cezanın doğasını değiştirir. Kendini yargıç olarak atar ama ölçütü yoktur. Yasası keyfilik ve abartmadır. Kırbacı sonsuzdur ve en ücra yerlerdeki fare deliklerine kadar yetişir. O deliklerden aslında kendisini hiç ilgilendirmeyeni dışarı çıkarır ve onu sanki kendisine yapılmış bir haksızlığın öcünü alıyormuşçasına kırbaçlar. Etkisi kaygısızlığından kaynaklanır. Kendini asla sınamaz. Çünkü kendisini sınadığı anda işi bitik demektir; kolları zayıflar, kırbacı elinden düşer.
Mizah yazarında adalet aramak çok yanlış olur. O adaletin ne olduğunu çok iyi bilir ama onu başkalarında asla bulamaz ve bulamadığı için de onu zorla alıp araçlarından yararlanır. Mizah yazarı her zaman bir tirandır, bunu olmak zorundadır, aksi takdirde saraylıların ve dalkavukların seviyesine düşer. Bir tiran olarak, sevecenlik açlığı çeker ve sevecenliği gizliden elde eder (Journal to Stella).

TANRILARA SALDIRI
Gerçek mizah yazarı, korkunçluğunu yüzyıllar boyunca korur. Aristofa-nes, Juvenal, Quevedo, Swiftgibi. Onun işlevi, insani olanın sınırlarını, o sınırları acımasızca çiğneyerek hep yeniden belirlemektir. Böylece insanların arasında yaydığı dehşet, onları yeniden sınırlarına çekilmek zorunda bırakır.  Mizah yazarı tanrılara da dil uzatır. Tanrıya kendi toplumu içinde saldırmak kendisi açısından tehlikeli hale geldiğinde bu amaç için kendine başka eski tanrılar bulur. Görünüşte darbelerini bunlara indirir ama o darbelerin aslında kime yöneldiğini herkes bilir.

(........)

Mizah yazarının aslında kendisinden nefret ettiği söylenir ama bu yanlış bir düşüncedir. Önemli olan onun kendini bir yana bırakmasıdır ve bu bedensel deformasyon aracılığıyla ona daha kolay gelebilir. Bakışları başkaların üzerine yoğunlaşmıştır, eylemleri tam kendisine
göredir. Bu eylemler kendi bağlamında nefretten çok sevgi sergiler. Kendi eksikliklerini ve kusurlarını asla açığa vurmamak, bunları başkalarının anormallikleri arkasına daha iyi saklamak onun için güçlü bir gereksinimdir." (Elias Canetti, İnsanın Taşrası s. 304-305)


İNANILACAK GİBİ DEĞİL
BU dünyada herhangi bir konuyu dibine kadar tüketmek ve daha sonra üzerine yazılabilecek, düşünülebilecek tek bir yan bile bırakmamak için konuyu Sedat Ergin'e teslim etmeniz yeter. Seçtiğiniz konu ister aşk, ister kozmoloji, isterse de teorik fizik olsun, Sedat konuyu mutlaka titizlikle izler ve içimize fenalık gelinceye kadar konuyu yazabilir.
Son olarak Balyoz iddianamesine nedense taktı ve dün dizinin 15'inci yazısını yazdı. Ortaya yakında Balyoz iddianamesi ansiklopedisi de çıkabilir. Rivayet o ki Hasan Cemal bile bu yazıları okurken, "Yeter artık be" diye haykırma ihtiyacını duymuş. Benim bu tür yazıları okuyabilecek iç huzurum yok. Baştan konuyla ilgilenmiyorum, yazılara şöyle hızlıca bir göz attım.
Woody Allen, Anna Karenina'yı hızlı okuma yöntemiyle okuduğunu söylemişti. Kitabın konusu neydi diye sorulduğunda, "Konu Rusya'da geçiyordu" diye cevap vermekle yetiniyordu. Ben de Sedat'ın hızlı okuduğum yazı dizisinin, Balyoz iddianamesiyle ilgili olduğunu biliyorum.
Sıkı durun, şimdi bir şey açıklayacağım. Şoke edici olduğu için bunu okurken oturmanızı rica ediyorum; çünkü şak diye bayılabilirsiniz. Sedat bu diziyi tatildeyken yazıyor. Tatil yaparken böyle bir konuyu düşünüp yazabilen bir insan, bence azgın bir seri katilden daha tehlikelidir.
Ben zaten Sedat'ın, Türk dış politikasını yazmaktan keyif aldığını öğrendiğim günden bu yana onun her an bir vahşi cinayet işlemesini bekliyorum. Öyle ki zamanın Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Annan bile kendi adıyla anılan Kıbrıs planını Sedat Ergin'in yazısından detaylı öğrendi. Annan Planı'nı Annan'a anlatabilecek kadar tehlikeli bir insanla karşı karşıyayız anlayacağınız.
Güneş, kumsal, kızlar ve her şeyin ortasında Balyoz Planı hakkında dizi yazmakta olan bir Sedat. Bu azabı bize Hasan Cemal bile çektirmedi. Sedat'ı o halde tatildeyken görseydim, anında oraları terk ederdim, tercihen ülkeden de kaçardım.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp