Top
16/07/2010

Fehmi Koru ve yaşam tarzı

11 Temmuz Pazar günü Fehmi Koru, Yeni Şafak Gazetesi’ndeki köşesinde Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra, “Muhalefetin işi zor, hem de çok zor” başlığını attığı bir yazı yazdı. Yazarın her zaman iç tutarlılığa dikkat eden tavrı nedeniyle yazı derli toplu bir bakış açısını yansıtıyor ve meseleye net bir yaklaşım getiriyordu. Özetle yazar, Türkiye’de bazı çevrelerin, referandumda evet çıkması durumunda korkuları olduğunun altını çiziyordu. Tam o günlerde ben de “Sol ve referandum” başlığıyla yazdığım yazıda, solun aynı korkuyu taşıdığını ifade etmiştim. Kısaca, 12 Eylül darbesi Anayasa’sının değiştirilmesine ilke olarak “evet” diyebilecek sol çevrelerin, bu değişikliklerin iktidar elinde kötü kullanılmasından duyulan korku nedeniyle oylarını “hayır”a dönüştürebileceğini söylemiştim.
Fehmi Koru bu korkuyu “yaşam tarzı hassasiyeti”ne bağlamış.
Evet, ben de aynı fikirdeyim; solcuların ve seküler düşüncede olanların bu ülkede bir “yaşam tarzı hassasiyetleri” vardır.
Bu korkunun üzerine oynamaya alışmış olan muhalefetin, bu kozunun da ortadan kalktığını düşünüyor Fehmi Koru. Çünkü ona göre, aynen aktarıyorum, “Yaşam tarzı konusunda en hassas kurumların başında geldiği önceki kararlarından bilinen Anayasa Mahkemesi” bile sadece bazı değişiklikler isteyerek Anayasa değişikliğine yeşil ışık yaktı. Öyleyse artık bu hassasiyete de gerek yok.
Yazarın yürüttüğü mantık bu. İç tutarlılık da var, yaşam tarzı hassasiyetini bu kadar hafife alırsanız varacağınız sonuç da kaçınılmaz bu. Açıkçası ben şaşırdım Fehmi Bey’in bu yazısına. Bu yazıyı hafta başından beri planlıyorum... Belki görüşünü biraz daha açar, yaşam tarzı hassasiyeti meselesine yine girer ve konu derinleşir diye boşuna bekledim.
Çünkü bugün Türkiye’de yaşanan birçok kavga, siyasi çekişme, aslında “yaşam tarzı tercihleri” üzerine yapılıyor. Bu nedense net dile getirilmiyordu. Fehmi Koru konuya girerek hepimize de tartışma vesilesi yaratmış oldu. Ben yazısındaki tonlamalardan dolayı Fehmi Koru’nun, “yaşam tarzı hassasiyeti”ni hafife almakta olduğunu düşündüm.
Bu hassasiyet sadece seküler insanlarda mı var yoksa toplumdaki her çevre bu hassasiyete sahip değil mi?
Ne dersiniz, hayatını dine adayarak yaşayan bir insanın hayat tarzı hassasiyeti yok mu? Bir genç kızın artık türbanlı olma kararını verdiği anda da bir yaşam tarzı hassasiyeti zirvede değil mi?

YAŞAM TARZLARI ÇEŞİTLİLİĞİ
Bazı seküler düşünceli insanlar ve solcular açısından, bir toplum içindeki tüm farklı yaşam tarzı hassasiyetlerinin çeşitliliğini güvence altına almak çok önemlidir.
Fehmi Koru
, referandumda hayır oyu kullanabilecek çevrelerin yaşam tarzı hassasiyetlerini küçümser gibi yazınca olmuyor işte. Çünkü bir çevrenin hassasiyetini anlamazsanız, o yaşam tarzını güvence altına almazsanız, hiçbir çevreninkini alamazsınız veya geçici alırsınız da o rejimin adı artık demokrasi olmaz, yaşam tarzı çeşitliliğinin bulunmadığı bir totaliter rejim olur.

İSLAMİ ELİTLERİN YARARLARI
Türkiye, yaşam tarzlarındaki çeşitliliği sağlamak ve bunu yaşatmak zorunda. Evet, Anayasa değişikliğinin buna engel olacağı yolunda meşru bir korku da var. Ben de bunu birçok kere ifade ettim.
Eğer, “Artık biz iktidardayız, bizim için seküler insanların yaşam tarzı hassasiyetlerinin önemi yok” diye düşünülüyorsa, bu hassasiyeti sadece Anayasa Mahkemesi’nin kararının koruyucu fonksiyonları üzerine zekâ oyunları yaparak gideremezsiniz.
Türkiye hem dindarların hem de seküler insanların yaşam tarzlarını bir arada yaşatmanın yolunu bulmak zorunda.
Aslında çözüm çok da zor değil.
Hayat bunu istiyor ve zorluyor. Türbanda da hayata müdahale edilmeseydi şimdi sorun makul biçimde çoktan çözülmüş olacaktı.
İslami kesim içinde de sınıf farkları oluştu. Elit diye tanımlayabileceğimiz bir bölüm, inançlarından hiçbir taviz vermeden başarılı ve zengin oldular. Bunlar seküler elitler gibi yaşayabiliyorlar. Yani dini değerlerinden hiçbir taviz vermeden seküler yaşama ilişkin kararlar da alabiliyorlar, iki yaşamları birbirine paralel gidiyor. Toplumun genelinde de bu olması gerekiyor, yani farklı yaşam tarzları birbirine paralel yaşayacak. Bu, bireyin olduğu gibi toplumun da bütünüyle sekülerleşmesiyle sağlanabilir.

Servis anında tenis topunun hızı
YAPILAN son araştırmalar, servis anında tenis topunun saatte 265 kilometre hızla rakibin sahasına doğru gitmesine az kaldığını gösteriyor. Bu haber benim tenise hiç başlamama kararımı pekiştirdi.
Ama tüm sporların daha zevkli olabilmesine giden yolun da ipucunu içeriyor bu gelişme.
Amerika’da seyirlik sporların bu kadar zevkli olabilmesi, işte bu aynı nedenledir. Düzenli istatistik tutma ve performansın bu rakamlar çerçevesinde değerlendirilmesi âdetinin yerleşmesi, izlenen karşılaşmanın çok daha zevkli hale gelmesine yol açıyor.
İstatistik, beyzbol gibi görünürde çok sıkıcı olan bir spor olayını bile zevkli hale getiriyor.
Futbolda da modern anlayış, istatistiklerin çok kullanılmasından yana. Ama bu hâlâ arzu edilen düzeyde değil. Örneğin, penaltı halinde kalecinin en fazla hangi köşeye atladığı veya topa vuran futbolcunun hangi köşeyi tercih ettiği istatistiki olarak bilinirse maç çok daha zevkli olabiliyor. Bu tür bilgileri maçın her yanına yayarsanız, maçların da çok zevkli hale geleceği kesindir. Maç spikerlerinin bu gerçeği hatırlamasında ve anlatımlarını değiştirmelerinde yarar var.

İran’da sona doğru
İRAN rejiminin yakında yıkılacağı ve o toplumda belki kıyametin yakın olduğuna ilişkin son haber geldi. Ahmedinejad ailesine bir Türk kızı gelin gitmiş. Türk kadınlarının tahripkâr yanlarını bilmediğinden dolayı İran lideri hâlâ gülümseyebiliyor. Evlilikleri nedeniyle hayatları kaymış olan sayısız Türk erkeğinden fikir sorsaydı Ahmedinejad, ailesine Türk kızını katiyen sokmazdı. İsterse ben lidere, onu çok sevmediğim halde bu konuda başdanışman olabilirdim. Hiçbir şey anlatamazsam da şu mahvolmuş benliğimi ona gösterir, “Sakın ha yapma, ülkeni tehdit altına atma” derdim.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp