Top
14/08/2010

Her vatandaşımızda 'joie de vivre' vardır

Her zaman göstermesek de, bazen bu yokmuş gibi davransak da, fırsatını bulduğumuzda şikâyet etmeyi çok sevsek de, bu ülkenin her vatandaşında hayattan mümkün olduğunca keyif alma duygusu (joie de vivre) vardır.
Bu bizlere Anadolu duygusal ikliminin bahşettiği bir zenginliktir.
Hayalimiz zengindir ve hepimiz bugün olduğumuz noktadan çok daha iyisine layık olduğumuza ve o günün de bir gün mutlaka geleceğine inanırız.
Birçok zorluğun altından, içimizde diri tuttuğumuz bu umudumuz sayesinde kalkabiliriz.
(Bu bağlamda son günlerde çok tartışılan arabesk müziğin, bu ruh haline tam denk düştüğünü, o ruh halinin başka tür müziği de anlamayacağını ifade etmeliyim.)
Minik şeylerden büyük keyifler yaratma becerimiz de var. Bazen bize sunulan büyük keyifleri de kendimize çok güvendiğimiz ve tamamen kendimize yoğunlaşarak yaşadığımızdan fark edememe, kaçırdığımız durumlar da oluyor.
İnsanımız çıkarları söz konusu olduğu zaman son derce egoisttir; bu egoizmi hayatın tüm yüküne rağmen taşıyabiliyor.
Şu anda elimizde olanların sadece geçici olduğunu, ileride aslında hak ettiğimiz hayatı yaşama fırsatını yakalayacağımıza hepimiz inanıyoruz.
Sorunlarımızın geçici olduğuna inandığımızdan, eğlenme havasına gayet hızlı ve rahat geçebiliyoruz.
Tarihte birçok medeniyetin kültürünün sentezi olan Anadolu toprağının da yeşerttiği hayata bu bakışımız nedeniyle, Türk insanı katı kurallar altına yaşayamıyor. Fırsatını bulduğu zaman daha iyi bir gelecek için bütün kuralları eğip bükebiliyor.
Bu ruh hali nedeniyle sol düşünce bu topraklarda hiç tutmadı.
Milli görüş, Türk insanının bu temeldeki ruh halini ve hayata yaklaşımını anlayamadığı için gücünü yitirdi.
Onun içinden çıkan AKP ise insanımızın hayallerini, arzularını temelde iyi anladığından bazı sentezleri iyi yapabiliyor. Bu nedenle milli görüşçülerin "zengin Müslüman-fakir Müslüman" ayrımına dayandırdığı siyaset, sanıldığı gibi AKP'yi hiçbir zaman zayıflatmayacak; çünkü şu anda fakir olan Müslümanlar bir gün zengin olma umuduyla yaşıyorlar. Bu hayali yıkanları da sevmiyorlar.
Şehirli bir gelenekten gelen Gülen Cemaati de bu gerçeği gördü ve zenginleşmeye başlamış Anadolu işadamının dinle uyumlu işlere parasının bir bölümünü harcamaya ikna edebildiği için gücünü artırdı.

ORTAK İDEOLOJİMİZ
Bu açıdan AKP de doğru yolda aslında. Eğer kurmuş olduğu dengeyi, insanımızın hayallerini, yaşam zevkini öldüren yönde bozarsa, büyük hata yapmaya başlar.
Bir siyasi partinin yapmayacağı tek şey, insanımızın hayallerindeki "bir gün daha iyi
yaşamak, bir gün daha fazla para kazanmak" arzusunu öldürmektir. Bu arzuyu öldürüp bunun üzerine siyaset kurmaya çalışanlar, kendi hareketlerinin öldüğünü görürler.

CHP BUNU DA ANLAMIYOR
CHP'nin başlattığı havuzlu ev polemiği, insanımızı ne kadar da anlayamadığını gösteriyor. CHP bu halka hâlâ "yerli malını koruma haftası" ideoloğu duyarlılığıyla konuşmayı sürdürürse oy filan alamaz. Bugün birçok fakir inançlı insanın hayalinde, bir gün ailesini Başbakan'ınki gibi bir villada yaşatmak var. Başbakan da bunu biliyor.
Bu hayal iyi ki de var. Bu hissiyat Türkiye'yi ayakta tutan ve daha da büyütecek hissiyattır.
Ve siz emin olun ki, aynı fakir ama inançlı insanlar, Kılıçdaroğlu'nun havuzlu villası diye ortaya çıkarılan şeye de üzülüyorlar. "Koskoca parti başkanı çok daha iyisine layıktı, keşke onun da Başbakan'ınki gibi bir evi olsaydı" diye düşünüyorlar.
Ve bunu bile başaramayan bir insanın, bu ülkeyi yönetebilmesinin imkânı olmayacağını da düşünenler çok.
Beni yıllardır sık sık çok üzmesine ve çok da hayal kırıklığına uğratmış olmasına rağmen Türkiye'yi hâlâ çok sevmemin ve umudumu hiçbir zaman tam kaybetmememin temelinde bu var.
Bizi bir toplum olarak, bu sıradan insanların arzuları ve daha iyi gelecek beklentileri bir arada tutuyor.
İrtica, şeriat diye kendilerini ve etrafı korkutan insanların da şeriatı ilk başta, içlerindeki bu "joie de vivre" nedeniyle inançlı insanların istemeyeceğini anlamaları gerekiyor.

Woody Allen ne hissetti acaba?
Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin, karısının film setini basmasının fotoğrafları muhteşemdi. Cumhurbaşkanlığı gibi ciddiyetin zirvesi olarak kabul edilen makamdaki insanın, içindeki erkeğe yenilip insanlığı açısından "kral çıplak" dedirten o görüntüler, bana hayata bağlanma duygusu verdi. Carla Bruni'ye "bırak tutma beni" gözleriyle bakan Sarkozy, eğer tutulmasaydı acaba ne yapacaktı diye düşündüm. Ayrıca filmin yönetmeni Woody Allen o anda neler düşündü diye de çok merak ettim.
Düşünsenize, adam zaten birçok fobiyle yaşıyor, hen an ölebilecekmiş gibi bakıyor etrafa, en küçük düzensizlikten bile yeni psikozlar yaratabiliyor.
Hayatında bir kez bile kavga etmediği de kesin. New York dışına çıktığı an panik atak yaşamaya başlayan Woody Allen'ın film setini aniden Fransa Cumhurbaşkanı'nın basması ve herkesi dövecek gibi olması, herhalde onu ruh dengesizliğinin zirvelerine çıkarmış olmalı.
Sarkozy o seti, karısının bir sevişme sahnesini 30 kez tekrarlaması üzerine bastı. Şimdi bundan kimi sorumlu tutacağını da tahmin etmek güç olmasa gerek. Sarkozy, Woody Allen'ın ağzını burnunu kırsaydı, gerçekten şahane ve çok komik olmaz mıydı. Umarım ayrıca olağanüstü bir mizah yazarı da olan Woody Allen, o gün yaşadıklarını bir gün yazar da okuruz.

Etiler'de Big Chef's
Gerçi açıldığı hayli oldu ama Ankara'dan babam sayesinde bildiğim Big Chef's restoranı Etiler'e gerçekten hareketlilik getirmiş.
Paul'ün eski mekânı yenilenerek Big Chef's haline dönüştürülmüş. Çok dinamik ve gece hayatını seven bir müşterisi var Big Chef's'in.
Ankara'da yaşayan babam, her gün oradaki Big Chef's'e mutlaka gider. Bu yüzden ben de Ankara'ya her gittiğimde güzel yemeklerini yerim. Önceki gece soframıza gelen baş şef Murat Bey, yemekleri tanıttı ve her biri son derece lezzetli. Ben bu tür zincir lokantalarına hep şüpheyle bakardım. Zincir oluşturulmaya gidilince yemeğin kalitesinin düştüğünü düşünürdüm ama Big Chef's bunun dışında kalmış. Açıldığı her yerde aynı yemek kalitesini tutturuyorlar. Big Chef's, Nispetiye Caddesi 89 Numara'da.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp