Top
19/08/2013

Nanik

GEZİ gençlerini iktidar kendisine karşı olarak yorumladı.
Bu doğru muydu?
Sadece kısmen doğruydu bu.
Orada arkada duran gençlik sadece siyasi iktidara değil her türlü iktidar ilişkisine otoriter yapıya, bireyi varlıklarıyla boğan her yapıya karşıydı.
Evet, siyasi iktidar, Gezi gençliğini kendisine karşı olarak yorumlayabilir; öyleyse ben de Gezi gençliğinin yapıldığı biçimiyle gazeteciliğe, köşe yazarlığına ve hatta direkt bana da karşı olduğunu söyleyebilirim.
O gün Türkiye anladı ki gençler artık farklı bir şeyler istiyorlar. Yapıldığı biçimiyle iktidara da, mıhalefete de, gazeteciliğe de, köşe yazarlığına da karşılar. Bu egemen yapıların kendi yaşamlarında kurmuş oldukları baskıcı ağların dışına çıkmak istiyorlar. Ne istediklerini, neyi amaçladıklarını bilmiyorlar ama neyi istemediklerinin tamemen farkındalar.
O gün Gezi'de olaylar başlamadan önce gençlik aslında umutsuzluğunu kırmak için haykırıyordu.
İnsan, arzu ettiği geleceği kendisine kurma hakkını elinden kaçırmaya başladığında, istediği hayat tarzını yaşayamayacağını anlamaya başladığında, kendisini direkt alakadar etmeyen sorunları hayatın en büyük sorunuymuş gibi ele alıp bunlarla yatıp kalkması istendiğinde umutsuzluğa kapılır. Ülkeyi yöneten ve yönetmek isteyen siyasi yapılardan umudu kalmayınca, iletişim organlarında her gün aynı konularda beyin yıkamak istenircesine acımasız bir mesaj bombardımanı yapılırken, zaten kendisi kötü sürprizlerle dolu olan hayatın bir de insanın yarattığı kötü sürprizlerle daha da çekilmez hale getirildiği bir ortam her şeye rağmen birey olmaya çalışan insanları boğmaya başlar.
Vasatın diktatoryasının olduğu ve vasat olanın ödüllendirildiği, ciddiyetin en büyük meziyet sayıldığı ve vasat olduğu halde ciddi olan insanların yarattığı sıkıcı ortamın her gün daha da ağırlaştığı, bu gri ve ağır ortama biraz gülümseyerek bakanlara da hemen "Karı gibi gülme" diye küfür edildiği, asık ve ciddi yüzlü politikacıların hayatımızı yönlendirdiği, onların heykellerinin bile asık yüzlü olmasının gerekebildiği bu ortamda, mizah her türlü iktidar yapısına entelektüel bir nanik yapar.
Bu ülkede yenilmemek, her şeye rağmen yaratıcı olabilmek, farklılık yaratabilmek için gülmemiz gerekiyor.
Gülme eyleminde yaratıcı ve bozguncu bir potansiyel vardır. Güçlüler bunun farkındadırlar işte bu yüzden bize devamlı ciddiyet empoze etmeye çalışırlar. Hem vasat olup hem de ciddi olanlar bu yüzden sürekli ödüllendirilirler. Ülkemizde son yıllarda buna benzeyen bir çok hak edilmemiş yükseliş hikâyesi vardır.
Olan bitene kızmak yerine onların elini tutanlara ve vasatın bu yükselişine gülmeliyiz.
Nietzsche'nin dediği gibi "En azından bir kere dans etmediğimiz her günü yitirilmiş; hiç olmazsa bir kahkahanın eşlik etmediği her hakikati sahte saymalıyız", bari ben de ekleyeyim: "Ciddi suratlı vasatların yarattığı anlamsız gerçekliği de reddetmeliyiz."
Gezi Parkı'na yakın bir mahallede asılı, bir belediyenin yaptıracağı toplu sünnet ilanının altına "Diren penis" sloganını yazan gençler aslında hayata nanik yapıyorlardı. Onların ruh hallerini tamamen anlıyorum.
Nihilist yazımdan sonra absürd mizaha geçmem de benim hayata, bu koşullara bir entelektüel naniğimdir.
(Barry Sanders in "Kahkahanın Zaferi: Yıkıcı Tarih Olarak Gülme" adlı kitabını okumanızı tavsiye ediyorum.)

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp