Top
13/08/2010

CHP'ye ramazan ödevi

Neyin eksik olduğunu bildiğini hiç sanmadığım CHP'nin, ramazan ayının insanı inanç ve hayat hakkında düşündüren ortamını fırsat bilip eksik olanın farkına varmak yolunda adım atmasını diliyorum.
Türk modernleşmesinin inanç boyutu eksiktir. Bizim modernleşme sürecimizde inanç, bir anlamda sistem dışına itilmiş ve modernleşmeye inanan insanlar ortada kalmışlardır.
İnancı düşünmeye ve sistemin içine çekmeye uygun demokratik lisan bulunamadığı zaman modernleşme de yarım kalmaktadır. Türk modernleşmesi bu yüzden yarıda kalmış bir süreçtir.
Bu modernleşmeyi AKP çok da güzel tamamlayabilirdi. Eğer otoriter bir sistem kurma dürtülerine yenik düşmezse bunu hâlâ başarabilir.
Ancak CHP bu sürecin dışında kaldığı ve artık yeni şartlara cevap vermeyen katı laik anlayıştan vazgeçmediği takdirde, modernleşmenin tam anlamıyla tamamlanabilmesi pek kolay gözü kmemektedir.
Hem AKP'nin hem de CHP'nin modernleşmenin yeni evresine uygun yeni bir lisan geliştirip bu lisanı kullanarak iktidar-muhalefet çekişmesini yapmaya başlamaları artık tarihi bir zorunluluktur.
Bu yeni evreye, yeni bir ortak lisan oluşturulması zorunluluğuna bizi getiren koşulları bir daha hatırlamakta yarar var:
Cumhuriyet sistemi kuruluş aşamasında bazı tarihsel zorunluluklar nedeniyle oluşumundan halkı dışlamıştır.
Sistem kendi varlığını sürdürmek için mekanizmalarını halkı sömürme üzerine kurmuştur.
Halk sistem dışında kalınca, cumhuriyet sisteminde inanç otomatikman dışlanmıştır.
Bu çarpık durum bir süre zorlamayla, baskıyla sürdürülmüş, ancak çok partili düzene geçilince inanç sistemin içine tekrar girme yolunda baskı yapmıştır. CHP, tek parti iktidarıyla özdeşleştiği ve inanç konusunda uygun tavrı olmadığı için halkla arası hep mesafeli olmuştur.
Sorunun nerede olduğu belliyken, neyin eksik olduğu açıkken CHP ısrarla meseleyle yüzleşmekten kaçınmış, aslında meseleyi yok farz ettiren katı laik anlayışının kısırdöngüsüne saplanıp kalmıştır.
Sağ diye adlandırılan partiler, inancı sistemin içine sağlam biçimde yerleştirme çabası göstermişlerdir, ancak ordu, eski sistemin koruyucusu olarak hep engel çıkarmıştır. Askerler, eski sistemin artık koşullarıyla birlikte ortadan kalkmış olduğunu hâlâ görmekte zorlanıyorlar.
AKP bunu görüyor, ancak çözüme yine de cumhuriyet sistemi içinde sistemin eksiklikleri tamamlanarak ulaşılacağını ve yarım kalmış modernleşmemizin demokratik sistem
içinde tamamlanabileceğini bazen görmekte zorlanıyor. Yeni duruma yeni lisan gerektiğini ne AKP ne de CHP tam fark edemiyorlar.

SEKÜLARİZM SONRASI TOPLUM
Gelişmiş ülkelerde post-seküler toplumlara ilişkin hayatı ve siyaseti anlamlandırmaya izin verecek ortak lisanlar oluşturulması üzerine uğraşılıyor. Seküler sistem, inanç ile laiklikten çok daha az sorunlu olmasına rağmen o toplumlarda bile buna gerek duyulurken, modernleşmesinin bir bölümünü katı laik anlayışla yaşamış Türkiye'de inancı yaşamımıza modern biçimde sokacak, herkesin benimseyeceği ortak lisan arayışının hâlâ olmaması büyük bir tarihsel hatadır.
Evet biz sekülarizmi tam yaşamamış bir ülke olsak da post-seküler bir topluma özgü kamusal alan lisanını oluşturmalıyız.
İnanç olmadan, o boyut eksik kaldığında artık modern toplum olunamıyor, demokrasi de olunamıyor.
Bu tarihi anda CHP'nin, bir kamusal alan teolojisi (theology of the public realm) üzerinde buna özgü modern-demokratik bir yeni lisanın nasıl oluşturulacağı üzerine muhakkak düşünmesi gerekiyor.
AKP kökeni ve gelişimi itibarıyla bunu düşünmeye çok daha yatkındır, ama AKP'nin demokratik sistem içinde modernleşmeye inanıp inanmadığı yolunda hâlâ kuşkular var. Bu inanç hâlâ varsa AKP, Türkiye'ye özgü yeni kamusal alan lisanını bulabilir. CHP de bu lisanı paylaşmaya mecbur kalacaktır, çünkü bu tarihsel bir zorunluluktur.

Ertuğrul Özkök, Ronald Reagan'a benziyor

Hayır hayır Alzheimer henüz başlamadı veya başlamışsa bile ben hatırlamıyor olabilirim bunu. Onun Reagan'a benzemeye başlaması şimdilik çok farklı bir boyutta.
Ronald Reagan hayatının neredeyse tamamını üst düzey yönetici, vali ve başkan olarak geçirdi. Sonunda emekli olunca, ona en zor gelen, hayatın rutinine uyum sağlamak oldu. Ben hatırlıyorum da Reagan bir gün hayatında ilk defa alışverişe çıkmıştı. Kasaya gitti ve kredi kartının nasıl kullanılacağını bilmediği ortaya çıktı. Neyse etraftaki insanlar, zavallı adamcağıza yardımcı oldular da ödeyebildi parayı.
İnanmakta belki zorlanacaksınız ama Ertuğrul Özkök doğduğu andan itibaren yayın yönetmeni değildi. Onun bile yayın yönetmeni olmadığı bir dönem vardı. O dönemde parasızlık da çekiyordu. Sonra yayın yönetmeni oldu, yine parasız olduğunu söylemeyi sürdürdü ama bunu kimse de yemedi tabii ki. Ben arada iyi niyet gösterirsem pizza paralarını anında benim üstüme yüklerdi. Yayın yönetmenliğinde Reagan'ın başkanlığından daha uzun süre kalan Özkök, bu uzun dönem boyunca biz sıradan insanların yapmak zorunda olduğu metroyu kullanmak, ucuza uçuş bileti almak, ucuz otel odası ayarlamak gibi banal işlerin dışında tuttu kendisini. Şimdi bakıyorum da yeniden öğrenmeye başladı bu işleri. Para işlerinde usta sayılabileceğinden bu sefer de ucuz yaşama gurusu haline dönüşürse hiç şaşmam. Bu konuda bir danışmanlık şirketini bile yakında kurabilir. Hatta bunu büyük bir holdinge de dönüştürür, o derece beceriklidir sevgili dostum. Bu arada pizzaları benim ısmarlamama prensibim hâlâ yürürlükte. Ben söylemiş olayım da pizzacı kapıya dayandığında "Bende bozuk yok", "Param yok" gibi absürd konuşmalar olmasın istiyorum. Bilmem anlatabiliyor muyum?

Asker üniformayı çıkarınca

Ben YAŞ krizi boyunca AKP'nin tavrının doğru ve haklı olduğunu düşünüyorum. Süreçte asker vahim hatalar da yaptı. Buna rağmen sivil otoritenin, bu gibi durumlarda askere, onları anlamaya çalışarak yaklaşması gerektiği görüşündeyim.
Bugünkü sivil otoriteye askerle empati yapmasının söylenmesi komik gelebilir ama ileride yanlış anlamalara yol açılmaması için bu gerekiyor. Genelkurmay başkanlarını anlamak için onların üniformayı temelli çıkardıktan sonraki yaşamını düşünmeliyiz.
Askerler görevdeyken sadece YAŞ atamalarını değil, emekliliklerini de planlamak zorundadırlar.
Üniforma çıkarıldıktan sonra yıllardır alışılan saygıyı görmeyi sürdürmenin, korkudan değil sevgiden kaynaklanan saygıyı devam ettirmenin yollarını bulmak zorundadır her komutan. Her asker emekli olduğunda orduevine başı dik girmek ister. Aksi olursa çok yalnız kalırlar. Atamalarda bir aksamama olması, hiçbir düzeyde subayı kendine düşman etmeden emekli olmak, askerin iyi yönetmesigereken bir süreçtir. Kızdırılmaması gereken insanların birde silahlı olmaları ve emirlerinde de silahlı insanlar bulunması, süreçlerin iyi yönetilmesi açısından bir başka ikna edici nedendir.
Son YAŞ'ta İlker Başbuğ'un bazı atamalarda istenmediği halde ısrar etmesi, atama zincirini ve emeklilik hayatının dengelerini bozmak istemeyişinden kaynaklanabilir. Sivil otorite tabii ki dediğini yaptıracak, ama özel bir kurum olan ordunun özel şartlarını ve iç dinamiğini de göz önüne alması gerekecek. Biraz empati kimseye zarar vermez.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp