Top
13/07/2010

Srebrenica soykırımı ve 12’nin gizemi

 

Avrupa coğrafyasında Srebrenica’daki vahşetin nasıl olabileceğini anlayamayanlar, bence dini fanatizmin fırsat bulduğunda hangi uçlara gidebileceğini bir daha düşünsünler.
Bu lafım Avrupa’daki aydın çevreleri belki rahatsız edecek ama Srebrenica’da olanlar tam bir din savaşı ve din temelli bir katliamdır. Bunu açıkça söylemek, doğruyu bulmak isteyen insanın görevidir, yoksa amacım intikam çağrıları filan yapmak değil.
Fanatizmin nerede ve neden olduğunu doğru tespit edelim ki bir daha fanatizmden kaynaklanan vahşetin olmasını engelleyebilelim.
Srebrenica’da yaşananların nedenini anlayabilmek için, “Şu anda üye sayısının 27 olduğu
Avrupa Birliği’nin bayrağında neden hâlâ 12 yıldız var ve bu neden değiştirilemiyor”
sorusuna cevap vermemiz gerekir.
Vereceğim cevaba bazı insanlar “Komplo teorisi” diyorlar ama olsun, bugün komplo teorisi diye anlatılan şeylerin birkaç yıl sonra tarih diye anlatılmaya başlandığını çok gördüm ben.
Ayrıca bazen tarihi anlamak için temelde yatan gizem dolu gizli bağlantıları mutlaka anlamak gerekir. Bu, resmi tarihe karşı “gizli bir tarihin” de olduğunu kabul etmek anlamına gelir.
Avrupa Birliği bayrağı, gizemler ve ezoterik inançların işaretleriyle oluşturulmuştur. Bu gizemler ve ezoterik inançlar, dini duygularla da karışmış ve sonunda fanatizme dönüşerek o katliamı da yapmıştır.
Bütün kilit 12 rakamındadır.
Bu 12’nin izini süreceğim ama ilk önce İncil’de vahiy 12-1’e bakalım:
“Gökte ulu bir belirti görüldü. Güneşi kuşanmış bir kadın, ayaklarının altında ay, başında da 12 yıldızdan bir taç.”

Bir kadın denilen kişinin Meryem Ana olduğu söylenebilir. Ay ayaklarının altında olduğundan, güneşi de kuşanmış olduğundan, başı ve üzerindeki 12 yıldızlı taç, mavi gökyüzü fonunun önünde görülüyor olmalı. Buradaki kadın ayrıca “Mesih”i doğuracağı söylenen “Yeşu” da olabilir, bunu da unutmamak gerekiyor.
-         Hıristiyanlıktaki geleneksel pelerinin rengi olan mavi, aynı zamanda Avrupa Birliği’nin bayrağının rengidir. 12 yıldız da taçtan alınmıştır ve bayrağın üzerindeki yıldız rakamı ne azalır ne de artabilir.
Ayrıca;
-         Hz. İsa’nın havarilerinin sayısı da 12’dir.
-         Tüm gizemlerin ve ezoterizmin kaynağı olan eski Mısır’da yeraltına açıldığı söylenen kapıların da sayısı 12’ydi.
-         Kudüs’ün 12 kapısı var, her kapının üzerinde birer melek heykeli bulunuyor, ayrıca her kapının üzerinde İsrail kabilesinin oğullarından birinin ismi yazıyor.
-         Yine Kudüs’ün şehir surlarının 12 temel taşı var. Bu taşların her bir tanesinin üzerinde havarilerden birinin ismi yazılıdır.
-         12 ayrıca Yahudilerin 12 kabilesini de anlatır.
-         Yunan mitolojisinde Herakles’in tamamlaması gereken görevlerin sayısı da 12’ydi.
-         Roma hukuku da 12 ayrı tablete yazılmıştı.
-         Sayı gizemleriyle (numeroloji) uğraşanlar, 12’nin dört ve üçten oluştuğunu hatırlatarak “üç”ün “Tanrı, oğul ve kutsal ruh” ve “dört”ün de gökyüzünün dört yönünü yani kuzey, güney, doğu ve batıyı anlattığını söylüyorlar.
Gördüğünüz gibi, Avrupa Birliği tam anlamıyla bir Yahudi-Hıristiyan (Judeo-Christian) tasarımıdır. Bu tasarımı yapanların, gizemlerle ve mistik görüşlerle beslenen bir Mesih ve kıyamet inançları vardır. Bazen bunu hızlandırmak için de Srebrenica türü katliamlar yapabilirler.
Bu birlikte Müslüman kimliğiyle yer almak isteyerek tam bir şok yaratan Türkiye, kendisi bir tür dini fanatizme düşmediği takdirde Avrupa’ya rönesansın değerlerini tekrar hatırlatıp bir daha böyle vahşetlerin olmamasını sağlayacaktır.

‘PROVOKATÖR’ÜN GÜZEL İŞİ
Ertuğrul Özkök
bir provokatör olduğunu açıkça söylüyor. Zihinlerimizi gıdıklayarak bizleri yeni şeyler düşünmeye itmeyi hedefliyor. İşini çok da iyi yapıyor. “Türkler, Kürtlerle birlikte yaşamaya mecbur mu” diyen bir yazı yazdı, ardındaki kastın ne olduğu son derece açıkken, yazarı “Sizi provoke edeceğim” dediği halde, artık aptal olduklarına gerçekten inanmaya başladığım bazı yazarlar hemen saldırıya başladılar, bunun bir beyaz Türk fantezisi ve tehlikeli olduğunu yazdılar.
Düşünmeden yazı yazıyor olmalılar, başka açıklayıcı neden gelmiyor aklıma. Ertuğrul Özkök’ün yazısıyla hedeflediği şey dün gerçekleşti ve provokatörün açtırdığı tartışma ortamına BDP’li Hasip Kaplan bodoslama daldı ve Türkiye’nin bütünlüğünün tartışılmaması gerektiğini söyleyerek açıkça “Biz ayrılamayız” dedi. Bu lafı Cumhuriyet Gazetesi’nin de manşeti oldu. Anlayacağınız, akılsızlar dışında Türkiye’de bir makul tartışma zemini oluştu bile.
Bunun için “provokatör”e bir teşekkür borçluyuz.

Yiğidim benim
Geçenlerde Hollanda’da vuvuzela yarışması yapılmış. Bu aletle en yüksek sesi çıkaracak olana “dünya rekortmeni” denilecekti. Desibel ölçümü yapıldı ve bir kişi birinci ilan edildi. Ama boşuna uğraşıyorlar. O birinciliği Türkler bırakmaz, iddia ediyorum vuvuzela sesi çıkarmakta dünya rekoru bizdedir.
Burada bizde derken hem Türkiye’yi hem de Habertürk’ü kastediyorum.
Önceki gün gazeteden çıkıyordum, yanıma yayın yönetmenimiz geldi. Elinde nedense bir vuvuzela vardı ve birden hiçbir provokasyon yokken, bunu kaldırıp üfledi. Ben şaşkınlıktan ve iftihar ederek maşallah diye bağırıp onun sırtına vurmuşum.
Galiba gayri ihtiyari nedenlerle biraz hızlı vurmuş olmalıyım ki baktım yumruklarını filan sıktı. Kendini tutmasaydı girişecekti bana büyük ihtimalle. Ama son anda vazgeçti, galiba benim eskiden olduğu gibi yine silahlanmış olarak dolaşmaya başladığımı düşünmüş olmalı. (Bin voltluk şok aletimi ve çelik copumu hatırlıyor o).
Neyse vuvuzelayı üflediğinde tüm Taksim titredi, hatta İstanbul geneline deprem alarmı verildiğini de düşünenler olmuştur mutlaka; çünkü Kartal ve Pendik’te sesi duyanların sığınaklara kaçtıkları söyleniyor.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp