Top
14/09/2012

Elçinin öldürülmesi Erdoğan'ı korkutmalı

EYVAH! Suriye'de yönetimi ellerine geçirmeleri için elimizden gelen her şeyi yaptığımız, coşkulu biçimde desteklediğimiz güçler, gücü ele geçirince ya kendilerine bir neden bulup oradaki Amerikan Elçisi'ni bir gün öldürürlerse ne yapacağız?
Libya'da yaşananları öğrenince ilk önce bunu düşündüm.
Müslüman kardeşler duyarlılığıyla yürütülen dış politikamız sonucunda bu da artık ihtimaller içinde.

O TANIMIYOR DA BİZ TANIYOR MUYUZ
Haydi Hillary Clinton, "Özgürleştirdiğimiz insanlar bunu nasıl yapar" diyerek bölgemizdeki derin dinamikleri kavrayamadığını gösteriyor, onu mazur görelim.
O anlayamayabilir de bu insanları en iyi tanımaları gereken Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, umarım onları motive eden duyarlılıkları ve ileride neler yapma potansiyelleri olduğunu, neler yaşanabileceğini iyi analiz etmişlerdir.
Çünkü Suriye'de bir tarafa öyle angaje olduk ki, Sünni Baharı'na dönüşüveren Arap Baharı denilen şeye öyle bir güçlü destek verdik ki, ileride Batılı müttefiklerimiz orada meydana gelebilecek Libya'dakine benzer bir olayın sorumluluğunu da bize yıkmaya çalışabilir.

'SIFIR SORUN' DERKEN
Böylece komşularımızla "sıfır sorun" derken birden ABD ile yüzde 100 sorunlu hale dönüşebiliriz. Umarım Başbakan oyun planını kurarken bu olasılığı görmüş ve B planını da oluşturmuştur. Umarım bunu bile göze alabileceğimiz benim göremediğim bir gücümüz vardır.
Eski Türkiye'de dış politika farklı yöntemlerle oluşturulurdu. Yönetimler bölgedeki güçler arasında bir denge kurmaya çalışırken daha rasyonel olmaya dikkat ederlerdi. (Tabii eskiden de dengeler laik kaygılar nedeniyle bozulurdu ve o zaman da başka sorunlar çıkardı.)
Yeni Türkiye'de ise dış politika çok daha ideolojik yaklaşımla oluşuyor.
Davutoğlu oyun alanına baktığında oldukça soğukkanlı ve güçleri iyi tartarak politika oluşturuyor izlenimi veriyor, ama aslında derinden hayli ideolojik tavırlar alıyor ve o ideolojiyi belirleyen en güçlü faktör de Müslüman kardeşliği.
Başbakan Erdoğan buna gönülden destek veriyor, bu da sürpriz değil. Ancak sadece ülkenin çıkarları göz önüne alınarak soğukkanlı bir şekilde oluşturulması gereken oyun planları böylesine duygu yüklü ideolojik tavırla oluşturulunca bazen hiç beklenmeyen gelişmeler yaşanabilir.
Açıkça söyleyeyim, Türkiye'nin bölgede aktif biçimde desteklediği güçlerin, bir provokasyon sonucunda Libya'da yaşanılanlar gibi işler yapması sürpriz değildir. Bugün bundan provoke oldular, yarın da başka bir şey onları harekete geçirecek. Bizler açısından önemli olan, Türkiye'nin provokasyonlar karşısında kendisini nasıl tuttuğudur.
Bu son provokasyon karşısında kendini zor tutsa da Türkiye kendisine yakışan biçimde hareket edecektir, ama bizim tüm gücümüzle desteklediğimiz bölgedeki Müslüman kardeşlerimizin ne yapacağı belli olmaz. Libya'da da gördük, böyle şeylerin olmayacağı konusunda hiçbir garanti yoktur.

BÖLGE LİDERİ OLMAK MI?
Türkiye derin stratejiler filan yapıyor ama Dışişleri'mizin bölgedeki durumu, dün Fatih Altaylı'nın yazdığı gibidir. Bölgede tecrübeli eleman sayısı çok az ve çoğu da Arapça bilmiyor. Bir rapordan bunu yazan Fatih Altaylı çok da haklı biçimde "Böyle mi bölge lideri olacağız?" diye sormuş. Dahası durum böyleyken bölgede desteklerimizi çok coşkulu ve güçlü biçimde vermeye başladık, ancak ben destek verdiğimiz güçleri iyi analiz ettiğimize kuşkuluyum.

İYİ TANIYOR MUYUZ ONLARI?
Onları tanıdığımızı sanıyoruz, çünkü bize benzediklerini sanıyoruz. Benzemiyorlar, çünkü bizim inancımızı yaşayış biçimiz onlardan çok farklı. Evet tabii ki aynı kurallara uyuyoruz, bu şüphesiz ama aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak inancımızı yıllardır laik, modern ve demokratik bir cumhuriyet içinde ayakta tutup korumayı bilmişiz. Bu yüzden onlar, bizden farklılar.
Bu yüzden Müslüman kardeşliği duygularıyla verilen coşkulu, güçlü desteklerin bir gün gelip uluslararası platformlarda, hatta sınırlarımızda bizi vurması ihtimali her zaman var. Libya'daki olaylardan sonra bu ihtimal çok daha güçlü biçimde ortaya çıktı.
Yusuf Ziya Cömert'in dün yazısında dediği gibi, bu olay gerçekten bir milat olacaktır; umarım Dışişleri Bakanı derin stratejilerimizi ve bölgedeki coşkulu desteklerimizi bundan böyle çok daha soğukkanlı biçimde ele almaya başlar.

 


Amerika'nın şaşkınlığı

SON dönemde bölgemizde, "Amerika ile Türkiye aynı yönde tavır alıyor" şeklinde bir görünüm ortaya çıktı. Daha sonra Sünni Baharı'na dönüşen Arap Baharı'nda iki ülke de aynı yönde tavır aldı.
Peki Amerika bunun hızlı biçimde Sünni Baharı'na dönüşeceğini tahmin etmişken neden bu aktif desteğini sürdürdü ve neden Libya'da hiç de sürpriz olmayan gelişmelere yine de şaşırdı. Çünkü Amerika bu güçlere bizim verdiğimiz gibi ideoloji yüklü coşkulu destek vermiyor, o sadece kendi çıkarlarını korumak için oynuyor.
Dış politikasını bir satranç oyunu gibi kuruyor, bölgede destek verdiği insanları sadece genel kavramlarla anlayabiliyor ama onları motive eden duyguları, coşkuları kavrayamıyor. Bu da normaldir, zaten kavrasaydı Hillary Clinton olay sonrasında, "Bizim özgürleştirdiğimiz insanlar bunu nasıl yapar" diye konuşmazdı.
Türkiye'nin bu insanları en iyi anlayıp analiz eden ülke olması gerekiyor. Eğer bu yapıldığı halde bu kadar güçlü ve coşkulu destek verebiliyorsak o zaman Amerika, dış politikasını satranç gibi oynarken biz dış politikamızı tavlada zar atar gibi kurguluyoruz demektir.

 

Dilan'a ne oldu?

EVET, hiç kimse minnacık bedene neler olmuş olabileceğini anlayamıyor ve belki de anlamaktan korkuyor. Gerçekten de ihtimallerin her biri korkunç ve insanı hayatından bezdirecek kadar berbat.
Hemen herkes de soruyor, "Türkiye'de bu tür olaylar neden arttı?" diye. Açıkça söyleyeyim, ben şaşırmıyorum bu tür olayların son zamanlarda artmasına; çünkü dünkü yazımda anlatmaya çalıştığım gibi aslında değerlerimizde bir yozlaşma, bir çürüme yaşıyoruz ve "normal" tanımımız yıllardır değişiyor.
Temelimiz çürüdü. Ahlak, etik, düzgünlük; üzerinde çalışılması gereken, zor oluşan ve oluştuğunda da tutulması güç olan vasıflar olarak değil de "İnsana, halkın değerlerine saygılıyım ve inançlıyım" dediğinde otomatik kendiliğinden gelen vasıflar olarak görülmeye başlandı.
Çoğunluk bu fikirde olduğundan bunun aslında ne kadar yıpratıcı ve tehlikeli bir şey olduğu görülmüyor.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp